17 Ocak 2011 Pazartesi

Haçlılar Katlettikleri Türklerin Etlerini Yemişler




 


Papaz Bob’un not defterinden:


"Bin yıl önce Türk Milleti

Haçlı Seferlerinin önünü kesmeseydi,

Bugün Kâbe diye bir yer olmayacaktı.


Türklüğü yok etmeden, İslam’ı yok edemezsiniz.

Bunlara Türk’üm dedirtmeyin."




Devşirme…
Devşirmeler…
Devşirmecilik…



Kişinin devşirilmesi…
Toplumun devşirilmesi…
Dinlerin devşirilmesi…



Bir toplumun,

Diniyle birlikte devşirilmesi

Ne demektir?

Nasıl yapılır?
  




Nasıl bir felaket ve
   
Nasıl bir devşirmecilik uygulamasıyla

Karşı karşıya olduğumuz;



Bu konunun neden bu kadar önem arz ettiği

Yakında okuyucularımızla paylaşılacaktır...



Uygur Türkleri’ne ne oldu?...

Nasıl bir metot uygulandı ki

Bugün artık onlardan kimse söz etmiyor…








Bu kâfirler,



Zencileri Hristiyan yaptılar amma



Onlarla aynı otobüse dahi binmiyorlar.







Sizin de dininizi devşirecekler


Ve sizi de zencileştireceklerdir,



UYANIN!... 






Devşirmecilik konusunda


 İmanıyla, vicdanıyla düşünen


  Herkese sesleniyoruz:



Allah aşkına,

Tarihçi varsa ses versin…

Sosyolog varsa ses versin…

Aklı eren yazsın bize…

Toplum bilimci varsa  bu ülkede

 Ses versin…








Kimler tarafından devşirildiğimizi de,

Nefesimizi tutup,

Şu yazıyı okuyarak öğrenelim:



 Haçlılar Katlettikleri Türklerin Etlerini Yemişler

Fransız Akademisi üyelerinden
Funck Bretano’nun ifâdesine göre;
vahşî hayvan sürülerinden farksız olan haçlı gürûhu
1096 yılında Anadolu topraklarına saldırdıklarında,
İznik civârında yakaladıkları müslüman çocukları parçalamışlar,
etlerini şişlere geçirip ateşte kızartmışlar
ve henüz pişmeden çiğ çiğ yutmuşlardı.
Antakya’ya ulaştıklarında ise,
başlarındaki kan içen papaz
Pierre I’Ermit’in ısrârıyla,
yerlerde yatan şehid Türkler’in cesedlerini
birer birer toplamışlar,
etlerini kemiklerinden ayırmışlar;
sonra da tuzlamış, pişirmiş
ve karınlarını bununla doyurmuşlardı.
Onlar kızarttıkları müslüman etleriyle
iştahlarını (!) tatmin ederken,
ölenlerin zincire vurulmuş olan yakınları da
surlardan büyük bir acı ve çâresizlik içinde,
gözyaşları dökerek olup biteni seyrediyorlardı.

Brentano eserinde devamla,
Fransızlar’ın millî destan (!) olarak kabul ettikleri
“Chanson d’Antioche”den
şu tüyler ürpertici satırları nakleder:

“Antakya önlerinde
açlıktan şikâyet eden haçlılara,
hıristiyan din adamı (!) Pierre I’Ermit
şu tavsiyede bulunur:
‘Açlığınızın sebebi korkaklığınızdır.
Türk cesedlerini toplayın!
Tuzlayarak pişirilirse daha lezzetli olur!..
” Bunun üzerine haçlılar onun dediğini yaptılar.”
(Funck Brentano, “Les Croisades”, Paris 1934, s. 24.)

Bugün kendilerini medenî olarak tanıtmaya çalışan
ve müslüman devletlere
kendilerince medeniyet dersi vermeye kalkışan
batılı ülkelerin
nasıl bir dinî ve millî geçmişe sâhip olduklarını,
soylarının ve köklerinin nasıl bir asla dayandığını
bu gibi “Millî Destan”larından
açıkça görmek mümkündür.
Bugün ellerine fırsat geçse,
yine aynı şeyleri yapacaklarında şüphe yoktur.
(Avrupa dillerinin ilk yazılı eserleri arasındaki
bu gibi birçok destan,
Türkler aleyhindeki söz ve iftiralarla doludur.)

Gözlerini kan ve vahşet bürümüş olan haçlı gürûhu
yalnız bu kadarıyla kalmamışlar,
Antakya’ya saldırdıklarında
yaklaşık on bin Türk’ü boğazlayarak,
bölgedeki bütün câmileri yakmışlardı.
Nitekim hâdiseyi bizzat gözleriyle gören
papaz Lemoine yapılan yağma ve katliamdan bahsederken;
“Bizimkiler sokakları dolaşıyor,
rastladıkları çocuklarla ihtiyarları paramparça ediyorlardı.
Ancak o gün herkes boğazlanamadı.
Ertesi gün bizimkiler geri kalanları kestiler.”
demişti.
(Funck Brentano, “Les Croisades”, Paris 1934, s. 57)

Hıristiyan târihçilerinden
Ch. Mills ise,
Fransa Kralı I. Philippe’nin torunu olan Bohémond’un
mide bulandırıcı bir gaddarlığından söz ederek:

“Antakya’da Bohémond,
birkaç Türk esirini boğazlattı;
herkesin gözü önünde kızarttı.
Sonra seyredenlere seslenerek,
"iştahını tatmin etmek için geldiğini söyledi.”
diyordu.
(Ch. Mills, “Histoire des Croisades -
Haçlı Seferleri Tarihi”, s. 66, 183.)

Kana susamış olan azgın haçlı sürüsü,
Halep’in Maarra kasabasını ele geçirdikten sonra
baş gösteren açlıkta da;
on beş gün boyunca
bataklıkta kalmış olan
binlerce müslümanın
çürümüş ve kokmuş cesedlerini
birer birer parçalamış,
sonra da oturup tuzlayarak
büyük bir iştahla yutmuşlardı.

Haçlı gürûhunun elebaşıları
1099 milâdî yılında
papaya gönderdikleri mektupta,
Maarra’da hüküm süren kıtlıkta,
karınlarını öldürdükleri müslümanların
etlerini yiyerek doyurduklarını
açık açık söylemekten çekinmiyorlardı.

Nitekim Fransız târihçilerinden
Rudolf of Caen de,
onların bu iğrenç fiillerinden behsederek
şöyle diyordu:
“Askerlerimiz Maarra’da
dinsizlerin (müslümanların) yetişkinlerini yemek
kazanlarında kaynar suyla haşladılar;
çocukları şişlere geçirerek öldürdüler
ve sonra da ızgarada pişirip yediler.”
(Amin Maalouf, “The Crusades Through Arab Eyes”;
London, al-Saqi Books, bas.: 1984, s. 38.)

Birinci Haçlı seferi’nin meydana geldiği
1099 yılında,
Frank Kumandanı Raymond,
Maaratü’n-Nu’man şehrini işgâl etmiş
ve bu esnâda yüz binden fazla müslümanı
hunharca ve acımasızca katletmişti.
Aralarında her türlü pislik ve necislik
yaygın olduğu için,
bu esnâda haçlılar arasında
şiddetli bir kıtlık ve salgın başgöstermişti.
Frank ordusunda bulunan
ve yaşananlara şâhid olan bir hıristiyanın
ifâdesine göre,
insanlıkla hiçbir alâkaları bulunmayan
bu barbar sürüsü,
açlıklarını yerde yatan kokmuş müslümanların
etini yiyerek bastırmaya çalışmışlardı:

“Öylesine kıtlık vardı ki,
adamlarımız bir süre önce öldürdükleri kimselerin
butlarından parçalar kopartıp
ateşte kızartıyor
ve daha tam pişmeden
vahşi ağızlarıyla eti silip süpürüyorlardı.
(“The Crusades Through Arab Eyes”, s. 38-39.)
Şimdi meşk verelim:
Kur'ân-ı Kêrim,
Maide  Suresi 51. Ayete bir bakalım:

"Ey iman edenler!
Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin.
Zira onlar birbirinin dostudurlar
(Birbirinin tarafını tutarlar).
İçinizden onları dost tutanlar
Artık onlardan olmuştur.
Şüphesiz Allah,
Zalimler topluluğuna yol göstermez."
5/51 
Bir delil daha getirelim isterseniz;
işte Bakara Suresi 120.Ayet:

Dinlerine uymadıkça
Yahudiler de Hristiyanlar da
asla senden razı olmayacaklardır.
De ki; Doğru yol ancak Allah’ın yoludur.
Sana gelen ilimden sonra
onların arzularına uyacak olursan,
andolsun ki,
Allah’tan sana ne bir dost
ne bir yardımcı vardır.
2/120


Bu da size yetmiyorsa ne diyelim ki...

Buna da inanmıyorsanız,
Siz hâlâ kendinize
"Müslümanım" mı diyorsunuz? 
Dinlerarası diyalogçular,
Ilımlı İslamcılar (layt İslamcılar),
Dinler bahçesi kurucuları,
BOP - (BİP) eş başkanları,
Soros beslemeleri,
AB fonlarından yemlenenler,
Onlardan ödül alanlar
Bu yamyamların dostları değil midir?...
Ne dersiniz?... 
Hâlâ AB uşaklığı yapanlar,
ABD sevdası çekenler kimlerdir?... 
Münafık nedir unuttuk değil mi?...
Allah'ın Kitabını da mı unuttuk!...
 Kitabımıza bir bakın;
Dünya yıkılacaksa;
Münafıklar yüzünden yıkılacaktır.
Haydi bakalım soralım şimdi
Münafıklık nedir?...
Hristiyanlığın, Yahudiliğin, Siyonizmin
Hizmetine girenlere ne denir?...
Kurtuluş Savaşımızda,
İşgâl ordularıyla işbirliği yapan
Sözde Müslümanlara,
Atalarımız niçin
"Müslüman Gâvuru"
Diyordu?...
Kimlerdi bu
Müslüman Gâvurları?... 
  
GENİŞ
AÇIKLAMALAR
GELİYOR...

Saruhan Gönül Dostları, 28 Şubat 2008 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder