18 Ocak 2011 Salı

KÜRESEL EKONOMİK KRİZ VE YENİ DÜNYA DÜZENİ K. EVCİOĞLU

KÜRESEL EKONOMİK KRİZ
VE YENİ DÜNYA DÜZENİ
Küresel Ekonomik Depresyonun Eşiğinde
 

          1870 Sedan Savaşı sonrası Bismarck’ın liderliğinde diplomatik güç vektörünü kullanarak yükselen Alman İmparatorluğu, Bismarck’tan sonra yayılmacı bir politika uygulayarak emperyalizme yöneldi. Alman İmparatorluğu Bismarcktan sonra yönetimi eline alan Kaiser Wilhelm II döneminde sömürge arayışına ve paylaşım mücadelesine girdi. Bu paylaşım mücadelesinde yaşanan ve körüklenen gerilim, imparatorluklar dönemini bitirecek olan Birinci Dünya Savaşı’nı patlattı. Yüzyılın başındaki dinamiklere bakan kimileri bu harbi öngörürken kimileri de beklemiyordu. Mesela 1906 yılında Avusturya İmparatorluğu’nun Viyana’daki Sarayı’nda düzenlenen balolarda dünya barışı için vals yapılırken, sulh ve sükun içinde bir Avrupa görüntüsünün sahte yüzünü gören Dimnis Hanau farklı sözler söylüyordu:
          Tam ve kati zaferimiz, Arz-ı Mevud’a avdetimiz, Rusya’nın yıkılmasından sonra husul bulacaktır. Bu mühim tebeddülatı yaklaşan büyük harbten bekleyebiliriz.
          Bu harp Avrupa Milletleri’nin başı ucunda asılı duruyor. Şunu da unutmamalıdır ki bunun en büyük neticesi şu olacaktır:
          Türklerin İmparatorluğu parçalanacak ve o vakit İngiltere gibi büyük bir devlet Filistin’de bizden başkalarının yaşamasına müsaade etmeyecektir.
          Kısacası birileri Dünya’nın harbe gireceğine emindiler.
Dünya tarihine emsalsiz bir adalet temsilcisi olarak geçen Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüşünü gözleyenlerin gizli emelleri artık hakikat olacaktı.
Yoksa kendisine çuval dolusu altın teklif edildiğinde ve Filistin’den toprak istendiğinde,
Ecdad kanı ile alınan toprak ancak aynı yolla iade edilir”diyen Sultan Abdülhamit Han’ın yaptığı yanlış mıydı? Yoksa Enver Paşa’nın İttihat Terakkisi’nin yaptığı gibi kağıt para ile Kudüs’ten mahalle satanlar mı haklıydı? Yoksa en değerli varlıklarımızı satarak ve feda ederek stratejik bir başarı sağlanır da Osmanlı borçlarınının tamamı affedilir miydi?!
Böylece Osmanlı parçalanmaktan kurtulur muydu zannediyorsunuz?
Tarihi hakikat perdesi kalkmadan önce dünya harplerinin gerçek sebepleri hep gizlendi. Harplerin sebepleri için sudan bahaneler anlatılıyordu. Hakikatler karartılıyordu. Hakikatlerin kararılması ile de zihinler söndürüldü, beyinler kısırlaştırıldı.
Emperyalizmin yaşattığı tüm krizlerin devamında yaşanan savaşların ortak bir makro ekonomik yönü vardır. Arz fazlası. Arz fazlasını ihraç edebilmek ve büyümeyi sürdürebilmek için sömürünün devamına ihtiyaç duyan emperyalistler kendilerine pazar yaratmak ve bu pazarı genişletmek zorundadırlar. Bu paylaşım kavgasında Alman İmparatorluğunun kurulduğu gün kendilerine Versay Antlaşması imzalatılan Almanlar, yaşadıkları bu felaketten ikinci bir felaketi seçerek yani “Borç Batağı”na sürüklenerek çıktılar. Almanya, aynı güçler tarafından ikinci kez tuzağa düşürüldüğünde Dünya da ikinci kez yapay yollarla birbirine düşman ediliyordu.
İkinci Dünya Savaşı da yine bir ekonomik krizle başlıyordu. 1930 Küresel Ekonomik Depresyonu bütün dünyayı kasıp kavurduktan sonra inanılmaz bir hırs birikimi ile yeniden ateşlenecek bir gerilim potansiyelini oluşturuyordu. Almanların, 1 Eylül 1939 Eylül’ünde Polonya’ya saldırısı ile İkinci Dünya Savaşı başladı. Ve bu harp inanılmaz tahriplerle son buldu. Katılanlardan kazananı olmayan bir savaş dediler bu bunalıma.
Şimdi de İkinci Bin Yıl’ın başında 1930 Krizinden de ağır sonuçları olacağı beklenen bir bunalım yaşanıyor. Her büyük savaşın önünde büyük bir ekonomik kriz bulunması bir tesadüf müdür? Yoksa İkinci Binyılın başındaki bu krizin ardından da mı büyük bir bunalım mı var?
Oysa birilerinin daha fazla sermaye yaratabilmesi için:
Napolyon savaşlarında 6,5 Milyon,
I.Dünya savaşında 19 Milyon,
II.Dünya savaşında 62 Milyon insan öldü.
          Neden?
Geleceği geçmişte aramalıdır. İkinci Bin yılın başında Lehman Brothers’ın batışı ile patlatılarak su yüzüne çıkarılan Küresel Finansal krizine de tarihsel deneyimlerden projeksiyonlar yapılabilir.
Soralım. Neden bu kriz kısa zamanda ve başlangıçta örtme, oyalama ve iyimser inkarlara rağmen kısa zamanda bir küresel bir ekonomik krize dönüştü?
İktisadi etmenler doğrultusunda bu konuya bakacak olursak krizin görünüşteki nedeni olarak gösterilen ABD Konut Piyasasını incelememiz gerekir. Çünkü ABD Konut Piyasası’ndaki köpük, bütün dünyadaki finansal kurumları zarara uğratacak ölçüde yıkıcı olabildi. Banka Çözünürlüğü (Bank Solvency) sorgulanırken, bankacılığa güven sarsıldı. Kredi bulunabilirliği zora düşerken yatırımcının kurumlara güveni tamamen zedelendi. Kredi Reyting (Credit Rating) kuruluşlarının mortgage bağlantılı riski fiyatlandırmadaki başarısızlığı şaşkınlık yarattı. Hükümetler krizi ilk planda parasal genişleme yaratarak çözmeyi denediler. Batmakta olan kurumları kurtarma yoluna gittiler. Ama nafile oldu!
ABD’de konut köpüğü 2005 ve 2006 yılında doruğa çıkmıştı. Subprime ve ARM’ler (Adjustable Rate Mortgage) hızla yükselirken kolay borç alma ve uzun vadedeki ev fiyatlarının yükselme eğilimi nedeniyle konut satışında patlama yaşanmıştı. Krediler ucuzladığından yapısal yönden farklı olan bu piyasaya hücum yaşanıyordu ama bu hücum sonrasında 2006-2007 yıllarında faizlerin yükselişe geçmesi ve konut fiyatlarının da düşmeye başlamasıyla finans bulmak (refinancing) giderek zorlaşmaya başladı. 
Dolayısıyla insanlar borçlarını erken kapama eğilimine girdiler. Ayarlanabilir faiz oranları yeniden ayarlanarak yükseltildi.Ödeme gücü elinden alınan insanlar bir tür tuzağın içinde buldular kendilerini. Bu arada krizin başladığı 2007 öncesi yıllarda, 2002-2007 arası Asya’da hızla gelişmekte olan ekonomilerden ve Petrol Üreticilerinden ABD’ye önemli ölçüde yabancı para girişi yaşandığından bu para girişi sayesinde Federal Reserve Bank faiz oranlarını istenen ölçüde tutabilmeyi başardı. 
Kredi bulabilmek kolay olunca tüketiciler kolayca borçlandılar. Bir yandan borç yükü tırmanırken bu piyasadaki cazibe yatırımcıların farklı yöntemlerle kredi bulmalarını tetikledi. Doğrudan borçlanılan kurumlar da başka kurumlara borçlanınca bir köpük şişmeye başladı. Konut piyasasında “Housing” ve kredilerde ki şişmenin bedeli ise sonunda çok ağır oldu.
Mortgage ödemelerine ve konut piyasasına dayalı sözleşme sayısı hızla çoğalıyor dünyanın her yerinden bu piyasaya yatırım akıyordu. Ama konut fiyatları düşmeye başlayınca bu piyasaya borç alarak “Subprime ve MBS’e (Mortgage Backed Securities)” yoğun şekilde yatırım yapmış olan dünyanın en büyük küresel yatırımcı kuruluşları kolay kazanma çabasıyla hevesle daldıkları bu tuzaktan ağır hasar alarak çıktılar. Mortgage borcunun altında kalan evler yok pahasına düştü. Borçları erkenden kapama eğilimi ortaya bir salgın çıkardı. Bu salgın paniğe dönüşerek 2006 yılında tüketicilerin varlığını yok etmeye ve güçlü bankaların kuvvetini ortadan kaldırmaya başladı. Bu arada kriz, konut sektöründen ekonominin diğer sektörlerine de sıçramaya başladı. Kayıplar giderek arttı. Toplam kayıplar küresel planda trilyonlarca dolara ulaştı.
Finans sisteminin kırılgan olma nedeni arasında politika yapıcılarının basiretsizliği önemli rol oynadı. Bunlar konut piyasasındaki kurumların ekonomi üzerindeki rolünü küçümsediler. Bu kurumlara, bankaların ve hedge fonlarının oynadığı rol ölçüsünde itibar edilmemesi ve gözden kaçırılması ana hata oldu. Konut ekonomisinin ABD ekonomisine kredi yaratma rolüne itibar edilmedi. Regülasyonlar, zayıf kaldı. Bu kurumlar köpük şişerken patlamaya yastık olacak finansal önlemleri almadılar. Köpük patladı ve önce finansal kurumlar ve sonrasında tüm ABD ve dünya ekonomisi kısa sürede felç oldu.Kriz davul zurna ile geldiği halde basireti bağlananlara bu darbe tarihsel bir vuruş ve beklenmeyen bir tokat oldu.             
Hükümetler krizin önünü kesemedi. Ayrıca henüz dibin görülmediğine inanılıyor. Başta birçok gelişmiş ülke olmak üzere durgunluk sürüyor. Kriz halen gelişmekte olan ve ihracata dayalı ekonomileri daha da zorlamakta.
Uzmanlar krizin geleceğini ABD ve AB’nin izleyeceği para politikasına bağlamaktadırlar. Bir taraftan enflasyonist baskıların başladığı bir dönemde kamu borçlarının alınan tüm önlemlere rağmen arttığı görülmektedir. Borsaların operasyonları da tehdit altındadır. Rus Borsası krizin başında yaşadığı şiddetli şoklar sırasında iki kez kesinti yaşamıştır. Daha krizin ilk yılı içinde 2008 Ekim itibariyle dünya borsalarında yaşanan düşüşler yüzde 40’ın üzerine çıkmıştır.
Finansal bağlantıların etkinliği ölçüsünde yaşanan kriz daha da derinleşmektedir. Önce hızla küreselleşen ağlarla birbirine bağlanarak güçlendiği öne sürülen dünyanın şimdi hızlı bir şekilde damarlarındaki kan çekilmektedir. Ticaret ve fiyat politikaları sarsılırken gelişmiş ülkelerdeki remitanslar düşmektedir. FDI (Foreign Direct Investment) dedikleri Doğrudan Dış Yatırımlarda keskin bir düşüş yaşanmaktadır.
Bankacılık da sorgulanmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelerde geçmişte rahatça borç veren bankalar şimdi eskisi gibi borç verme gücüne sahip değildirler. Bu Arjantin, Pakistan ve Ukrayna gibi hala borca bağımlılığı süren ülkeleri tehdit etmektedir.
Öte yandan bütün ülkelerin yardım bütçeleri sarsılmaktadır. Bundan yardım alan aç ülkeler olumsuz yönde etkilenmektedir.
Koşar adımlarla küreselleşmeye sarılan ülkelere şimdi de regülasyondan söz edilmektedir. İhracat yapan ülkeler sarsılırken tüm dünyada faiz ve döviz politikaları gözden geçirilmektedir. Devletleştirmeye sarılan bir anlayış yeniden hakim olmaktadır.
Şimdi 2010 yılının eşiğinde krizin daha da derinleşmesi bekleniyor.
Özetle, bu krizin bir “Küresel Kaos”a dönüşmesi için bütün şartlar hazırlanıyor. 
Kriz başta gelişmiş ülkeler olmak üzere bütün dünyayı tehdit ediyor. Krize ekonomik kavramlarla açıklama getirenler olanları “durgunluk” kavramı ile açıklıyorlar. Ne ki artık bu bunalımın belirtileri bir küresel ekonomik depresyonunufukta olduğunu işaret ediyor.
Küresel krizin başlangıçtaki tüm inkarlara rağmen yapısal bir kriz olduğu artık inkar edilemez bir gerçektir.Çünkü bukriz sarmal bir bunalım yörüngesinde ilerliyor. Sözkonusu kısır döngü, devletlerin ve onun yapı taşı vatandaşların enerjisini tüketiyor. İnsanlık, açlık ve çevre felaketlerine ek olarak küresel kaosla yüzyüze bırakılıyor.
Krizin başlangıçta yalnızca bir finans krizi olarak kalacağını öne sürenler yanıldılar. Kriz, ABD’de Mortgage çevriminde yaratılan köpüğün borçların çevrilememesi nedeniyle patlaması yoluyla bulaşıcı hale gelerek kapitalizmin yapısal bunalımına dönüştü. Şimdi bu bunalım ile birlikte kapitalizm, sermaye, faiz ve kapitalizme alternatifler tüm dünyada tartışılıyor.
Bu kriz, hem talep edenleri ve hem de arz edenleri ilgilendirmektedir. Özetle, sözkonusu kriz herkesin krizidir. Tüm dünyanın krizidir. Bulaşıcı niteliği ve yayılma özelliği nedeniyle tüm dünyayı sarmıştır.
Enerjileri kısır bir döngü içinde hızla tüketilirken devletlerin otoriteleri yok olmaktadır. Bunun arkasından gelen bunalımlar rejimleri tehdit etmektedir. Eğer hayatta kalmak ve hayatı idame ettirmek giderek boyunları daha da sıkan bir zulüm ve baskı ilmiğini sıkmak gerekirse kaçınılmaz olarak yaygın toplumsal bunalımlar çıkacaktır. Bu şekilde ortaya çıkacak ve geometrik bir hızla artacak yeni sosyal krizlere devletlerin dayanması mümkün gözükmemektedir.
Doğal olarak bunalım yaşayan her ülkede suç oranları artacaktır. Etnik çatışmalar yoğunlaşma eğilimi taşırken adi suçlarda patlama beklenmektedir. Artan suç oranlarını indirebilmek amacıyla polisiye tedbirler devreye girecektir. Devlet ile birey tıpkı önceki ihtilallerde olduğu gibi karşı karşıya getirilmektedir. Bu da Küresel Faşizm’in yeniden dirilmesine neden olabilecektir.
Bu kez tuzak küresel planda tüm ülkeleri içermektedir. Bu tuzaktan kurtulmak ve çözüm bulmak için bir düzen önerilecektir. Yeni Dünya Düzeni.
Tek bir devlet ve tek bir para birimi!
Çarpıcı sorulardan biri şudur. Bu kaos davul zurna ile gelirken uluslararası zengin ve süslü ekonomi strateji kurumları neden krizi  öngöremedi? Yoksa bu kriz de tarihi değiştirme gücüne sahip olduğuna inananlar tarafından mı kurgulandı?
Şimdi de biz soruyoruz? Televizyonlarda liberal ekonomiyi askılı pantolonlu giysileri içinde kibir dolu şovları ile savunurken ve halka güdülenen sürü gözüyle bakan maskara uzman bozuntuları nerededir? Arkasında durdukları liberal sistemin dev bir çatırdama yaşadığı bir dönemde aydın ihaneti yaşatan pişkinler, hazineleri tüketenler nerede saklanmaktadır? Sahte risk değerlendirmeleri yaparak kasaları soyanlar, özenle biriken servetleri eriten devlet düşmanları nerededir?
Ne yazık ki küresel resme bakıldığında fikir ileri sürmeye ve yorum yapmaya mecali kalmayan yorgun, bıkkın ve şaşkın duruma düşürülmüş insanlığın mecali yoktur. Çünkü küresel kan emicilerinin güce dayalı iktidarının önü şimdilik kesilememektedir.
Lakin bu da bir Kozmos gerçeğidir. Tarih, doğrudan gücünü deneme sahası bularak önüne geleni ezip geçerek kendilerini Tanrı’ya rakip gören güçlerin öykülerini de yazar. Ama Yüce Yaradan’ı rakip bulanların sonu sakın Fil Sahiplerinin Kabe’nin üzerine yürüdüğü maceradaki hazin sonu gibi olmasın! Ebrehe’nin macerasına benzemesin!
Bunlar, binlerce yıllık özlem ve planlarını Yeni Dünya Düzeni ile yaşama geçirmenin zannı ile rüyalarında gördükleri Vaad Edilmiş Topraklar hülyasına Küresel Para Tanrıları aracılığıyla bu denli yaklaşmanın kibiri içindedirler. Lakin Firavun da böyle kibirlenmişti! 
           Kuşkusuz yeni binyıl fevkalade değişim ve dönüşümleri beraberinde getirecektir.  Gerek dönüştürme, parçalama ve gerekse de ortadan kaldırma yoluyla “ Birinci Dünya Savaşı ile İmparatorluklar Çağı’nda sonra Ulus Devletler Çağı”nın kapatılmak istendiği çok açık görülmektedir. Bin küçük devlete bölmek sonra hepsini bir tek sancağın altına almak ana statejisiyle doğrudan  Küresel Krallık mensuplarının sahibi olduğu şirketlerle ve Hükümet Dışı Organizasyonlar-NGO’lar (Non Governmental Organizations) aracılığıyla dünyayı şekillendirme çabası sürmektedir.
Öte yandan da “Devletsizleştirme ve Milletsizleştirme Çağı” yaşanmaktadır. İstatistikler dünyadaki en büyük 100 ekonominin sadece %47’sinin devlet, %53’ünün ise şirket olduğunu söylemektedir. Bu bile birçok hakikatı ifade ediyor. Dünyayı, sermaye eline geçirmiş durumdadır.
Devlet kavramının içi boşaltılıyor. Değerler yok ediliyor. Yorumlayana göre değişen gücü yansıtan bir düzen yürürlüğe konuyor. Kanunlarınızla ve devletinizle alay ediliyor. Sözde Aydınlanma Çağı’nın; özgürlük, eşitlik, demokrasi gibi kıymet gören kavramlarının içi boşaltılıyor. Eşitsizlik giderek büyüyor, yoksulluk artıyor. Adalet terazisi eğiliyor.
Artık Yeni Dünya Düzeni Çağı başlamıştır. Devletler büyük sermayeye karşı duramamaktadır. Birçok dünya yöneticisi Küresel Krallığa uşaklık etmekte ve onların emirlerine harfiyen riayet etmektedir. İkballeri için onlardan övgü ve nişanlar almaktadırlar. Bu insanlar küçük hesaplarla tekrar iktidara gelmeyi hedefleyen ve hükümetleri olan zavallı demokrasilerdir. Küresel ekonominin milli ekonomileri ortadan kaldırmasıyla dünya küresel şirketlere teslim edilmiştir.
Küresel ekonomik krizin acı sonuçlarından biri de işsizliktir. Ürettikleri arz fazlasını yönlendiremedikleri ve pazar yaratamadıkları takdirde şirketler ayakta kalmanın geçici yolu olarak çalışanlarının aldıkları ücretlere göz dikmektedirler. Bu kapitalizmin gereği olarak sunulmaktadır.
Krizde zaten giderek yavaşlayan bir dünya ekonomisinin çarkları içinde Deniz Taşımacılığı’nda da büyük düşüşler yaşanmıştır. Alışveriş ekonomiye hayat veren kanın paranın dolaşımını sağlamaktadır.
Bu kanın kesilmesi kaos yolunda büyük bir darbe olacaktır. Kriz ve onunla birlikte çıkarılan pandemiler için laboratuvarda üretildiği öne sürülen virüslerin dünyaya yayılması ile küresel alışverişin etkilenerek küresel ekonomiyi vurması istenmektedir. Salgın hastalıkların ticaret yollarını kesmesi ve alışverişin durma temayülü yaşaması istenen kaos için bulunmaz bir teşebbüs olabilir. Bu sinsi planın hayata geçirilmesi sonucunda krizin sonraki aşamasına geçilebilir.
Bu şimdilik dünya yöneticilerinin ağzına almadığı ve değinmek istemediği bir aşamadır. Ekonomik durgunluktan sonra ekonomik depresyon ekonomileri sinsi bir şekilde tehdit etmektedir.
Uygulanan yöntemin kısaca adını koyarsak bu kriz bir açıdan dünya devletlerini güçten düşürme operasyonudur. Birçok ülkede para basma yeteneği ve yetkisini elinde tutan Küresel Krallık kararını vermiş, sürgündeki vaadedilmiş topraklardan gerçek Vaad Edilmiş topraklara taşınma aşamasına geçmiştir.
Ne yazık ki hesap edemedikleri bir hakikat vardır. Bilemedikleri istikametten ağır ağır felakete çekilmektedirler. Yüce Yaratan’ın iradesi dışında dünyaya hükmettiğini zannedenler ne kadar yanıldıklarını Yakında anlayacakardır. İnsanoğlu ne zaman bir büyük felaket yaşasa Onların bunda payı olduğunu söyleyen Yüce Kuran-ı Kerimin mesajını iyi okumak lazımdır.
Yükseldiklerinde başlarını bir sarhoşluk saracaktır. Bilinmeyen bir şekilde yeniden yükselişlerinin hızla bir mahvoluşa dönüşeceği günde ise hüsranları kaçınılmaz olacaktır. Çünkü Yeryüzünde adaletle hükmetme kültürü olmayan bir kavim dünyaya hükmedemez. İskender ve Roma İmparatorluklarına bakmayın. Onlar da yerleşik ve kalıcı barış kuramadı. Son yüzyılda Pax Romana’dan sonra Pax Americana da başarılı olamadı.
Öyleyse bunlar dünya sahnesini sadece hareketlendiren oyuncu olmaktan öteye gidemezler. Yaptıkları, zıtlıklar hikmetiyle varoluşun hayatiyetini ateşlemektedir. Uyuyanlar, zulüm gördükçe uyansın ve Kozmos neyi gerektiyorsa ona yönelsinler diye!
Kaos zaten kozmosun hep içindeydi. Ama Kozmos’ta hiçbir zaman düzeni bozmak isteyenler başaramamışlardır.
Ülkeler her çeşit çalışmanın denendiği bir deneme tahtası haline getirilmiştir.  Dünyaya açılıma karşı olmak bir yana kontrollu ve serbest irade içinde olmak bir yanadır. Dış güçlerin projeksiyonu rant ve menfaat beklentisi içinde olan iç odakların istenildiği gibi piyon olmasını sağlamıştır.
Onlar ne derse o olsun mantığıyla hareket edilemez.
Ülkelerin boynuna geçirilen borçlanma  bir tuzak olma özelliğini sürdürmektedir.
Paylaşım hırsını ateşleyen ve yakın gelecekte kavgalara yol açabilecek bir krizin içinden geçerken dünyaca alınan mali tedbirlerin pansuman mertebesinde mi yoksa köklü çözüm mü olduğu konusunda her konuda olduğu gibi tam bir karmaşa vardır. Zaten istenen de buydu. Küresel Kaos ve kaostan düzen çıkarmak!
Binyılların planıdır bu hedef. Bu hedefi tutturmak için daha çocukken zihinleri yıkanan bir topluluk ve onu güden imparator sermaye dünyayı ve insanlığı çeke çeke felakete sürüklemektedir. Bu insanlık kavramı ile tanımlanan küme içinde bizzat kendi dindaşları da bulunmaktadır.
Yüce Yaratan yeryüzünde fesat çıkaranlara izin vermeyeceğini beyan etmiştir.  Doğrusu bu oyunu daha ne kadar sürdürecekleri konusunda kendileri de hemfikir değillerdir. Düşmanlıklar üzerine inşa edilen ve yüzyıllarca dışlanmışlıktan doğan bir seçilmişlik zannı içindeki kibir ve paranoya insanlığı yine hüsrana götürebilir.
Bunlar inkar ettikleri Stratejik planlarındaki maddeleri bir bir hayata geçirirlerken Milletlerin yetersizliğinden ve fakirliğinden, satılmış idareciler elinde olmalarından had safhada istifade etmeleri dolayısıyla iyice şımarmışlardır. Ama:  
Kuşkusuz onlar yine hüsran kazanacaklar. Çünkü Kur'an-ı Kerim diyor ki::
“Her ne zaman onlar harb ateşini tutuşturdularsa Allah onları söndürür. Halbuki onların adetleri yeryüzünde fesat çıkarmaktır. Elbetteki Allah müfsitleri sevmez.”

Kemal Evcioğlu 20 Kasım 2009


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder