18 Ocak 2011 Salı

PALİO TÜRKO-I Kemal EVCİOĞLU

PALİO TÜRKO

İnsanlık onuru adına
Saruhan Bey’in şeref ve haysiyetine
Adanan hayatlar…


PALİO TÜRKO

İnsanlığın yaradılışından beri süregelen Barbarlık-Uygarlık savaşında
Saruhan sancağından bir kesit…


PALİO TÜRKO

Parti Pehlivanların,
Çerkez Ethemlerin,
Şehit Makbulelerin
Ve İbrahim Ethem Beylerin
Ve daha nice yiğitlerin
DESTANLAŞAN HAYATLARI…


PALİO TÜRKO

Gerçek miras,
Gelecek nesillere bırakılan
ŞEREFLİ BİR HAYATTIR…

PALİO TÜRKO

Ölüsü de, dirisi de
Beş para etmeyen
ALÇAK BİR HAYATIN HİKÂYESİ…

Yazar: Kemal EVCİOĞLU


***

VE
Bir sahne: 




HÜSNÜYADİS’İN BAŞARILARI
YUNAN KARARGÂHINCA TAKDİR EDİLİYOR

Her yerde manzara aynıdır. İşgale direnenler de direnmek isteyenler de acı zamanlar yaşamaktadır. Halkı direnişin içine çekmek o dönemde deveyi hendekten atlatmaktan zor olsa gerektir. Gerçi bu durumdan çok mutlu olanlar da vardır. Mesela Manisa Mutasarrıfı Hüsnüyadis gibi. Albay Bagorci’yi dinlerken ağzı kulaklarındadır:
-“Hoşgeldiniz Hüsnü Bey sefalar getirdiniz. Benim size ne gibi bir yardımım olabilir?
İşte istediğiniz liste, Manisa ve yöresi için geçerlidir Sayın Kumandan!
-Sizi izliyoruz. Çok önemli işler başarıyorsunuz Mutasarrıf Bey. Bunları unutmak mümkün değil. Bunların icabına tez elden bakalım siz de bize yardımcı olursanız seviniriz.”
Hüsnü Bey’in ayakları yere basmamaktadır.     
-“Emrinizdeyim. Teşekkürler Efendim. Vazifemizi yapıyoruz aslında!
-Yok yok! Böyle giderse sizin için hakikaten Kraliyet nişanına layık görüleceksiniz.
-Getirdiniz mi yeni hainler listesini!
-Getirdim Efendim!
-Peki verin elinizdeki şu listeyi. Bir de söyle bakalım en çok ayakbağı olan kimlerdir?
Hüsnüyadis’in aklı fikri Alim Efendi’dedir.  
-Alim Efendi diye bir din adamı var. Kendisi şehrimizin müftüsüdür. Bir de Belediye Reisi. Ama şimdillik ona dokunmayacağım. Son zamanda gelip gider. Af dileyecek gibidir, bu güne değin yaptıklarından pişman olmuş gibidir sanki.”
Albay Bagorci şımarık ve alaycı bir ses tonuyla;
-“Başka kimler var mesela?”
Hüsnüyadis, itaatkar ve aşağılık bir şekilde;
-“Diğerleri şehir dışından geliyorlar. Osmanlı subaylarından geri kalan bir gurup Subay var mesela. Arasıra kentimize gelirler.”
Albay Bagorci sorar.
-“Ne yapıyor bu asiler?
-Efendim! Bunlar bir olmuşlar aralarına bir de Donanma Reisi’ni de almışlar. Yunan işgali olacak, buna karşı koyulmalıdır” diye Sadaret Makamına telgraf çekmişler. Halkın da kafalarını bulandırıp aramızı bozmak istemektedirler. Benim için bile bir takma ad bulmuşlar. Koca Osmanlı Mutasarrıfı ile alay ediyor bunlar.”
Albay Bagorci kahkaha ile güler.
-“Aramız bozulursa ne olurmuş? Hem sonra ne diyorlar sana bakalım?”
Hüsnüyadis koca göbeğini şişire şişire konuşur.
-“Hüsnüyadis diyorlar.”
-Hüsnüyadis diyorlar ha, hahh ha! Çok güzel Sayın Mutasarrıf! Çok güzel! Koca Osmanlı Mutasarrıfı ile alay ediyor bunlar! Cezalarını çekmeliler.”
Koca Osmanlı derken Bagorci de kinayeli bir üslup kullanmıştır.
-“Efendim derlerse desinler. Hiç gocunmam!”
Albay Bagorci sözlerine devam etmektedir:
-“Ya öyle mi! Bak bak akıllı bunlar, sen artık Hüsnü Bey değilsin tabii dostum. Bak giderek seni daha çok seviyorum. Kölelerin söylediklerine üzülmeyiniz. Nasılsa artık Osmanlının işi bitti. Artık devir Bizansı diriltme devri. Öyle değil mi Hüsnüyadis! "
Hüsnüyadis tabii ki bu sözleri onaylar.
-“Öyledir Kumandanım. Siz geldiniz, bu topraklara medeniyet geldi, huzur geldi. Bu kültürün bilmediği tanımadığı bir şey bu. Hiç olmazsa zorla da olsa kabullenecekler. Ve zamanla sizi sevecek ve benimseyeceklerdir.”  
Albay Bagorci sorar.
-“Şu dışarıdan Saruhan’a gelenler de kim?
-Efendim. Artık ordudan kalan Osmanlı subaylarıdır. İzmir’den canını zor kurtarıp kaçan Kazım Albay gibi, Bekir Sami gibi isimler. Arada bir Manisa’da olurlar. Ama benim istihbaratım ve kontrolüme güvenebilirsiniz. Ben onları çok iyi kontrol ediyorum siz merak etmeyin lütfen! Bu kentte kuş uçsa haberim olur bilesiniz!
-Vay vay sevdim bu işi! Kuş uçsa ha! Sana bir şey söyleyeyim mi Türkler seninle gurur duymalılar!
-Neden Kumandanım?
-Neden biliyor musun? Bu bağımsızlık falan palavra işler. Paran var mı malın var mı buna bak. Bak sen de her şey var. Neden? Çünkü akıllı adamsın. Paylaşmayı bilirsen kimse gelip seni sokmaz. Paylaşmayı bilirsen özellikle de egemenliğini paylaşabilirsen bu dünyanın en mutlu insanı sen olursun!
-Haklısınız Efendim.”
Albay Bagorci devam eder.
-“Haydi söyle bakalım. Herhalde topu topu bir müftü ile bir Belediye Reisi değildir.”
Hüsnüyadis zevkle anlatır.
-“Aslında topu topu öyle sayılır Efendim. Bunlardır beni şimdiye kadar en çok uğraştıranlar. Diğerleri de aslında dışarıdan gelenlerdir.
-Nereden geliyorlar bunlar?
-Çoğu Albaydır. Osmanlı Ordusundan arta kalan kılıçlardır.
-Demek ki daha şimdiden bir şeyler dönüyor. Bunlar ne yapmaya çalışıyorlar burada?
-Bir şey yapamazlar Kumandanım. Bu kentte benim hükmüm geçer. Tabii ki sizden sonra Efendim!
-Güzel! Ama yine de bu askerleri bir takip edelim bakalım. Bir de merak ediyorum İstanbul ile bağlantıları var mı?
-Büyük bir ihtimalle var Efendiml Ama İstanbul’da kimden emir alıyorlar. Şimdilik bilemiyorum. Aralarındaki arkadaşlarımız kısa zaman içinde bunu da çözer ve öğrenirler. Endişeniz olmasın Efendim!
-Aferin Hüsnüyadis. Hahhaa ben de bu ismi sevdim yahu! Ne güzel de yakışıyor sana! Sen işimizi kolaylaştırıyorsun.Bunu derhal Kralımızla paylaşacağım!
-Aman Efendim teveccühünüz!
-Ama merak ettiğim bir şey var? Direniş isteyen ve buraya gelen siviller de var mı?
-Evet efendim siviller de var. Mesela Vasıf Çınar diye birini huzurumdan kovdum.
-Bunlar ne diyor halka?
-Efendim güya Sizler için neyimiz varsa elimizden alacaklar ve egemenliğimizi de paylaşacaklar demekteler.
-Halk bize inanır değil mi Hüsnü Bey? Onlar ne diyorlar bu ziyaretimize?
Albay Bagorci iğrenç bir kahkaha atar.
-Haahhhah! Onlar medeniyeti bilmezler Sayın Mutasarrıf! Onlar Sizin gibi asil bir soydan da gelmiyorlar. Normal bunlar normal! Ama alırız paçalarını aşağı. Üstelik bu zevki de size bahşediyorum. Siz yapın! Yerli Rumlar sizi iyi tanır ve sayarlar. Alın Rum kardeşlerinizi toplayın civar köylerden. Hem böylece işgal güçleri de halka hiçbirşey yapmamış derler değil mi, ne dersiniz?”
 Hüsnüyadis tam satılık bir köpek gibidir. Onun duruşundaki alçaklık ibreti alem için görülmeye değerdir. Ne diyecek. Söyleneni yapacaktır tabii ki!Bu yüzden ölüsü de dirisi de beş para etmeyen bir alçak olarak tarihe geçer. 


YAKINDA…

Not: Palio Türko’da ki sahnelerden seçme bölümler
Sitemizde ara ara yayınlanacaktır.

Saruhan Gönül Dostları 1 Aralık 2009
Manisadirilils.net
* * * * * *

Bir başka sahne:
24 Aralık 2009


ELEFSİS’TE VE SARUHAN’DA TARİHİ HATIRLAMAK

Elefsis Yarımadası yemyeşildir. Ağaçlar yanyana dizi dizi uzanmaktadır. Denizle tatlı bir şekilde buluşan tepede bulunan mezarlık tam bir Ortodoks geleneğiyle düzenlenmiştir. Şapeller, uzunca ve enli mezarları ile genişçe bir alanda konumlandırılmıştır. Ama, Aya Triada Kilisesinin maşatlığı terkedilmiş bir haldedir. Parti Pehlivan’ın torunu, Vasili’nin çekincesini mezarlığa varınca anlar. Hüsnüyadis’in mezarından kala kala yere yatık ve yamulmuş bir haçı kırık mezar taşı kalmıştır. Mezarının sandukası tahrip edilmiştir. Sandukanın kapak silmesinde bazı harfleri silinmiş protesto yazıları vardır. Bazı harfleri silinmiş olsa da tamamlandığında yazı açık bir şekilde okunabilmektedir.
“Palio Turko yani Serseri Türk!”
Vasili’ye:
“Bana yardımcı olur musun? Babanla bir süre başbaşa kalmak isterim. Olur mu?”
Der.
Vasili anlayışlıdır. “Olur” der.
“O zaman ben seni kahvede beklerim.”
Sonra sırtını döner ve uzaklaşır.
Adam hırsla mezarın başına çöker. Hüsnüyadis’in kırık mezartaşından Yunanca yazıları okur.
“Palio Turko. Serseri Türk!”
Bu söz bir kez daha zihninde yankılanır.
“Nihayet buldum seni Hüsnüyadis! Günahlarıyla tarihe saklanan adam! Seni mezarında ziyaret etmek benim için bir şeref değil biliyor musun? Öyleyse neden buraya geldiğimi merak ediyorsundur! Sen Manisalısın. Doğrusunu söylersek sen Manisalısın ben ise Saruhanlıyım. Dönseydin ya vatanına. Dönemedin. Dönemezdin. Oysa hiç ummazdın değil mi? Bunca ihtişamdan sonra sürgünde toprağa düşeceğini. Seninle hesaplaşmadan bu dünyadan gitmek bize haram olsun!”
Gözlerine kan hücum etmiştir. Bu dünyadan çekip gitmiş bir faniye bunca nefret nasıl duyulur mu? Ne yaptı bu adam! Dişlerini sıkarak söylene söylene devam eder:
“Yüce Tanrım! Bir zamanlar insan kılığında yaşayan bu zalimin öyküsünü milletime anlatamadan canımı alma!”
Bu haykırışı biraz ileride bekleyen oğul Vasili’yi bile titretir.
Sonra yeniden patlar.
“Ey işgalin sicillli işbirlikçisi! Binlerce soydaşının katili! Saruhan’ı ateşlere atan tarikatın adamı! Dinlerarası diyalog sahtesi! Şimdi çukurdasın. Oradasın. Ama gör ki bütün ömrün boşa geçmiş işte!
Bunca hizmetinden sonra bile senin gibi bir haine ancak bir kırık mezar taşını ve bir de Palio Turko’yu layık görmüşler. Bu bütün vatan hainlerinin ortak kaderidir. Bilesin. Bilesin...
Şimdi beni dinle! Sen bana lazımsın. Dirin lazım değildi ama ölün lazım!”
Gökyüzünde yağmur bulutları toplanmaya başlamıştır. Kısa bir zaman önce günlük güneşlik olan gökyüzü kara bulutlarla bezenmiştir. Yüz hatları gerginleşmiş, gözleri kısık bir şekilde kendi kendine mırıldanarak konuşan adam birden ayağa kalkar ve haykırır:
“Lazımsın bize. Çünkü tarihe hesap vereceksin!”
O anda şiddetli bir şimşek çakar. Şimşek mezarı aydınlatırken ürküten gök gürültüsünü izleyen bir yıldırım mezarın yakınına düşer.
Parti Pehlivan’ın torunu, ayağa kalkar ve oğul Vasili’nin yanına gider. Birlikte mezarlıktan uzaklaşırlar. Dönüş yolunda gördüğü şapeller ilgisini çeker. Şapelleri Anadolu’daki yatırlara benzetir. Yunanistan’ın her yerinde bunlardan vardır. Ancak, bu Şapellerle yatırlar arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Şapellerin hemen hepsinin girişinde camekân sunakları vardır. Bu sunaklarda fakirler yararlansın diye kuru gıda, bal gibi adaklar sunulur. Vasili’ye yol üstünde gördüğü yatırları sorar. O da cevap verir.
“Şapeller Yunan kahramanlarına adanmış, aziz mertebesine erişmiş tarihi şahsiyetlere ait mezarlardır.
Hangi kahramanlar?”
Vasili mizahi bir üslupla:
“Bunlar Türk kesenlerin mezarlarıdır. Küçük şapellerde yatanlar az sayıda, büyük şapellerde yatanlar da çok sayıda Türk öldürmüştür.”
Vasili ile diyalogu ilginç bir samimiyet içinde sürmektedir. Ortak tarihlerini büyük bir soğukkanlılıkla paylaşmaktadırlar.
“Elo do daskale! Yolda büyük bir şapel vardı.”
Vasili devam eder.
“Albay Bagorci’nin mezarıdır o. Elen ordusunun iftiharı olan bir kumandanın!”
Torun Pehlivan Ağa sinirlenir. Kelimeler ardı ardına dilinden dökülür.
“Manisa işgal güçlerinin vahşi kumandanını mı kastediyorsun? 3500 Saruhanlıyı diri diri yakan adamı mı? Bu mu aziz ilan edilmiş Yunanistan da? Ama haklısınız. Sizin kahramanınız o!
Buna karşılık bizim Manisalılar ne yaptı acaba? Asıl adı Saruhan olan Manisa’da, onları işgalden kurtaran kahramanlarla ilgili tek bir anıt dikildi mi? Mesela, bu Bagorci’yi Saruhan’dan süren Fahrettin Altay Paşa’dır. Bırak onun hatırasına bir anıt yapmayı, adı caddelerden bile silinmiştir. Yunan’a aman vermeyen Saruhan kahramanı Yüzbaşı Hüsnü Bey’i anan var mı? Ya işgal güçlerine kahramanca direnen Saruhan Müftüsü Alim Efendi’yi bir hatırlayan! 1nci Süvari Tümen Komutanı Mürsel Paşa’yı, Tugay Komutanı Cemil bey’i, ilk şehit Giritli Küçük Hüseyin Efendi’yi hatırlayanlar nerede. Bunlardan biri için bir anıt dikilmiş mi? Ya Gördesli Şehit Makbule’nin, Türk kadınının medar-ı iftiharının Erzurum’daki Nene Hatun gibi bir anıtı var mı?
Neyse, yaramı deşme Vasili, yaramı deşme! Derviş Memed ve senin hain babanın torunları Saruhan’ın yıllarını çaldılar. Bizde de böyle işte Vasili!”
Biraz önce gök gürler yıldırımlar düşerken kısa süren bereketli yağmurun ardından yeniden güneş çıkmıştır. Meltemlerin yaladığı verandadan akşam güneşinin görüntüsü çok hoştur. Dostluğu güzel Ege’nin hakkettiği bir şekilde kutlamak için an o andır. Sohbet koyulaşır. Vasili gariptir. Tıpkı bir Türk gibi konuşmaktadır. Torun Pehlivan Ağa Vasili’ye gerçek vatanının meltemlerini getirmiştir. Vasili beklenmedik bir söz eder.
“Biliyor musun? Ben kendimi bir Türk olarak görüyorum.
Buna sevindim Vasili nasıl oldu?”
Vasili itiraf eder.
“Yıllardır içimde büyür. Bu atamadığım bir histir. Ama babam öyle değildi. Türkiye’de Müslüman ve burada da Ortodoks görüntüsü içindeydi. Bu yüzden öldükten sonra bile defalarca haçını kırdılar.”
Parti Pehlivan’ın öz torunu taşı gediğine koyar.
“Böyledir, aslını bilmeyeni ona ihanet edeni kimse tanımaz bilmez Vasili?”
Vasili giderek açılır.
“Bak sana anlatacaklarım var. Ama önce mezarında babama neden bu denli tepki gösterdiğini bilmek istiyorum. O yüzden önce sen bana anlat!
“Peki olur. O zaman önce ben anlatayım ve sen beni iyi bir dinle.” Birlikte Halkidike’ye giderler!




***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder