16 Ocak 2011 Pazar

Menemen İsyanı

Evet…
Burası Menemen…
Ne menem bir belde Menemen…
Ne menem bir oyuna muhatap
80 yıldır…

Daha ne belgeler,
Ne anılar,
Ne fotoğraflar çıkaracaklar karşımıza bakalım...

Daha ne destanlar(!) yazacaklar,
Ne ağıtlar yakacaklar;
Ne timsah gözyaşı dökecekler,
Bilinmez…

Ne “Laik Cumhuriyet” nutuklarında,
“Ödün vermez” kararlılıklarını gösterecekler…


Daha ne kadar şov yapacaklar
Kubilay maskeleriyle vampirler,
Göreceğiz…










Gelin şu hadiseye
Biraz daha yakından bakalım…

Menemen Olayı’nın
Manisa yansımalarını,
Zaman içinde, yeri geldiğinde
Açmaya devam edeceğiz.
Şimdilik bu kadarla yetinelim...

Bu kadarı bile;
Müslümanlara hakaret eden,
İslam’a saldıran
Sebataycı zihniyeti
Deşifre etmeye yetecektir sanıyoruz...


Kendinizi tutarak okumaya başlayın...
Sonunda hepimiz
Vicdanlarımıza danışalım...
Ve birlikte yorumlayalım... 




...

Fikirler ve Düşünceler


 HÜSNÜYADİS HORTLADI (2)

DÜRZÎ ŞEYH (!)


Yesevî Dergisi’nin 150. sayısında; 16 Mayıs 1919 Yunan Başkumandanına, “Egemenliğimizi Paylaşmak istiyoruz” demek için giden Hüsnüyadis’e yol ve ihanet arkadaşlığı yapan bir iki ayaklıdan bahsedelim mi?


Biliyorum ki okumayanlarımız, onlar da kimmiş? diyeceksiniz.

1-Manisa mutasarrıfı yani valisi Hüsnü, halkımızın söylemesiyle Hüsnüyadis.
2. Menemen Eşrafından Hacı Mehmet Efendi (!)
3. Efes Metropoliti Yokavim
4. İşe bahsedeceğim kişi…


YUNAN İŞGAL KOMUTANININ İSTEKLERİ

         16 Mayıs l9l9’da Yunan işgal kuvvetlerini ziyaret eden üç haine yunan komutanı emreder;
1- Ne yapın edin, silahların Türklerin eline geçmesine engel olun (!..)
         2-İşgal güçlerine direniş gösterebilecek şahısların listelerini tutarak, komutanlık merkezine bilgi verin.
         3-Giritliler Rumca bildikleri için onlara iaşe ve erzak gerekirse maişet verilecek kendilerinden işbirlikçi-erkete olarak yararlanılacaktır.
Hüsnü Bey de Rumca bilmektedir. Rumca konuşarak anlaşırlar.
         “Emriniz olur” diyerek ayrılır ve ihanetlerine başlarlar.
(Hüsnüyadis s. 24)


GÖRGÜ ŞAHİDİNİN İFADESİ
İzmir’in işgalinden sonra 21 Mayıs 1919’da Yunan Kuvvetlerinin Menemen’e girmeleriyle beraber katliama başlarlar... Hem de tek kurşun atılmadığı halde.
Bergama’da uğradıkları yenilgilerinin hesabını sivil halktan sormaktadırlar...
Menemen katliamını baştan sona yaşayan tüccar ve fabrikatör Çerkez Sefer Efendi’nin ifadesinden takip edelim.
—Rum mahallesinden silah sesleri gelmeye başlayınca herkes dükkanlarını kapatıp, evlerine koşmaya başladı.
—Mitralyözlerin kurşun yağmuru altında evime giderken önümde üç kadının cansız yattığını gördüm.
—Bir iki adım ilerledim, bir yanda on yaşında bir erkek çocuğu cansız yatıyordu.
—Biraz ilerledim, dizinden vurulmuş bir kız çocuğu kapı önünde yuvarlanmış, korkudan rengi uçmuş gözleri korkulu bakışlarla imdat bekliyordu.
—Komşum İshak Efendi evinin önünde öldürülmüştü.
—Eve döndüm; çiftlik bahçesinde çalışan Todori geldi, orada oğlum Ahmet’in öldürüldüğünü hayvanların hepsinin Yunan askerleri tarafından gasp edilerek götürüldüğünü söyledi.
—Benim bildiğim bir günde Menemen merkezde 300 kişi köylerde 700 kişi öldürüldü.
—Türk evleri ve dükkanlarına girerek soygunlar yapmışlar para altın ve kıymetli eşya ne varsa götürmüşlerdir.

Sefer Efendinin ifadesi uzayıp gidiyor. Kadınlara kızlara alçakça saldırılarda devam ediyor.
Ve Menemen işgalinde 1017 Türk şehit ediliyor.


VATAN SATANLARIN NAMUSU

Menemen’de devam eden katliamlar sebebiyle feryatların ayyuka çıkması üzerine 17 Haziran 1919’da beynelmilel Tahkik Heyeti Olayları incelemeye gelir. Komisyon Yunan askerlerini kusurlu bularak soruşturma yapan iki Fransız subayı, belediye başkanı Şeyh Sükuti’yi ve Müftü Efendi’yi çağırtır. Bu arada şikâyetlerini bildirmek üzere 16 Mayıs 1919 yunan komutanına giden Hacı Mehmet Efendi de gelir.
  Korkmayınız diyen Fransız subayına;
—Siz bize “dükkânlarınızı açın, yağma bitti” diyorsunuz.“Hâlbuki
yağma devam ediyor; şu anda hanımımı yağmalıyor, kızımı da yağma ediyorlar. Bu ihbar ve şikâyet üzerine bir Fransız subayı, yanına bir Yunan Jandarma Yüzbaşısını da alarak olay yerine gitmiş; bir grup Yunan askeri ve yerli Rum Menemen eşrafından Hacı Mehmet Efendi’nin karısına ahırda tecavüz ediyorlardı. Diğer tarafta ise 13 yaşındaki kızıma çok sayıda Yunan askeri tecavüz etmiştir. Kızcağız daha sonra acılar içinde vefat etmiştir. Yunan’a kuyruksallayanın ibretlik hali...


ŞEYH KİSVESİNDEKİ ŞEYTAN

Gele gele geldik Şeyh Sükutî’ye… Yol arkadaşı Hacı Mehmet Efendi’nin karısı ve 13 yaşındaki kızının namuslarının kirletildiği gün yani Haziran 1919’da Belediye Reisi Şeyh Sükuti Efendi ise marifetlerini anlatır gibi İngiliz ve Fransız subayları ile işbirlikçi İzmir Valisi İzzet’in önünde:
          20 kadar araba ile öldürülenlerin cesetlerini Menemen dışına çıkararak toplu mezarlara defin yaptıklarını, iki gün devamlı defin işiyle uğraştığını çok sayıda çocuk ve kadın cesetleri olduğunu anlatarak, Menemen köylerinde bir günde 1000’den fazla ölüm olduğunu, marifetmiş gibi ifade ediyor...
Biliyorum ki, kimdir bu adam, neyin nesidir? diye merak ediyorsunuz.
         Bu Şeyh kılığına bürünmüş Şeytan’la ilgili bilgiler için A.Nedim Çakmak’tan soralım mı?


ŞEYH  KİSVELİ  HAİN 

Aslen Suriye Vilayetine bağlı Cebel-Dürzî ahalisinden olup, maksadına göre hareket eder. Türkçe konuşurken Erzurumlu olduğunu söyler, fakat belediye dairesinde ele geçirilen evrakta Şamlı olduğu ve mükemmel derecede Arapça okuma-yazma bildiği anlaşılmıştır.
Menemen’de bazen Süleyman Sırrı ve bazen de Şeyh Sükuti isim ve Unvanı kullanan bu Dürzî 1901 senesinde Başçavuş olarak Menemen’e gelmiştir.
Menemen’de iken ahlaksızlıktan ordudan atıldıktan sonra dava vekilliği yaparken Hürriyet ve İtilaf Fırkası (İşgalcilerle İşbirliği Partisi) Menemen teşkilatını kurmuş çevirdiği entrikalarla Belediye Riyasetini (başkanlığı) ele geçirmiş...
         1918 yılı Kasım ayında Dâhiliye Vekâletinin müfettiş raporları doğrultusundaki raporlarına istinaden Damat Ferit Hükümeti zamanında görevden azledilmiştir. Yani anlayacağınız Erzurumluyum dediği halde Cebel ahalisinden bir Dürzî olduğu meydana çıkmıştır.
16 Mayıs 1919’da Yunan İşgal komutanına sadakatinden sonra Haçlı ruhuna hizmet etmesine karşılık “Şeyh Sükuti Belediye Riyaseti ve azalarının, İşgal güçlerine pezevenklik (rehberlik) yapmaktan dolayı epey komisyon aldıkları ve bir kısım yandaşlarıyla  (işbirlikçiler) birlikte kendilerini kurtardıkları anlaşılmaktadır.”

“Biliyorsunuz ki 21 Mayıs 1919’da Menemen 25 Mayıs 1919 günü de Manisa’yı işgal ederler acılar, acılar ve ihanetler birbirini takip eder.

  • Yunan işgal komutanının silahlar Türklerin eline geçmesin isteği
·        Manisa’da bulunan 48.000 tüfek, 88 top ve milyonlara mermi Yunan’a
teslim edilir.
  •  Direniş gösterecekleri bildiriniz emri de yerine getirilecek...
·        Başta Menemen Kaymakamı Kemal Bey olmak üzere günlerce Türkler şehit edilir.
  • Yunan işgalcinin ilk gününden itibaren işbirlikçiliğe başlanır.

   Tarih 27 Mayıs 1340 (1924) ve numara 4376/1341 zabıt varakaları..  Dahiliye Vekaleti Celilesine verilen cevapta:

Şeyh Sükuti veya Süleyman Sırrı ile verilen bilgilerden bir kaç örnek:
  • Yunan hükümetinin emirlerine amade olarak belediye riyasetine getirilmiştir.
  • Venizelos, Paris’te işgal planları yaparken, kiliseye giderek İzmir Metropoliti Hrisostomos’un ruhani ayinine katılarak papazların huzurunda Venizelos’a taziyelerini bildirmiş.
  • Venizelos İzmir’e geldiğinde Menemen katliamı failleriyle beraber Yunan liderinin huzurunda Yunan kahramanlığı ve Yunan adaletinden bahisle nutuk irad etmiştir.
  • Yunanlıların 13 Ağustos 1922 de, Ege bölgesinde muhtariyet ilanı için İzmir’de tertip ettikleri mitinge katılmış orada kürsüye çıkarak ve İslam ahalinin fuzuli vekaletini takınarak, Yunan hükümetine teşekkürlerini sunmuştur.
  • Yunan’a teslim etmek için 20 bin liradan fazla parayı muhtarlar vasıtası ile toplattırıp vermeyenleri dövdürüp işkence ettirmiş.
  • Yunanlılara yalakalık ederek her gün on kişiyi nezarete aldırdığı gibi yüzlerce suç işlemiştir.

         Her türlü evrak-ı metruke üzeri- ne kasten zamk ve mürekkep dökerek tahrip etmiş.
         Vatan’a ihanet suçundan Hudut-u milli dışına çıkarılmıştır.

         İşte bu sahte Erzurumlu Şeyh Sükuti veya Süleyman Sırrı da aynen “Katranı kaynattım olma şeker, cinsini .......... cinsine çeker” misali Suriye’nin Cebel ahalisinden olan Dürziler 1098’de Haçlı Seferleri sırasında Haçlı Ordularıyla nasıl Halvet oldularsa Şeyh Sükuti’de genleri vasıtasıyla aslına rücu ederek Dürzileşmiştir. İşte bu da Hüsnüyadis’n ikinci hortlağıdır.

YESEVİ DERGİSİ 12 TEMMUZ 2006 E. A. BÜYÜKYAĞLI




Yunanİstan’da TEZGÂHLANAN
MENEMEN OLAYI

DÜRZÎ ŞEYH (!) 1


Bu kişiye Dürzî Şeyh (!) aslen cebel-Dürzî ahalisinden olan Sükuti, dedeleri nasıl 1096’da başlayan Haçlı Seferleri sırasında onlara yol gösterdiler ise asırlar sonra da bu Dürzî Sükuti, sahte kimlikle Süleyman Sırrı ismiyle 1901 de Menemen ‘e gelir pir gelir.
        
27 MAYIS 1924‘te Vatan’a ihanet suçu ile HUDUT-U MİLLİ dışına çıkarılmıştır.

Bu sahte ŞEYH Sükuti de İngiliz muhipler cemiyeti üyesi, işgal günlerinde Yunan işgal güçleri adına Menemen Belediye Başkanıdır. İki yardımcısı ise Yahyaoğlu arabacı Hüseyin ile Girit Yahudi’si Hayım oğlu Jozef’tir.

150’LİK “HAİN” SAİT MOLLA

150’likler listesinin Gazeteciler bölümünde 98. sırada yer alan “Türkçe İstanbul Gazetesi” sahibi Sait Molla ve Danıştay (Şura-yı Devlet) üyesi.

Sait Molla aynı zamanda İngiliz Muhiple Cemiyetinin kurucusuydu.(!)2

8 Aralık 1918’de Yeni İstanbul Gazetesi isim ve başyazar değiştirerek TÜRKÇE İSTANBUL olur. Başyazar da Sait Molla’dır.

    Şeyhülislam Cemalettin Efendi’nin yeğeni, ablasından ve Mustafa Neşet Molla’nın oğludur.

Sait Molla İngiliz istihbaratından “Papaz Protestan Misyoneri Frew(!)3 ile birlikte bugün İstanbul’da birçok yerde adına cadde, meydan park spor solonu açılan Dr. Cemil Topuzlu ve daha birkaç isim İngiliz Muhipler Cemiyetini kurarlar.(!)4

Sait Molla, İngiliz Mandasının kabul edilmesi yönünde ateşli yazılarıyla dikkat çekmiştir. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyeliği ve Adliye Nezareti Müsteşarlığı yapmış, İngiliz Büyükelçiliğinden ayda 300 lira maaş aldığı bilinen, sicilli bir İngiliz Ajanıdır.(!)5

Ayrıca Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin idamında “Fazla konuşturmayın zehrini saçtırmayın” diye bağıran haindi.


TARİHİ İHANET

Yunanistan’da tarihi mekânda tarihi ihanet.

Eleusis (Elefsis) , körfezi kıyısında bugün Demir Çelik, Gemi yapımı, petrol rafinerisi bulunan tarihi şehirde Antikçağ boyunca ilgi gören ünlü bir ziyaret yeri Demeter Tapınağında dini sırları açıklamak için yapılan törenlere (!) 6 Manisa Mutasarrıfı Nakşibendi Hüseyin Hüsnü Yunanistan’a kaçtıktan sonra Aya Triya’da Kilisesinde Hıristiyanlığı kabul edip Hüsnüyadis olunca merakla katılıp eski müritlerle ziyafet sofrasında içkiyi içip esrükleştiği sırada…
  
Yanında bulunan Dürzi Şeyh Sükuti ile eski günleri yad ederken Hüsnüyadis Manisa Valiliği, Dürzi Şeyh de Menemen Belediye Başkanlığı hayaliyle Türkiye’ye dönme hayalleri ile kendilerinden geçtiği 1930 yılının 15 Haziranı’nda İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurucusu ve 150’lik Kıbrıs’tan İngilizler marifetiyle sahte sürgün Sait Molla’da, Elefsis’e gelerek Hüsnüyadis’le ihanet ve yeni melanetler hazırlamak için el ele verirler…

Türkiye’de isyan çıkaracaklar aynen Nemrut Mustafa’nın, Şeyh Sait isyanında olduğu gibi.

15 HAZİRAN 1930

Hüsnüyadis, Dürzî Şeyh SÜKUTİ, Molla Sait’ten meydana gelen üçlünün ihanet tezgâhı işlemeye başlar.

Molla Sait: “İsyan denize yakın bir yerde başlatılırsa adalardan destek suretiyle Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarız” der, söze karışan Dürzî Şeyh (!) Sükuti de:


HÜSNÜYADİS AKRABALARI

Derviş Memet, Şamdan Memet, Sütçü Memet, Giritli İbrahim oğlu İsmail, Giritli Ali oğlu Hasan ve Memet Emin, Hüsnüyadis’in kardeş çocuklarıdır. “Onlar vasıtası ile dinamitin fitilini ateşledik mi biz buradan işitiriz.” der. Üç işbirlikçi Yunan istihbaratının desteğiyle isyan için çalışmalara başlar hareketin lokomotifi Hüsnüyadis’in Türkiye’de kalan 327 aileden oluşan Giritli akrabalarıdır.

Sait Molla Dürzî Şeyh (!) Sükuti Hüsnüyadis’in Manisa’da kalan akrabaları üzerinden tezgâhlanan isyan hareketi ancak altı ay sonra 23 Aralık 1930 ‘da Menemen ‘de sahnelenir.

Elefsis’te planlanan isyan hareketi Hüsnüyadis’in akrabalarının yürekleri yetmediği için bir türlü uygulanamaz.

Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplanarak çalışmalara başlayanların hepsi iki işe birden başlar.

Birinci iş: hepsi sakal bırakırlar.

İkinci iş ise esrar içmeye başlarlar.

Aynen Alamut kalesinde Hasan Sabbah’ın fedailerine afyon çektirip eylem yaptırdığı gibi Derviş Memet de “Mehdiliğini ilan etmeden önce müritlerini kayıtsız şartsız itaat altına alıyor…”


MEHDİLİK İLANI

Manisa’dan Derviş Memet, Sütçü Memet, Şamdan Memet, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan, Ramazan ve Memet Emin Paşa köyüne giderken Ramazan yolda kaçar.

Giritli 7 Aralık 1930 da Derviş Memet’in Paşa Köy’deki bacanağı Ahmet’in evinde misafir oluyorlar.(!)7

Derviş Memet Paşaköy’de “Mehdi”lik alameti saydığı ”Kıtmir” ile “Mehdi”liğini ilan etti. Paşaköy’den temin edilen mavzerlerle Menemen’e doğru hareket başlar.



DERVİŞ MEMET KİMDİR?

    Derviş Memet’te Manisa Mutasarrıfı Hüseyin Hüsnü gibi 1831’ de Bedirhan ayaklanması ve 1847 ayaklanması sonrasında Girit adasına sürgün edilen Bedirhani aşiretinden…
  
Emperyalist güçlerin desteği ile 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan ordusuna karşı direniş olmadığı halde 5.284 Türk alçakça şehit edilmesine rağmen Manisa Mutasarrıfı Hüseyin Hüsnü avaresine Efes Metropoliti Yuvakim ile Manisa’ya davet ettiğini biliyoruz. Manisa’da bu ihaneti öğrenen cezaevinde başgardiyan Parti Memet Pehlivan on dördü idam mahkûmu olmak üzere 37 kişi ile yollara düşer.



GÂVUR TARİKATI MISINIZ?


Menemen’de aynı İzmir’deki gibi katliama uğramasınlar diye. Hedefleri Menemen boğazını tutup gâvura fırsat vermemektir.

Başlarında Parti Pehlivan 37 yiğit adam köylülerle görüşür sayılarını artırmak için köylüler “Sümbüller köyünde şeyhimiz var onunla görüşün” derler.

37 yiğit Sümbüller köyüne gelirler karşılarında Parti pehlivanın tanığı:”Nakşibendi olarak geçinen Giritli Derviş Memet’tir.”

Parti Pehlivan Yunan palikaryasının İzmir’de yaptığı vahşeti tek tek anlatır anlatmasına da…

Giritli Nakşî şeyhi Derviş Memet oturduğu yerden gururla ayağa kalkarak:

 “Ben Yunt Dağı’na kadar bu Türkmen Yörük köylerinin Şeyh’iyim. Bizim tarikatımız kurşun atmayacak. Mehdi gelmeden caiz değildir.” der

Der ya (!.)

Giritli Nakşi Şeyh Derviş Memet: Vatan işgal edilmiş Yunan İzmir’i yakmış, ezanlar susturulmuş, camiler yakılıyor ve Derviş Memet Yunan gavuruna kurşun atmayacağını ilan ediyor.

37  yiğidin başı sorar:

Sizin tarikatınız gâvur tarikatımıdır ki gâvura kurşun atmaz, ne biçim laf edersiniz?” der.

Paşaköy’den 11 saatten sonra Sümbüller ve Bozalan’a ulaşırlar. Esrarlı sigaraları çekerler… Sütçü Memet’ in kardeşi Hacı İsmail’in hazırladığı eve gelirler. Ancak dikkat çekmemek için dağda hazırlanan kulübe de 15 gün müddetle hem zikir çekerler hem esrar çekerler… 


HAREKET BAŞLIYOR

Bozalan köyünde yemek sonrası Menemen’e hareket eden ihanet çetesi Gediz nehrini kayıkla geçer.

Menemen kenarında zeytinlik içinde önce zikir edip, arkasından ESRARI çekenlere Memet hareket emrini verir. Esrarkeşler müftü mescidinden Nalıncı Hüseyin’in “Yeşil Bayrağı” dalgalandırmasıyla harekete başladı.

Mehdi Derviş Memet…

Camide halka karşı “Mehdi”liğini ilan ediyor.

Yanında bulunan köpeğin Kıtmir olduğunu, bunun mehdiliğin alâmeti olduğunu anlatıyor.

Yüz kişi bayrak altında toparlanırken yüz kişi de seyir ediyor.

Mehdi Derviş Memet esrarkeşleri ile mahalle turunu tamamlayıp belediye meydanına dönüyor. Ve meydanın ortasına yeşil bayrağı dikiyor.
  
23 Aralık 1930 tarihinde saat 07.20’yi gösterirken “Meydan karşısında Kazez Camii, Hükümet Konağı ve hemen yanında jandarma karakolu vardı.” Bu esrarkeşler grubu ellerinde silah olduğu halde yeşil bayrak etrafında dönüyor ve etrafa yerden aldıklar toprakları saçıyorlar.
          
Ayaklanmayı ilk olarak avukat katibi Memet Tevfik Efendi hükümet binasında bulunan Jandarma Bölük Yazıcısı Ali Karagöz’e haber vermiş, o da dört askere silahlarını almaları konusunda talimat vermiş fakat onları beklemeden dışarı çıkarak esrarkeşlerin toplandığı hemen yakınındaki belediye meydanına gitmişti.

Mehdi Derviş Memet ve adamlarıyla karşılaşmış, kendilerine maksatlarını ve ne yapmak istediklerini sormuş, Derviş Memet kendisine:

 “Git kumandana haber ver gelsin, bana kurşun işlemez” demiştir.

Bunun üzerine onbaşı Ali o zaman evinde bulunan Jandarma Bölük komutanı Fahri Bey’e bildirmiştir.

         Yüzbaşı Fahri, doğruca asilerin bulunduğu Belediye meydanına gidip onlara ve Mehdi Memet’e hitaben:

 “ Ne istiyorsunuz? Buradan dağılın” diye ikaz etmiş ancak bu esrarkeşler grubu ile orada bulunan halk dağılmamış, o sırada Mehdi Memet ise Yüzbaşı Fahri’ye

Ben Mehdiyim, Şeraiti ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez. Karşımdan çekil” demiştir.

Mehdinin bu sözleri orada bulunan Menemen halkının bazıları tarafından alkışlanmıştır.(!)8

Jandarma Yüzbaşısı Fahri Bey, ayaklanan bu esrarkeş topluluğunun “tehlikeli bir duruma gelebileceğini kendisinde bunların tecavüzü ile karşılaşacağını düşünerek tedbir almak için hükümet konağına dönmüştür.

Burada Menemen’de konuşlu bulunan 43’ncü Piyade Alay Komutan Yardımcısı Yarbay (Kaymakam) Nedim Bey ile telefonla görüşerek olayla ilgili bilgi vermiş ve askeri birlik istemişti.


Alay Komutanı Yardımcısı Yarbay Nedim Bey  henüz eğitimine çıkmakta olan 43 Piyade Alayı 1. Tabur 3. Bölükte görevli Piyade Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay Bey’e :

         “Birkaç şakinin hükümeti basmak istediklerini ve hemen askerleri ile birlikte giderek Jandarma Kumandanı ile temas etmesini cephanelerini de alarak hareket etmesini “ bildirmiştir.
  
Ancak Kubilay askerlerin cephane almasını beklemeden heyecan içerisinde 26 mevcutlu müfrezesi ile birlikte Hükümet Konağı’na hareket etmiştir.(!)9

         Aynı alayda çarşıya et ve ekmek almak üzere alay iaşe subayı ve aynı zamanda nöbetçi subayı M. Ali Bey de Belediye Meydanında “esrarkeşlerle” karşılaşmış Mehdi Memet tarafından:

Tevhit’in (Allah’ın dinine inanma) ve şeriatın ilan edileceğine dinsiz olan halkı dine davet edeceğine”  dair sözlerine muhatap olunca durumun vahametini kavramış ve doğruca hükümet konağına giderek Alay Komutanlığı’na telefonla bilgi vermiş ayrıca kuvvet talep etmiştir.
           


İHMAL Mİ?

       Alay Komutan Yardımcısı Yarbay Nedim Bey ise Yüzbaşı M.Ali’ye:

“O bölgeden ayrılmamasını daha önce Jandarma Bölük Komutanlığının talebi üzerine gönderilen Kubilay Bey’in müfrezesi ile irtibat kurmasını” emretmişti.
  
Yüzbaşı M.Ali Bey olay üzerine gidip Kubilay müfrezesi ile irtibat kurması gerekirken bunu yapmamış jandarma Yüzbaşı Fahri Bey ile birlikte hükümet konağında kalarak Kubilay müfrezesinin ayaklanan esrarkeşlerle karşı karşıya kalmasına neden olmuştu.


BANA MERMİ İŞLEMİYOR

Kubilay müfrezesiyle, “Vakıf dairesi ile posta hane arasındaki sokağın başında” müfrezeye süngü taktırmış ve Osman Çavuş’un komutasında bırakarak kendiside meydandaki esrarkeşlerin yanına gitmiştir.

Meydanda Mehdi Derviş Memet ile karşılaşmış kendisinin yakasına yapışarak:

Yaptıkları hareketin suç olduğunu bu kanunsuz harekete son vermelerini, kan dökmeden buradan çekip gitmelerini söylemiş…
  
Ancak bu arada yere düşmüş ve Mehdi Memet ‘ in mavzer kurşunu ile sırtından yaralanmıştır.

 “Olay mahallinde bulunan Kubilay müfrezesi, esrarkeşler grubuna ateş açmış ancak SİLAHLARDA MANEVRA MERMİSİ bulunduğundan etkili olmamış, bunu fırsat bilen Mehdi Memet ise “ BAKIN BANA MERMİ İŞLEMİYOR” diyerek daha da cüretlenmişti.(!)11

Kubilay ağır bir şekilde yaralanmıştı. Meydandaki hükümet binasına girmek istedi. Ancak binanın kapısı kapalıydı. Hükümet bahçesinden çıkarak Kazez Camii bahçesine girdi korunacak yer arıyordu. Emrindeki askerler de dağılmışlardı.


TESTERE İLE KESİLEN BAŞ


MEHDİ MEMET, askerlerin de olaya müdahale etmeyip uzaklaşmasından ve halkın bir kısmının el çırparak teşvik etmesinden cesaret alarak ŞAMDAN MEMET ile birlikte Kazez Camii bahçesinde perişan bir vaziyette bulunan Kubilay’ın başını kör bağ testeresi ile keserek gövdesinden ayırmış yeşil bayrağın tepesine takmıştı.


23 Aralık 1930 ‘un sabahı saat 8.00 ‘de bu arada kendilerine müdahale eden iki yiğit bekçi Şevki ve Hasan ‘ı da hunharca şehit etmişlerdi.



GEÇ KALAN MÜDAHALE


Kubilay‘ın şehit edilmesi esnasında halkın çoğunluğu donuk, hissiz ve seyirci kalmış hatta bir kısmı olayı tasvip edermiş gibi el çırpmıştı.
  
Olaya müdahale etmek üzere 43. Piyade Alay Komutanlığınca 9. Bölük Komutanı Yüzbaşı Abdülbahri Bey ile 6. Bölük Komutanı Yüzbaşı Ragıp Çaldıra Bey komutasında makineli tüfekle takviyeli iki bölük “halkın dağılmalarını aksi takdirde ateş edeceklerine” dair uyarılar yapılmış ancak bu uyarılara uyulmadığı gibi (esrarkeşlerin)”Bize kurşun işlemez biz şeyhiz dervişiz “ demeleri üzerine ateş açılmış esrarkeşlerin elebaşları Kubilay’ın başını kesen Mehdi Memet, Şamdan Memet ve Sütçü Memet öldürülmüşlerdir.
  
Bu olay, 15 Haziran 1930 tarihinde Yunanistan’ın Elefsis şehrinde İngiliz muhipler cemiyeti ve İngiliz uşağı Sait Molla,  işgal günlerinde Yunanlı’ların işbirlikçisi Menemen Belediye Başkanı Dürzi Şeyh Sükuti, Yunanistan’a kaçtıktan sonrada boş durmamış olan Manisa mutasarrıfı Hüsnüyadis üçlüsünün planladığı ve Menemen’de icra edilen bu isyan öncesinde Nakşibendi tarikatı kullanılarak katılanlar esrarkeş haline getirilmişlerdir. O hain olayda rol alanlar Hüsnüyadis’in Giritli Akrabalarıdır.(!) Hüsnüyadis Manisa’daki akrabalarının kanına girmiştir.
  
Yıllardır Menemen ve Kubilay olayı irticadır, Yahudi oyunu ve başka ifadeler kullanıldı. Bu maske ile İslam’a saldırıldı.
  
Menemen olayı İngiliz –Yunan işbirlikçilerinin sahnelediği oyundur.
  
Sadece bu  oyunda Mehdinin peşinden giden Girit ‘ten ten gelen Yahudi Hayımoğlu Jozef ‘tir. Oda işgal günlerinde Menemen Belediye Başkanı Dürzi Şeyh Sükuti’nin Başkan yardımcısı idi. 


Dip Notlar;
1- E. A. Büyükyağlı, Husnüyadis Hortladı (2) Dürzî Şeyh, YESEVİ Dergisi,
Sayı: 151, Temmuz 2006, 5. 12’de geniş bilgiye ulaşabilirsiniz.
2- Karaca, Emin, 150’likler, Altın Kitaplar, İst. 2004, s. 74.
3- Çakmak, A. Nedim, Hüsnüyadis Hortladı, Kum Saati Yay. Ist. 2006,
11. Baskı, s. 36.
4- Zirvedeki Hain Sait Molla, Yesevi Dergisi, sayı 115, Temmuz 2003, s. 14.
Çakmak, age, s. 35. Büyük Larousse 5özlük ve Ansik., Milliyet, Ist.
1986 c. Vii, s. 3639-40.
7- Goloğlu, Mahmut, Devrimler ve tepkiler (1924-1930) Ankara 1972, s. 303.
8- Çopur, E. Tank Kd. Alb. İzzettin, Stratejik Bülten, Eylül-2000, sayı-94, s. 104 (TBMM Zabıt Ceridesi; 25. inikat, c. 25 (2. 2. 1931) s. 76’dan) alınmıştır.
9- Çopur, a.g. makale (Gnkur. ATASE Başkanlığı Arşivi: Menemen Ayaklanması, Klasör No: 135, Dosya No: 1, s. 48 (23 Aralık 1930-8 Temmuz
(933) den naklen.
10- Mahmut Goloğlu, age, “Giritli Memet, taban- casmı ateşleyip genç öğretmeni yaralıvor” di‘or. S. 304.
11- Çopur, ag, makale, s. 110.
12- Maznun: Zan altında bulunan, kendisinden şüphe olunan, 2- Şüpheci, 3. Bir suç için mahkeme ve ithamdan evvel sorguya çekilen, sanık.

 Erdoğan ASLIYÜCE YESEVİ DERGİSİ 04.10.2006 TARİHLİ SAYISI              



MENEMEN DAVASI


Efendim Yesevi Dergisi’nin 2006 yılının son ayı Aralık’ta yayımladığımız “Yunanistan’da Tezgâhlanan Menemen Olayı” yazısı için gösterdiğiniz ilgiye ve iltifatlara teşekkür ederiz. 23 Aralık 1930 Salı günü Menemen’de meydana gelen isyan hareketinin 15 Haziran 1930’da Yunanistan’da tarihi Elefsis’de, Hüsnüyadis, l5Otlik Sait Molla ve Dürzî Şeyh(!) ten oluşan üçlü ihanet çetesi tarafından Yunan ve İngiliz istihbaratlara desteği ile sahne- ye konulduğunu ifade etmiştik. Menemen olayı sonrasındaki gelişmelere kısaca göz atalım mı? 27 Aralık 1930 Cumartesi Dahiliye (içişleri) vekili Şükrü Bey (Kaya) ile Ordu Komutanı Fahrettin Paşa (Altay) İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda Reisi Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya olay hakkında bilgi veri-

. 28 Aralık 1930 Perşembe

Gazi Mustafa Kemal Paşa, orduya başsağlığı mesajı gönderir. . 31 Aralık 1930 Çarşamba ‘‘. 5. T.C. Hükümeti Bakanlar kurulu, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan edilmesine karar verdi. . Sıkıyönetim Komutanlığına 2. Ordu Komutanı Fahrettin Paşa (Altay), . Divan-ı Harp Reisliğine 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa atandı. . 1 Ocak 1931 Perşembe Denizli Milletvekili Mazhar Müfit ( Kansu) ve arkadaşlarınca verilen soru, önergesiyle gündeme getirildi. Başbakan İsmet Paşa (İnönü) cevaplandırdı. Sıkıyönetim ilanıyla ilgili önerge tartışıldı. Ve oy birliğiyle kabul edildi. . 7 Ocak 1931 Çarşamba Çankaya’da Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Başkanlığında Başbakan İsmet Paşa, Meclis Başkanı Kazım Paşa (Özalp) Sıkıyönetim Komutanı Fahrettin Paşa (Altay) Dahiliye
Vekili Şükrü Bey (Kaya), Müdafaa-i Milliye Vekili’nin katıldıkları Menemen Olayı bütün yönleriyle ele alındı. . 15 Ocak 1931 Perşembe Sıkıyönetim Mahkemesi 105 sanıklı Menemen davasında yargılama başladı. Menemen olaylarında manevra mermilerinin atılmasından sonra iyice azgınlaşan dört Memet’ten üçü “Bize kurşun işlemez, biz şeyhiz, dervişiz.” Naralarını savurdukları sırada gerçek mermiler Giritli Mehdi Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet isyan mahallinde öldükleri için sanıklar liste- sinde yoktur. Menemen davasının 1 numaralı Sanığı Şeyh Esat Efendi için: Bilip bilmeden Menemen olayı üzerinde ahkam kesenler ta Erzurum’dan getirdikleri 90 yaşındaki Şeyhi astılar yanlışını söyleyenler hiç merak etmezler mi? Şeyh Esat Efendi 1259 (1843), doğumlu aslen bugün Irak toprağı olan Erbil’de doğmuştur. “Şeyh Efendi ürkülecek korkunç bir tarikatı, dini telkinlerini dünya nimetleri sağlamak hususunda şaşılacak bir maharet ve meleke ile kullanmayı pekiyi bilen ince bir politikacı imiş.” Bu sebepledir ki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit Han (1876-1909) dönemin- de İstanbul’dan sürmek mecburiyetinde kalmış. Şeyh Esat Efendi asılmadı 3-4 Mart 1931 tarihinde Menemen’de hastanede vefat etti.




KUBİLAY OLAYI...



                   Sanıkların yargılanması. 105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı. Tutanaklardan yargılamanın ilk günü
Heyeti Vekilinin 31.XIİ.1930 tarih ve 10388 numaralı kararnamesi üzerine Menemen Divanı Harbi Örfisi 15.1.193 1 tarihinde ilk içtimasını aktetmiştir. Reis Mustafa Paşa, aza Miralay Ata, Miralay Timur ve Kaymakam Ziya ve Kaymakam Baha Beyefendiler... . Divanı Harbi Örfi Müddeimmumisi savcısı Hidayet ve muavini Fuat Beyefendiler... . Zabıt ktip1eri Kemal ve ıhsan Efendiler... Bugün divanı harbi örfi heyeti yu- karda adları yazılı zevattan müteşekkil olduğu halde Menemen irtica hadisesile maznun eşhas usulen tevkifhaneden getirilerek cümlesi bağlı olmaksızın sırası ile mevkii mahsuslarma alındıktan sonra ceza mahkemeleri usulü kanununun 236’ncı maddesi mucibince açık olarak muhakeme icrasına duruşuldu. Mezkür madde mucibince maznun bulunan eşhasın hüviyetleri.

MEN’İ MUHAKEMELERİNE KARAR VERİLENLER
Ayrıca divan-ı harb-i örfi sorgu ha- kimliği 15 Ocak 1931 tarihinde şu sa- nıkların da men’i muhakemelerine karar vermişti:
 1- Hadisenin başlıca tertipçilerinden olup yaka günü belediye meydanındaki müsademede öldürülen Sütcü
Mehmed’in karısı Kezban,
2- Avukat Hasan Fehmi,
3- Hacıoğlu Mehmed,
4- Mustafa oğlu Boşnak Mümin,
5- Murad oğlu Boşnak Ahmed,
6- İmam Mustafa oğlu Hacı Mislim,
7- Mehmed oğlu Sa- dik Dede,
8- Müezzin oğlu Hacı Ah- med,
9- Keçili köyünden İbrahim oğlu Ahmed,
10- Çaih Mustafa oğlu Sülevman,
11- Mavnacı Dadavlı Hasan. Divan-ı harb-i örfi savcılığı tarafın- dan karar hakimliğine karşı, vak’avı başından sonuna kadar teşrih eden mütaalanamede Hoca Servet Efendi hakkın- daki pek ağır ittihamlar, bu zatın da ölüm mahkümları arasında yer alacağı rtı zannettirirken, bilakis beraat etmiş olması da gösterir ki, harb divanı karar- larını verirken hak ve adaletten ayrıl- mamaya dikkat etmiş, suçlu ile suçsuzu ayırmakta titiz davranmıştır. ş u kadar ki, ölüm cezasına mahküm edildikleri halde, Büyük Millet Meciisince haklarmdaki hüküm bozularak ölüm cezası yerine sadece ikişer yıl hapis cezasına çarptırılan Khya Ahmed oğlu Ismail ile Terzi Talat hak- larındaki şu iki vesika karşısmda da divan-ı harbin bazı samkiar hakkmda bi- raz şiddetlice davranmış olduğu hükmüne varılabilir.
Haklarında yapılan ilk tahkikat neticesinde: Sanık askerlerin Kubilay Beyin yaralanması üzerine halkm oraya toplanıp asilere nümayişkr bir vaziyet almalarından ve cephanesiz bulunmalarmdan ve bilhassa kumandansız kalmalarmdarı tereddüt içinde vaziyetlerine hakim olamayarak kaçtıkları kendi ifadeleri ve hazırlık tahkikatı münderecatiyle anlaşılmaktadır. Bu gibi vaziyetlerde askeri disiplin ve kanun noktasından askere teveccüh eden vazife derhal süngü takarak asileri imha etmekten ibaretti. Bu vazifeyi yaparak firar etmiş olmalarıdır ki zabitlerinin başmın kesilmesine ve malum feci hadisenin vukuuna sebep ve amu olmuştur. Yalmz başsız kalmaları ve halkın kesif bir halde nümayişkr bir vaziyet takınmaları ve cebhaneleri olmaması haklarında kanuni hafifletici sebeplerden sayılarak hareketleri Türk Ceza Kanunun 69’ncu maddesinin ikinci bendine uygundur. Diğer sanık yüzbaşı Mehmed Ali Beyin de hükümet konağında kışladan gelecek askere intizar ettiği ve bilahara bu askere iltihak eylediği anlaşılmakta ise de alaydan muavenet talep ettikten sonra hükümette mevcut bulunan jan- darmalarla Kubilay Beyin geleceği yol üzerinde bir irtibat noktası tesis etme- mesi ve Kubilay Beyin alaydan hareketinden sonra on beş dakika geçtiği hal- de bu zaman zarfında Kubilay Bey müfrezesini arayıp bulmaması vazifeyi ihmal mahiyetinde görüldüğünden bu- nun da hareketi Türk Ceza Kanununun 230’ncu maddesine uygundur. Hepsi hakkında son tahkikat açılmasına ve duruşmalarının divan-ı harbce icrasına karar verilmesi talep ve iddia olurıur.” Divan-ı harb müddei umumi muavini
22-2-1931



JANDARMA SUBAYLARI HAKKINDA HÜKÜM

Yine divan-ı harb kararlarına aid vesikalar arasında şu kayda rastlanıyor:“53/61 ihmal ve terahiden samk Manisa jandarma takım kumandanı Muhiddin oğlu Kemal Beyin suçu sabit görüldüğünden 230’ncu maddeye göre üç ay hapis ve 560 kuruş mahkeme masrafına . .,t Menemen jandarma bölük kumandanı Fahri Bey hakkında da şu resmi kayıt vardır: “Müddet-i umumilik numarası 16- 18/931-31931 .“
Vazifede ihmal ve terahiden, gavr-ı mevkuf Menemen jandarma kumandanı Fahri Bey, suçun mahiyeti itibariyle askeri mahkemelere devrine karar ve- •1• nı ı. Bu subay hakkında askeri mahkemenin ne karar vermiş olduğuna dair kesin bir kayda rastlamak mümkün ol- madı. Hülasa olarak general Mustafa Muğlalı başkanlığındaki divan-ı harb-i örfi Menemen irtica” hadisesi hakkında yine resmi kayıtlara göre, maktul Mehdi Mehmed, Şamdan Mehmed ve Sütçü Mehmed (bu üç elebaşı vak’a günü be- lediye meydanında vuku’ bulan çarpışmada vurularak ölmüşlerdir), asi Menisalı Mehmed Emin ve Nalıncı Hasan, Küçük Hasan ve 102 refikinden, 46 sa- nığm çeşitli cezalarla mahkılmiyetleri, 27 beraat, 28 idam, 2 idam cezasmm iki sene ağır hapse çevrilmesi, 5 kişinin de yaşları itibariyle ölüm cezasımn 24 yıl ağır hapse tahviline karar vermiş, sa- nıklardan ikisi de mevud ecelleriyle ölmüş olduklarmdan - ki bunlardan biri- si Eren köylü Nakşibendi şeyhi Erbilli lakabiyle anilan Şeyh Esad Efendi idi- haklarında ki idam hükmü tabiatiyle ve otomatik olarak suküt etmiştir. Işte Türk Inkilap Tarihine “Menemen İrtica’ hadisesi” adı altmda geçen bu kanlı vak’anın, savcılık iddianamesi, örfi harp divanının resmi kayıtlara da- yanan kararı ve yine resmi vesikalara müstenit inceleme ve soruşturmaları göz önünde bulundurularak derleyebildiğim bilgi bundan ibarettir. Türk Inkilap Tarihini kaleme alacak geleceğin tarih yazarma bu kadarcık ol- sun vesika ve malzeme sağlayabilmiş olmak manevi zevki, aylar sürmüş yorucu bir didinınenin bence tek mükMatı olacakhr. Sanıkların 19’u kendi ifadelerine göre “okur-yazar”dırlar. Bu oran % 20’ye tekabül etmektedir. 1930 tarihin- de olaya karışanların % 20’sinin okur yazar olduğu bir ayakianmanm “plansiz ve birkaç serserının işi oldugunu söylemek mümkün mü?..


İDAMA MAHKÜM EDİLENLER

1- Çıtaklı Molla Hüseyin
2- Kahveci Çırağı Mustafa
3- Topcu Çavuşu Hüseyin
4- Tatlıcı Mutaf Hüseyin
5- Eskici Hüseyin Ali
6- Keçii Himmet oğlu Süleyman
7-Emrullah oğlu Mehmet Emin
8- Mutaf Süleyman
9- Manifaturacı Osman
10- Hatib Hafız Cemal
11- Tb. İmamı İlyas Hoca
12- Ali Paşa oğlu Ragıp
13- Şeyh Hafız Ahmet
14- İbrahim Oğlu İsmail
15- Laz İbrahim Hoca
16- Şeyh Ahmet Muhtar
17- Koca Mustafa
18- Hacı İsmail
19- Hacı İsmail oğlu Hüseyin
20- CumablIı Ramiz
21- Yahya Oğlu Hüseyin
22- Çingene Mehmet oğlu Ali
23- Hayım oğlu Jozef
24- Alİ Osman oğlu Mehmet
25- Yusuf oğlu Kamil
26- Kerim oğlu İbrahim
27- Salim oğlu Boşnak Abbas
28- Erbilli Şeyh Esat
29- Esat oğlu Mehmet Ali
30- Mustafa oğlu Abdülkerim
31- Nalıncı Hasan
32- Küçük Hasan
33.- Kahya Ahmet oğlu İsmail
34- Terzi Talat
35- İzmirli Hacı Mehmet Ali
36- Harputlu Mehmed
37- Manisalı Hüseyin Çakır oğlu Ramazan...




İDAMDAN KURTULANLAR



·         Erbilli Şeyh Esat Efendi yaşlı olması sebebiyle idam edilmedi. .
·         Mustafa oğlu Abdülkerim, hastalandığından İzmir Memleket hastanesinde tedavi edilirken eceliyle öldüğünden idam hükmü infaz edilmemiştir. .
·         Nalıncı Hasan ile Küçük Hasan yaşları küçük olduğundan idam cezalan hapis cezasına çevrildi. .
·         Harputlu Mehmet ve Manisalı Hüseyin Çakır oğlu Ramazan’da yaşları sebebiyle idamdan kurtuldular. .
·         Kahya Ahmet oğlu İsmail ile Terzi Talat’ın idamları da bozularak ikişer sene hapisleri suretiyle tasdik edildi. Bu yedi kişi idama mahkûm edilmelerine rağmen ipe ulaşamadılar.
E.A. BÜYÜKYAĞLI, YESEVİ DERGİSİ, OCAK 2006

*SANIKLARIN TAM LİSTESİ SİTEMİZİN GALERİ BÖLÜMÜNDE…






İşgÂl GÜnlerİndekİ İşbİrlİkçİler


Türk’ün kurduğu büyük devletlerden biri Osmanlı Devlet’i içeriden devam eden Suhte ve Celali ayaklanmaları, yönetimde yer alan dönme devşirmelerin gafletleri, delaletleri ihanetleri ve dış dayatmalarla 19. yüzyılı tamamladı...

20. yüzyılın başından itibaren batının emperyalist devletleri İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya aralarında yaptıkları iki antlaşmalarla Türk’ün vatanında nüfuz bölgelerini belirlemişlerdi...



 BÜYÜK KAPIŞMA

1911 Trab1usgarp’ta İtalyanlar’a, 1912-1913 Balkan (Sırbistan, Karadağ, Yunanistan, Bulgaristan) Devletlerine yenilgiler ardı ardına geldi. 3-7 Kasım 1914 İngiltere, Fransa, Rusya, Japonya ve Belçika Osmanlı Devleti’ne savaş ilanıyla Birinci Dünya Harbine girdik...3 Kasım 1914’de, 9 Ocak 1916 tarihlerinde Çanakkale’de emperyalistlere karşı tam bir yıl, iki ay, altı gün harp tarihinin en muhteşem savunmasını yaptık ama...

I. Dünya Harbi’nde müttefikleriyle beraber yenik çıktı Osmanlı Türk Devleti. İttihat Terakki fırkasının liderlerinin yurt dışına gitmelerinden sonra 14 Ekim 1918’de Sadrazam olan Ahmet İzzet Paşa başkanlığındaki hükümet mütareke istedi.

Irak cephesinde esir alınan İngiliz Generali Tawsend’i, İngiltere’nin Akdeniz Filosu komutanı Amiral Calthrope ile görüşmek üzere 18 Ekim 1918’de serbest bıraktı.


AYRICA


Marcel Savoice adında bir banka müdürünü General Pranchet D’Esperey’e, Hahambaşı Naun Efendi’yi de icabında Amerika’ya gitmek üzere Paris’e gönderdi. (1)
       
        23 Ekim 1918’de delegelerin Mondros’a gönderilmesi telgrafla Sadrazam’a bildirildi.

- Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) Bey’in başkanlığında
- Hariciye Nezareti Müsteşarı Reşat Hikmet Bey
- Kurmay Yarbay Sadullah Bey’den oluşan Osmanlı Devlet’i delegasyonu temsil ediyordu.

İtilaf Devletlerini temsilen İngiliz Akdeniz filosu komutanı Amiral Calthıope ile kim?.... arasında Mondros’ta Agamemfon zırhlısında, 27 Ekim 1918 günü saat 9.30 başlayan görüşmeler 30 Ekim 1919 günü saat 20.30’da imzalandı. Bu anlaşmayla I. Dünya Savaşı sona ermiş, Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşılmaya sıra gelmişti.


İŞGAL YARIŞI

Meş’um Mondros Mütarekesi imzalandığında;

-Selanik’te Fransız General Franchte D’Esperay
         -Mondros’ta İngiliz Amiralı Caithorpe
         -Suriye’de İngiliz Generali Allenby
-Irak’ta İngiliz Generali Karsel
-Hazar Denizi kıyılarında İngiliz Genaril Thornson.
-Vatanımızı işgal etmek için akbabalar gibi bekliyorlardı.

6 Kasım’da 1918’de Boğazların temizlenmesine başlandı.

7 Kasım 1918’de İngiliz Albay’ı işgal ordularının öncüsü olarak İstanbul’a geldi.

9 Kasım 1918’de İskenderun 15 kişi ile İngilizlerce işgal edilirken, Trakya’ya bir Fransız alayı gelmişti.

13 Kasını 1918 İstanbul, 55 (55 geminin, 22’si İngiliz, 2’si Fransız, 17’si İtalyan, 4 yunan idi.) parçalardan oluşan müttefik harp gemileri limana demirleyince facia bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilmişti.

Osmanlı topraklarının ve başkentinin yeni hâkimleri idiler.
-Fransızlar: Dörtyol-Adana, Mersin, Pozantı Afyonkarahisar istasyonu.
- İngilizler: Batum, Ayıntap, Konya istasyonu, Maraş, Birecik, Urfa, Kars, ayrıca Samsun’a müfreze, Merzifon’a kıta göndermişler.
- Italyanlar, Antalya, Kuşadası, Fethiye, Bodrum ve Marmaris, Konya’ya 1 tabur, Akşehir’e bir müfreze ile yerleşmişlerdir...

BU DA YETMEDİ…

Yunanlılar, evet evet Yunanlılar 9 Ocak 1919 da Uzunköprü-Hadımköy demiryolunu kontrole aldılar...


İZMİR’İN İŞGALİ KARARI

I. Dünya Savaşı’nda Yunanistan İtilaf Devletlerinin yanında savaşa girmişti. Savaş sonrası Fransa’nın başkenti Paris’te toplanan barış konferansına başvurdular.

Bandırma’nın 25 km doğusunda Marmara Deniz’i kıyısından başlayarak Akdeniz’e inen bir çizginin batısında kalan Anadolu topraklarını istiyorlardı. Trakya doğusu ve batısı ile zaten Yunanistan’a bırakılmıştı.

Yunan Başbakan’ı, Venizelos bu istekleri ileri sürerken Batı Anadolu’nun 3000 yıllık Yunan toprağı olduğunu (bizim aydıncıklar 1000 yıldan beri Anadolu’dayız diye dursun) ileri sürüyordu.
Üçyüz bin olan Yunan nüfusunu bir milyon olarak iddia ediyordu. Aynı bölgede bulunan 1.250.000’lik Türk nüfusundan bahsetmiyordu.

Paris konferansında, İngiltere, Fransa, İtalya’dan bahsedildiği halde Amerika’nın bulunduğundan özellik bahs edilmiyordu. Güya bu Paris Barış Antlaşması dünyaya barış getirecekti. . . Ama Paris Barış Antlaşması, Sevr Antlaşmasını hazırlamıştır. Yunanistan’ın 30 Aralık 1918 tarihli istekleri de incelenmiş ve 30 Mart 1918’de İzmir’in ve çevresinin Yunanistan’a verilmesi kabul ve tavsiye edilmişti.



ŞAHSİYETSİZ VE UYUZ YÖNETİCİLER

Hükümet, İzmir’de 17. Kolordu Komutan’ı ve Vali Vekili Nurettin Paşa’yı geri çekerek yerine; Hürriyet ve İtilaf Fırkasına mensup KAMBUR İZZET’İ valiliğe, ALİ NADİR PAŞA’YI da kolordu komutanlığına tayin ettirmişti. İşte bu iki ebleh yönetici İzmir’in işgal edileceği haberleri üzerine:


— Vali Kambur İzzet “YALANDIR” yalanını söylerken. O gün köylü Gazetesine:

“Bazı bedbahtlar İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği tarzında şiayalar çıkarmışlar, yalandır. Tekzip edilir.” Beyanında bulunuyordu.

— Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa ise 14/15 Mayıs gecesi bütün subayları evlerinde getirterek kışlada toplamış İzmir’in aydınları, vatanseverleri işgale karşı koymak için çırpınırken şahsiyetsiz Vali Kambur İzzet ve Ali Nadir Paşa tarafından adeta engellenmişti...


PALİKARYA İZMİR’DE

15 Mayıs 1919 günü Midilli’den hareket eden Yunan çıkarma konvoyu 07.30’da İzmir önlerine gelmiş 08.40’da plan gereği Pasaport ve Alsancak iskelelerinden karaya çıkmaya başlamışlardı. Kordon boyunu dolduran onbinlerce yerli Helenperest, Yunan bayrakları ve Zito (yaşa) sesleriyle Yunan askerlerini selamlıyorlardı.

Kordon boyuna çıkan ilk Yunan taburu İzmir metropoliti HRİSTOSTOMOS tarafından takdis edildi. Yunan Tümen Komutan’ı Zafiriu bir beyanname yayınladı. Ama vahşeti önlemeye yetmiyordu...

Yunan yürüyüş kolu kışla hizasına geçip tramvay yoluna saptıktan sonra Gazeteci Hasan Tahsin tabancasını ateşleyince paniğe kapılan Yunan taburu geldiği istikamete kaçmaya başlamıştı. Saat kulesi hizasına kadar dağınık şekilde kaçan tabur birden bire toplanarak kışlayı ateş yağmuruna tutarken yerli Helenperestler yakaladıkları Türkleri öldürmeye ve soymaya başlamışlardı... Kışladan ateşkes çağrıları netice vermezken pencereden beyaz mendil sallamakla görevlendirilen Muhabere Subayı Celal Dinçer yaralandı.

Kolordu Kumandanı olduğunu anlatmaya çalışan Ali Nadir Paşanın suratına, Yunan subayı üç tokadı atmıştı bile…

Askerlik Dairesi Başkanı Albay Süleyman Fethi, kaputunu almak isteyen ve “Zito Venizelos” diye bağırmaya zorlayan bir Yunan askeri tarafından süngülenerek öldürülmüştü...

Yunan muhafızlar arasında yürüyen Türk subayları ve erlere sopalarla taşlarla, demirlerle saldırıyorlardı. Bu hengâmede kolordu başhekimi Yarbay Şükrü ile birçok subay ve er öldürülmüş ve cesetleri rıhtım boyuna sürüklenip denize atılmıştı. “Sadece subay olarak 9 ölü, 21 yaralı verilmiş 27 kişi de kaybolmuştu.


PAPAZLA KOL KOLA

Bir gün önce Yunan ordusu İzmir’i işgal etmiş. Tarihler 16 Mayıs 1919. Osmanlı Devleti Sadrazamı Damat Ferit istifa etmiştir. Ama yeni kabineyi kurma görevi yine Damat Ferit Paşa’ya verilir.

Yine aynı gün Mustafa Kemal Paşa da maiyetiyle beraber Bandırma Vapuruyla İstanbul’dan hareket eder.

-16 Mayıs 1919’da işbirlikçi Manisa Mutasarrıfı Nakşibendi olarak inananları kandıran Hüseyin Hüsnü tebdili kıyafet ederek yola çıkar.

-Hüseyin Hüsnü Menemen’de geçerken Dürzi-Şeyh olarak şöhret bulan şeyh Sükuti veya Süleyman Sırrı ismini de kullanan sahtekar Şeyhi de yanına alır.

-Manisa Mutasarrıfı Hüseyin Hüsnü’nün kadim dostu EFES METROPOLİTİ YUKAVİM efendinin kolunda Yunan komutanı Zafiriu’ya hoş geldiniz sizleri MANİSA’YA da bekleriz derler.


YUNAN İŞBİRLİKÇİLERİ

Yunan. işgal komutanı Zafiriu’da kendi ayaklarıyla gelen işbirlikçilere şu emri verir.

1-) Ne yapın edin, silahların Türklerin eline geçmesine engel olun (!..)

2-) İşgal güçlerine direniş gösterebilecek şahısların listelerini tutarak, komutanlık merkezine bilgi verin.

3-) Giritliler Rumca bildikleri için onlara iaşe ve erzak gerekirse maişet verilecek kendilerinden işbirlikçi-erkete olarak yararlanılacaktır.

Mutasarrıf Hüseyin Hüsnü Bey’de Rumca bilmektedir. Rumca konuşarak anlaşırlar,

“Emriniz olur.” Diyerek ayrılır ve ihanetlerine başlarlar. .
16 Mayıs 1919’da başlayan işbirlikçilerin ihanetleri 9 Eylül 1922’ye kadar 3 yıl, 3 ay 24 gün devam eder...

1) Sahte Nakşibendi Saruhan (Manisa) Mutasarrıfı Hüseyin Hüsnü 9 Eylül 1922’de Yunanistan’a kaçar. Orada din değiştirerek Ortodoks olunca ismi de HÜSNÜYADİS olur.
Ayrıca 15 Mayıs 1930’da Yunanistan’da Elefsis’te Dürzi Şeyh ve İngiliz muhipler Cemiyeti üyesi Sait Molla ile beraber Menemen olayını planlar. ‘

2) Dürz-i Şeyh Lübnan Cehel Bölgesi Dürzîlerinden olup sahte Erzurumlu kimliği ile Menemen yerleşir. Hürriyet ve İtilaf Fırkasının entrikalarıyla belediye başkanı olur. Hırsızlıklarından dolayı Damat Ferit Paşa hükümeti tarafından görevden alınır. Ancak Yunanlılar 21 Mayıs 1919’da Menemen’i işgal edince işgalcilerin. Belediye başkanı olur. 1924’de Yunanistan’a kaçar.

3) Menemen eşrafından Hacı Ahmet Efendi’nin işbirlikçilerle birlikte davet ettiği Yunanlılar 17 Haziran 1919’da Mehmet Efendinin karısına ahırda tecavüz eder. Diğer tarafta 13 yaşındaki kızına çok sayıda Yunan askeri tecavüz ederek namusunu da yağmalıyordu.’

 Yesevî Dergisi, Erdoğan Aslıyüce, 4 Haziran 2007






  
NAZIM HİKMET’İN
SAHTE DESTANI


 “Şeyh Bedrettin” adı duyulunca akla “Simav’ne Kadısı Şeyh Bedrettin” (veya Şeyh Bedrettin Simavi) (1363–1420) gelir. Bununla birlikte Nazım Hikmet Ran’ın kafasındaki “müstear Şeyh Bedrettin “ vardır ki “destanı” ile ünlüdür.

23 Aralık 1930’da Menemen‘de isyan çıkar. Liderleri, kendini Nakşibendî tarikatından bir şeyh olarak tanıtan Giritli Mehdi Derviş Memet’tir.

İsyandan sonra hızla mahkeme kurulur. Mahkeme sonunda idamdan dönen mahkûmlardan.
— Nalıncı Hasan
— Çoban Ramazan
— Giritli Küçük Hasan
— Selahattin oğlu Naşit
— Yakup oğlu Ali
— Hasan oğlu Ali Koç, Nazım Hikmet’in yattığı koğuşa konur. Nazım’ın kaleminden müstear isimle Şeyh Bedrettin Destanı Bursa Cezaevinde patlar(!).

Nazım Hikmet, Menemen isyancılarından aldığı ilham(!) ve bilgilerle “Memleketten İnsan Manzaraları” adlı kitabında bir Menemen isyancısından takma isimle bahseder.

“Şevki”  takma adıyla andığı şahsı kitapta şöyle anlatır:

“Şevki Bey Birinci Büyük Millet Meclisinde de bundan yıllarca evvel yine böyle dev gövdesi ile yükselir ve sağ kolunu yine böyle fırlatıp öne doğru her nutkunun sonunda –fakat böyle Kur’an’dan ayet değil- şu beyti okurdu:

“Nam-ı insaniyete, iman ü vicdan namına,

Hakkı hürriyet yolunda fışkıran kan namına…”

Grupların dışında muhalifti. Cesurdu Topal Osman’ı bile şaşırtacak kadar.(…)

Halep’de çoluk çocuk aç kaldılar. Ve Şevki Bey, (…)

Ve koltuğunda Protestan bir Kur’an’la döndü. Memlekete Halep’ten.
        
Nazım’ın bahsettiği “Şevki Bey” yani birinci meclis mebuslarından Abdülkâdir Kemali, Menemen isyanından önce sakal bırakmış, isyana destek olmuş Menemen’e gelmiş ve isyanın patlamasından altı gün önce firar etmiş, Halep’e gitmiştir.

Nâzım Hikmet Ran, sahte Bedrettin destanında mürtecileri ve onların örgütleyicilerinden birini överek göklere çıkarırken, isyanda katledilenlere, mesela bir Kubilay’ a ait tek satır söylemiş midir?

A.Nedim Çakmak, Yesevi Dergisi, Ocak 2007







MÜRTECİ NÂZIM HİKMET (2)



Özür ve düzeltme

Bir önceki yazımızda Nâzım’ın yerini alan “Hüsmettin Özdoğu ve Komintem yanlısı arkadaşlar” deyimini kullanmıştık. Oysa Hüsamettin Özdoğu ve partı ardaşları Nâzım’ın hapiste olduğu dönemde tutuklanmıştır ve TKP’ye, bu başşız kaldığı dönemde derhal Stalin’in emriyle “mini Stalin” Hasan Ali Ediz yollanmıştır. Nâzım, bu adamı kasdetmektedir. Mini Stalin Hasan Ali Ediz, daha sonra Milli İstihbarat Teşkilatı’na kendiliğinden başvurarak “vallaha billaha bir daha komünist faaliyette bulunmayacağım” diye dilekçe verip, Vedat Nedim (Tör) ve benzerleri gibi komünistliğe veda edecektir… Hüsamettin Özdoğu ailesinden özür dilerim.


            Şimdi Can Dündar’ın Menemen Belgeseli’nde yayınlanmayan röportajlarına geri dönelim:
            “Bunlar gelmeden Menemen’de gericilik yoktu. Ama parti meselesi vardı. Serbest Fırka kazanmıştı. Onun intikamı mı, bilmem. Bildiğim şu ki Menemen’in bu işte hiçbir suçu yok. Zaten içlerinde Menemenli de yok.”(Can Dündar, age)
            Bu sözleri belgeselde söyleyen Sami Özyılmaz…
            Serbest Fırka Olayı her zaman için Atatürk’ün “danışıklı dövüşü” olarak sunulmuştur. Aslında burada yıpratılmak istenen Atatürk’ün bizatihi kendisidir.
            Ortada bir danışıklı dövüş yoktur. Mecliste bazı muhalif grupların varlığı baştan beri biliniyordu. Bu muhalifler arasında tek kişilik “grup” niteliğini taşıyanlar bile vardı. Nitekim Topal Osman Ağa’nın cinayeti de ardında büyük bir örgütlenme olan “tek kişilik grup” olarak sunulmaya çalışan bir milletvekilinden kaynaklanan bir olaydı ve hazin bir sonuca ulaşmak zorunda kaldı. Bu “tek kişilik gruplar”dan biri de Abdülkadir Kemali (Öğütçü) Bey’di.
            Serbest Fırka ise zaten varolan “muhafazakâr” (eskiyi savunan) insanların serbest bırakılmalarında olabilecek olayları gösterdi.
            Cumhuriyet ilan edileli 17 yıl geçmeden sadece halkın dini duygularını kullanarak hiçbir gelişme planı ve projesi sunmadan din üzerinden politika yapmak isteyen kısır insanların partisi haline gelen Serbest Fırka bir bakımdan Cumhuriyetin “sübapı” olmuştu. Fazla hava bu parti sayesinde tahliye edilebildi.
            Serbest Fırka’nın etkin olduğu yer olan İzmir’de Menemen’e Adana’dan taraftar yollayan bir “ezeli muhalif” vardı: Abdülkadir Kemali… Çünkü Mustafa Kemal’e düşmandı. Onu meclisten tasfiye eden ve Talat Paşa’ya olan yakınlığıyla bilinen Abdülkadir Kemali Öğütçü, Menemen İsyanı’nın patlak vermesinden tam bir gün sonra Halep’e kaçar.
                   
            NEDEN?...
             
         Oysa Adana’da çıkardığı Tokgöz Gazetesi 30 Aralık 1924’te altı yıl önce zaten kapatılmıştı ve basın yoluyla bir suç işlediği iddia edilemezdi. Kurmuş olduğu Ahali Cumhuriyet Fırkası ise 21 Aralık 1930’da (Menemen Olaylarından 3 gün önce ) Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılmıştı.
            Yoksa Hasan Pulur’un 11 Mart 2006 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yazdığı gibi miydi kaçış nedeni:
            “Serbest Fırka kapatılıp muhalefet susturulunca, sıranın kendisine geleceğini anlayarak ailesiyle yurtdışına kaçar, sekiz buçuk yıllık sürgün hayatı başlar. Bu, Beyrut, Şam, Halep ve Kudüs’te ve her günü yurt hasretiyle geçen bir süredir. Orhan Kemal ‘Baba Evi, Avare Yıllar, Cemile, Dünya Evi’ adlı romanlarında hem bu yılları, hem babasını anlatır.
            İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün yurtdışındaki muhaliflerin dönmelerine sıcak bakması üzerine Abdülkadir Kemali Bey Türkiye’ye döner ve Adalet Bakanlığı’ndan görev ister. Bergama hâkimliğine atanır, sonra da istifa edip Adana’ya gider, avukatlığa başlar. 1949’da Ankara’da vefat eder.”
            Belki de böyledir. Ancak Orhan Kemal, hatıralarında şöyle bir şey diyor: “Beyrut’ta Fıstıklı tarafında oturuyorduk. Lübnan teb’ası olmadığımız için, babama avukatlık yaptırmıyorlardı. Babam da annemin bileziklerini bozdurdu, on altın lira sermayeyle, Burç Meydanına çıkan aralıklardan birisinde, yüksek bir apartmanın altında, küçük bir lokanta açtı. Babam lokantaya pek uğramazdı. Yemekleri
Süreyya adında bir Türk mültecisi pişirir, Niyazi’yle ben de lokantanın garsonluğuyla bulaşıkçılığını yapardık.”
                    Fransız Mandası altında bulunan Beyrut’ta lokanta açıp oraya seyrek uğrayan bir adam diğer boş zamanlarda neler yapmaktadır?...
            Dileyen Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan Meral Demirel’in “Tam Bir Muhalif “ isimli doktora çalışmasından onun hatıralarını okuya bilir…

GELELİM NÂZIM HİKMET’E
             
         Şeyh Sait Ayaklanmasında da Diyarbakır cezaevine yollanan Abdülkadir Kemali Bey’le 1940’ta Orhan Kemal ile aynı koğuşu paylaştığı zaman tanışır Nâzım. Orhan Kemal ona babasını anlatır.
            Daha önce Menemen ayaklanmasındaki mürtecilerle aynı koğuşta kaldığı sırada “Şeyh Bedrettin Destanı”nı onlardan ilham alarak yazan Nâzım, bu kişiden etkilenir…
            “Memleketimden İnsan Manzaraları” kitabında “Şevki Bey” adı altında onu anlatır:
            “Beni yanlış anlamayın oğlum,/ evhamlı ve meyus değilim./ Hakikatleri ben / Bir Müslüman / Yani tam / Bir adam / Halinde uyanık rüya gibi görünüyor / Ve hudutsuz bir kalbin ancak dayanacağı sabır ile / Geleceğin hesapsız maceralarını seyrediyorum.”
                   (…)
            “Şevki bey Birinci Büyük Millet Meclisi’nde de bundan yıllarca evvel yine böyle dev gölgesiyle yükselir ve sağ kolunu yine böyle fırlatıp öne doğru her nutkun sonunda –fakat böyle Kuran’dan ayet değil- şu beyti okurdu:
            “Namı insaniyete, iman-ü vicdan namına, / hakkı hürriyet yolunda fışkıran kan namına…”
Grupların dışında muhalifti.
         Cesurdu Topal Osman’ı şaşırtacak kadar. / Onu ikinci mebus çıkarmadılar. / dövüştü. / İstiklâl mahkemesine düştü / Çıktı hapisten.
            Halep’e kaçtı kavgaya dışarıdan devam etmek için.”
(…)
Ve Şevki Bey:
Anlaşılmamış bir kahramanın ölüsü yüreğinde
Ve hâlâ bu ölüden korkarlar, diye bir teselli,
Ve koltuğunda Protestan bir Kuran’la döndü memlekete
Halep’ten.” (vurgular bana ait-DA) (N.Hikmet, Memleketimden İnsan Manzaraları, YKY, İst, 206, s.339-340)
         Biraz daha Nazım Hikmet’ten Şevki Bey karakterinin projesini izlemekte fayda var çünkü Şevki bey karakteri ile anlatılan “Tam Bir Muhalif” Abdülkâdir Kemali Bey’in düşüncelerinin ne olduğunu o zaman anlayabiliriz. Böylece Nazım Hikmet’in neden Abdülkâdir Bey’e  önem verdiği ortaya çıkar. Nâzım aynı kitabının 342. sayfasında şunu söyler:
       “Hem şunu bil ki, oğlum,
       Hiç ve hiçbir meslek
Hiç ve hiçbir mezhep
Ve onun salikleri
          İlahi esasatın dışında yaklaşmaz bize ve dost olamaz.
Sema ve zemini idare eden kuvvet
Saadetini isteseydi insanların
Derhal bahtiyar kılardı onları.
İstemiyor demek.
Nasıl?
Yobaz düşüncesi değil mi?
Fakat, oğlum,
         Bu cerhonulmaz bir hakikattır.” (Vurgular benim- DN) (N.Hikmet, age, s.342)
         Abdülkâdir Kemali Bey, o dönemde hem Cumhuriyet karşıtıdır hem de meşruti bir saltanatın yanlısıdır. Tabii, bu meşruti saltanat düzeni içinde hayran olduğu kişilerin iktidarda olmasını ister. Talat-Enver-Cemal üçlüsünün öğrenciler içindeki sıkı bir militanıdır ve Talat Paşa’ya hayranlığı o derecededir ki üçüncü çocuğu olan kızına Talat adını koyar. İstanbul’da İttihat ve Terakki adına dernek basar, cam çerçeve indirir ve Karagöz Dergisi çizeri Ahmet Rıfkı’yı bir güzel dövüp kafasını kırmış olmakla da övünür… Yani tam bir fedaidir…
         Bu fedai, Birinci Meclis’in açılışının ilk haftası kürsüsünden de şöyle haykırmıştır:
“…hatta Padişah Efendimiz Hazretlerini kurtardıktan sonra da biz karar vermedikçe bu Meclis’i feshedecek hiçbir kuvvet yoktur. Bu böyle bilinmeli!”
         Pekiyi, Nâzım Hikmet neden “bir Müslüman yani tam bir adam” olarak tanımladığı hilafet ve saltanat yanlısı Abdülkâdir Bey’i yüceltir. Üstelik onun görüşlerinin ”yobaz düşüncesi” olduğunu kendi de söylediği halde…


ABDÜLKÂDİR KEMALİ’NİN İŞLERİ

            Serbest Fırka’nın okuma yazma bilmeyen halkın dini duygularıyla oynayarak siyaset yapmasının tehlikelerini gören Mustafa Kemal Paşa yönetimi, parti’yi kapatma kararı alır ve “üçüncü grup” lideri Abdülkâdir Kemali’nin Adana’da kurduğu Ahali Cumhuriyet Fırkasını da kapatır ama Abdülkâdir Kemali Bey’in yaptığı iş sadece muhaliflik değil eski günlerindeki gibi fedailiktir.
            Menemen Olayı’ndan önce sakal bırakır, İzmir, Aydın ve Manisa yörelerini gezer. Sakal bırakmak birkaç günlük iş olmasa gerektir. Yani önceden planlanmış bir hareket içindedir.
            Serbest Fırka’nın din duygularıyla halkı tahrik etmesi, meşruti bir saltanat taraftarı olan Kemali’nin işine gelir. Kendi propagandasını yapar. Ancak, daha sonra Yunanistan’a 8 Eylül 1922’de kaçıp Hıristiyan olacak ve Hüsnüyadis ismini alacak olan Manisa Mutasarrıfı (valisi) Hüseyin Hüsnü’nün kardeş çocukları olan ve Nâzım Hikmet’in “destan”ında “üç prangalı” olarak andığı derviş Memet, Şamdan Memet ve Sütçü Memet ile görüşür.
            Daha sonra Menemen İsyanı başlar…
            Olayın asıl planlayıcıları Yunan ajanı Hüsnüyadis, İngiliz ajanı ve İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından Danıştay üyesi Sait Molla ve Suriye asıllı Dürzî Şeyh’i Sükuti’dir. Abdülkâdir Kemali ve arkadaşlarına muhalifliğinin getirdiği şevk ile bu harekete destek çıkar ve bir militan olarak Manisa’da çalışır.
            Burada Nâzım’ın “Protestan Kur’an ile döndü Halep’ten” demesi manidardır çünkü bu dizelere göre Nazım Hikmet bu ilişkiyi bilmektedir (ya da en azından Orhan Kemal aktarmıştır). Bunun nedeni ,avukat olan Kemali’nin bulunduğu Adana’ya yirmi dakika mesafede olan Protestan Misyonerliği yaptığı bilinen Tarsus Amerikan Koleji’yle ilişkileri olabilir mi?...
            Orhan Kemal’in kendisinin de söylediği gibi babası Beyrut’ta Fransız mandası altındaki bir yerde iş yapmasına rağmen işyerine pek fazla uğramaz…
            Manisa çalışmalarından sonra Adana’ya geldikten sonra bakanlar kurulu kararı ile partisi kapatılır. Ancak, partisinin 21 Aralık 1930’da  kapatılmasından üç gün sonra ve Menemen Ayaklanması’ndan bir gün sonra Suriye’ye kaçar…
            Bu da onun Manisa’dan gelen provokatörlerin bir olay çıkaracağını bildiği ve soruşturma sonunda işin ucunun  kendine dayanacağını bildiğini gösterir.

            LİSTE YAPALIM

               Nâzım Hikmet’le başladığımız bu anlatıma bir liste ile devam edelim:
1.   Abdülkadir Kemali, Talat Paşa hayranı bir meşrutiyetçi militandır.
2.   Aynı şahıs, düşünceleri için bir parti kurar.
3.Aynı şahıs, Nâzım’ın deyişleriyle “yobaz” bir Müslümandır.
4.Aynı şahıs, Adana’da sakal bırakıp çalışmalara girişir.
5. Aynı şahıs, Menemen olayı patlak verince yurt dışına kaçar.
6.Nazım Hikmet, Bursa cezaevinde Menemen isyancılarıyla tanışır.
7.Onlar için bir destan yazar.
8.Destanında rüyasına neden olan beyaz gömlek koğuş arkadaşı Tornacı Şevki’nindir.
9. Memleketimden İnsan Manzaralarında anlattığı Şevki Bey’dir.
10.Kavgaya (?) dışardan devam eden Şevki Beyi över.
11. Protestan bir Kur’an yazdığını belirtir.

            u konuda Nâzım tek değildir. Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü, Behçet Çelik ve Mustafa Arslantunalı ile yaptığı röportajda şöyle demektedir:
            “Geniş düşünceli, her düşünceyi en azından dinleyebilen bir insan dedem. Sosyalizm, komünizm, faşizm hakkında söyleyecek sözleri olan biri. Çok geniş bir kültürü var. Yurtdışında yaşadığı yıllar boyunca yanında taşıdığı Kur’an-ı Kerim’in yanına açıklama yazıyor. Bu gün bu işi çok iyi bilen insanlar, bu açıklamaların çok önemli olduğunu söylüyorlar.” (Vurgular benim-DA) (Virgül Dergisi, sayı: 97-98, Temmuz- Ağustos 2006)
            Yani, kendince İslam için yorum getiren, Tarsus Amerikan Koleji’nden Protestan destek alan, manda altındaki Suriye’ye oradan Fransız bölgesi olan Lübnan’a giden ve iş yerine bile uğramadan gezen bir mürteciyi (ki Cumhuriyet ve saltanat ile Hilafetin kalkması ileri bir adım ise meşruti bir saltanat savunmak mürteciliktir) Nâzım Hikmet övmekte ve savunmaktadır…
           

         Şeyh Bedrettin Destanı’nda Menemen Olaylarındaki mürtecileri destan haline getirmektedir.

          Kaldı ki tarihteki gerçek Şeyh Bedrettin, Beyazıt’ın oğullarından Musa Çelebi’yi desteklemiş ve onun yenilmesi üzerine gözden düşmüş bir kazaskerdir. Yani bir bürokrattır. Çelebi Mehmet ona bin akçe yıllık bağlamasına rağmen iktidardan düşmüş olmasını hazmedemeyen bir politikacıdır.
          Bunun neresi ilericilik?...

          Eğer Nâzım Hikmet, Şeyh Bedrettin’in “özel mülkiyete karşı çıkışını” sosyalizm adına kendine yakın görüyorsa, İslam Tarihinde daha önce aynı söylemlerle ortaya çıkan grupları da anması gerekmez miydi?...

          Buradan anlıyoruz ki Nâzım Hikmet, Şeyh Bedrettin Destanı’nda gerçek Şeyh Bedrettin’i değil, hapishane arkadaşları olan esrarkeş mürtecileri övmektedir. Bunun devamını bir başka mürteci ve yabancı ajanı olan Abdülkâdir Kemali’ye destek çıkmasıyla getirmektedir.


            ESRARENGİZ SORULAR

            Kavgaya dışarıdan devam etmek için diyerek övdüğü Abdülkâdir Kemali’nin kavgası neydi?
            Abdülkâdir Kemali, bir komünist miydi?
            Eğer komünist ise Menemen ayaklanmacıları mürtecilere neden destek çıkmıştı?
            Abdülkâdir Kemali bir şeriatçı mıydı?
            Eğer öyleyse neden Nâzım Hikmet ona destek çıkıyordu?
            Nâzım, Şeyh Bedrettin Destanı’nda neden mürtecilere destek veriyordu?
            Şiirine tarihi bir şahsiyet olarak, Abdülaziz oğlu İsrail ile Helen asıllı bir Hıristiyan iken Müslüman olup Melek ismini alan kadının çocuğu olan ve bugün Yunanistan’da bulunan Simavne’de doğan Şeyh Bedrettin’i seçmesi rastlantı mıdır?
            Bütün bunların ışığında diyebiliriz ki Nâzım Hikmet, ağırlıklı olarak mürtecileri desteklemiş ve onları destanlaştırmış.
             
Davut Akova, Yesevi Dergisi, Ocak 2007




Hürriyet Gazetesi'nden Yalçın BAYER
Bu konuda ne düşünüyor..  Bir de onu dinleyelim..

MENEMEN OLAYI’NIN İÇ YÜZÜ (1)

Genelkurmay Başkanlığı, belgelere dayanarak Menemen olayını Nakşiler’in yaptığına ilişkin açıklamasını neden yaptı?

İlk kez yapılan böyle bir açıklama acaba yeterli midir? Menemen olaylarının meydana geldiği tarih 23.12.1930.
Geçen aralıktaki anma toplantısı nedeniyle Zaman gazetesi, 24 Aralıkta Menemen olaylarının bir avuç esrarkeş tarafından yapıldığı iddialarına yer verdi. Başlığı da şöyleydi: “Zaman, tarihi sırrın belgesini yayınlıyor. Devletin arşivine göre Kubilay’ın katilleri esrarkeş..”

       25 Aralık’ta ‘Yeni Asya’, 26 Aralık’ta ‘Yeni Şafak’ ve 1.1.2007 tarihinde ’Zaman’ grubunun haftalık dergisi ‘Aksiyon’da aynı konuların İşlendiği yer aldı. Bu arada ‘Yeniçağ’ grubuna bağlı Anayurt Gazetesi Yayın Danışmanı Necdet Onur imzasıyla 4.1.2007 tarihinde bir manşet yer aldı; burada Zaman’daki ‘Kubilay’ın torunu; ‘Ulusalcılar dedemi rahat bıraksın’ başlıklı haberin aksine Menemen’deki olayın ‘irticai kalkışma’ olduğunu belirtti.


ARINÇ’IN AÇIKLAMASI

Bu arada bazı İnternet sitelerinde, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın dedesinin Menemen Olayı’nda rol aldığı yönündeki iddialar yer alıyordu. (Daha sonra TBMM Basın Müşavirliğinden yapılan açıklamada, Arınç’ın dedesinin Giritli Mehmet olmadığını içeren açıklama Milliyet’in 17.01.2007 tarihli sayısında yer aldı.) Anayurt’taki bu haber üzerine eski Manisa Milletvekili Tevfik Diker, gazetenin 8.1.2007 tarihli sayısında “Söz Genelkurmay’da” başlıklı bir demeci yayınlandı. (Naci Alan sahipliğindeki Anayurt gazetesi Ankara merkezli olup, Ankara, İstanbul ve Bükreş’te günlük olarak basılıp dağıtılıyor.)


GENELKURMAY’A SORU

        Diker “Genelkurmay Başkanlığı, Kubilay’ı katledenlerin kimliklerini belgelere dayalı bir açıklama yapmalıdır. Herhangi bir açıklama yapılmadığı sürece Zaman’ın yayını ve iddiaları doğruluk ve haklılık kazanacaktır.” diyerek şöyle diyor; 
        
“Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’tan bu yazımı bir açık mektup olarak değerlendirmesini ve “Devrim Şehidi Kubilay’ı katledenler kimlerdir? Bu katillerin bugün akrabalarından devleti yönetenler var mıdır, varsa kimlerdir?” sorularının da cevaplarının yer alacağı bir açıklamanın yapılması için gerekli emirleri vermesini kamu adına bekliyorum.”



YESEVİ DERGİSİ

        Evet yıllar sonra Menemen olayının yeniden sorgulanması gerekiyordu. Çünkü belirli çevreler bunu saptırıyordu. Bu tartışmalar sürerken İstanbul’da aylık olarak çıkan Yesevi Dergisinde, Menemen olayları ile ilgili olarak geçen hazirandan bugüne kadar sekiz yazı yayınlandığını öğrendik. Derginin yazı işleri müdürü Erdoğan Aslıyüce’ye ulaştık.

        Bize “Menemen olayını anlamak için ilk önce Manisalı A. Nedim Çakmak’ın Kum Saati Yayınları arasında 2006’da çıkan ve kısa sürede 5. baskıya ulaşan “İşgal Günlerinde İşbirlikçiler-Hüsnüyadis Hortladı” ve Mahmut Çetin’in “İsyancı Bedirhan Bey’in Yaramaz Çocukları ve Bir Kardeşlik Politikası-Kart Kurt Sesleri” (Biyografi.net Yayınları-2005) adlı kitaplarını ile ‘Yesevi’ dergisinde (Tel: 02 12 638 50 12) çıkan yazıları yazılarını okumak gerekiyordu” dedi.


YUNANİSTAN’DA TEZGAHLANDI

       Aslıyüce’yi dinliyoruz:

          “76 yıldan beri devam eden tartışmalar, tam anlamıyla açıklığa kavuşturulamamıştır. Çünkü hep göz ardı edilen olayın Yunanistan’da tezgâhlanması meselesidir. Yunanistan’da 15 Haziran 1930’da tezgâhlanan veya planlanan olayın başlangıcına bakmamız gerekir. Gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz:

        Cizre bölgesinde 1847 yılında Bedirhani İsyanı sonrası Sultan Abdülmecit (1839-1861) tarafından Girit’e sürgün edilen Bedirhani aşiretinin bağlılarından eski Manisa Mutasarrıfı, 9 Eylül 1922’de Yunanistan’a kaçan, orada Ortodoks olan, ismini Hüsnüyadis olarak değiştiren ve ‘Dürz-i Şeyh’ olarak tanınan Şeyh Sükuti (veya Süleyman Sırrı), Yunan işgali günlerinde Menemen Belediye Başkanıdır. Bunlara ilaveten 150’lik ‘hainlerden’ Sait Molla ile buluşmaları isyanın fitilinin ateşlendiği yer Yunanistan’ın tarihi mekânı Elefsis kentidir. Tabii bunların arkasında Yunan’dan başka İngiliz istihbarat birimleri de vardır.

MENEMEN ÖZELLİKLE SEÇİLDİ

        Bunlar, genç Türkiye Cumhuriyet’ine karşı 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından (Bu isyan bir Kürt isyanı değildi, Şeyh Sait bir Zaza idi ve Nakşibendî tarikatının Halid-i Bağdadi kolundandı) ilham alarak, Adalar denizine yakın Menemen’i seçtiler. İsyancıların büyük bir bölümü Manisa’dan gelmelerine rağmen Manisa’nın yerli ahalisi ile alakaları yoktu. Çünkü Girit’ten Bedirhani aşiretinin mensuplarıydı. Yunanistan’a kaçan Hüsnüyadis’in akrabalarından 327 aile Manisa’da kalmıştı. Menemen’deki isyancıların kökeni araştırıldığında büyük bir bölümünün Girit’ten gelen Bedirhaniler oldukları ortaya çıktı.

Kaynak: Yesevî Dergisi, Erdoğan Aslıyüce, 7 Ocak 2007




MENEMEN OLAYI (2)

Menemen olaylarının geçmişini anlatan Yesevi dergisinin Yazı İşleri Müdürü Erdoğan Aslıyüce ile konuşmamızı sürdürüyoruz:

Aslıyüce'ye soruyoruz:

- İsyanın elebaşısı olarak bilinen Derviş Memet'e gelelim.

- Derviş Memet olarak temayüz eden kişi de, 1847 isyanında Girit'e sürülen Bedirhaniler'dendir. Benim araştırmalarıma göre, Memet ilginç bir kişiliğe sahiptir. Bir kere yukarda anlattığımız Manisa Mutasarrıfı Hüsnüyadis'in akrabasıdır. 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgal edilmesinden bir gün sonra Dürzi Şeyh Sukuti, Menemen eşrafından Hacı Mehmet Efendi ve Efes Metropoliti Yuvakim Efendi ile beraber Yunan Komutanını ziyarete ederek, kendisini Manisa'ya davet ederler. Bu 'ihaneti' öğrenen Manisa Cezaevi'nin başgardiyanı 'Parti Pehlivan' Mehmet, cezaevinde bulunan 14'ü idam mahkûmu olmak üzere 37 kişiyi silahlandırarak yollara düşer. İzmir'de işgal günü verilen 5.284 şehidin akıbetine Menemen'in de uğramaması için köylülerden adam toplamak ister. Köylüler 'Sümbüller köyünde şeyhimiz var, onunla görüşün" derler.

37 kişilik grup, Sümbüller köyüne giderler. Parti Pehlivan Mehmet'in daha önce tanıdığı ve Nakşibendî olarak geçinen Giritli Derviş Memet'e giderler.

Parti Pehlivan, Yunan haçlılarının İzmir'deki vahşet ve katliamı tek tek anlatır. Anlatır anlatmasına da Derviş Memet, Parti Pehlivan'ı dinledikten sonra gururla ayağa kalkarak 'Ben Yunt dağına kadar bu Türkmen ve Yörük köylerinin şeyhiyim. Bizim tarikatımız kurşun atmayacak, mehdi gelmeden caiz değildir der'... Der ya, Giritli Nakşibendi geçinen Derviş Memet, vatan işgal edilmiş, Yunan İzmir'i yakmış, ezanlar susturulmuş, camiler yakılıyor. Ve Derviş Mehmet, Yunan gâvuruna kurşun atmayacağını ilan ediyor. Bunun üzerine Parti Pehlivan, 'Sizin tarikatınız gâvur tarikatı mıdır ki, gâvura kurşun atmaz. Ne biçim laf edersiniz' der. Ancak gün gelir 15 Haziran 1930'da Elefsis'te hazırlanan hain plan devreye sokulur. Ancak Türkiye sükûn içindedir; düşman yoktur. Artık camiler yıkılmıyor; ezan okunuyor, genç Türkiye Cumhuriyeti kalkınma hamlesi içindedir. Atatürk, ülkenin gelişmesi için gecesini-gündüze katarken, dıştan destekli hainler ise Türkiye'ye karşı çeşitli hesaplar içindedir. Ve Menemen olayı bunun en önemli parçasıdır.

- Peki uyuşturucu işi nedir?

- Geleceğim... 15 Haziran 1930'da kararı verilen ihanet planının uygulayacak olanlar korktukları için öncelikle örnek aldıkları Hasan Sabbah'tır.

Tarihte 'yalancı cennetler' vaat etmekle ve kendilerine karşı gelenleri katletmekle bilinen Sabbah, 'Alamut Kalesi'nde (1256'da Hülagü Han'ın yıktığı kale) fedailerine esrar çektirip terör eylemleri yaptırdıkları bilinir ya...

Bundan ilham alan Menemen'deki hainler de, korkularını yenmek için tarikat adı altında topladığı insanlara esrar içirerek cesaret veriliyor. Şahit ifadelerinden anladığımıza göre, Menemen kenarındaki zeytinlikte buluşan grup, önce zikrederler, arkasından esrarlı sigaraları içerler ve sabah namazından itibaren eyleme geçerler. Emri veren Derviş Memet'tir. Önce esrarkeşler, müftü mescidinden 'yeşil bayrağı' dalgalandırmasıyla harekete başlanır.

Camide bulunan cemaate karşı 'mehdiliğini' ilan eder. Yanında bulunan köpeğin de 'Kıtmir' olduğunu, bunun da 'mehdiliğin' alameti olduğunu ifade eder. Halkı da, 70 bin silahlı adamımız buraya geliyorlar, diye korkutur.

Sabahın 07.20'sinde meydana 'yeşil bayrağı' dikerler. Ellerinde silahlarla, bayrağın etrafında zikrederek dönerler. Ve yerden aldıkları toprakları da savururlar.

Bu arada gelişmeler üzerine görevlendirilen asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, -ki o da aslen Giritli’dir- başındaki komutanının, mermi almasını söylediği halde, göreve gerçek mermi almadan manevra mermisi ile olay yerine gider.

Açtığı ateş gerçek yerine manevra mermisi olduğundan, etkili olamaz isyancılara karşı...

Bunun üzerine Mehdi Memet, 'Bakın bana kurşun işlemiyor. Ben Mehdi'yim, Şeriatı ilan ediyorum, bana kimse mukavemet edemez' diye bağırır. Bu arada karşı bir ateşle Kubilay yaralanır. Yaralı olarak Kazez camisinin bahçesine girer. Bunun üzerine Derviş Memet, halkın el çırparak teşvik etmesinden cesaret alarak 'Şamdan Mehmet' ile beraber Kubilay'ın peşinden gider ve yaralı durumdaki Kubilay'ın başını kör bağ testeresi ile keserek gövdesinden ayırarak yeşil bayrağın tepesine diker. Olaya müdahale eden iki yiğit bekçi Şevki ve Hasan da şehit edilir. Yani Zaman Gazetesi’nin 'bir avuç esrarkeş' dediği olayın aslı kısaca budur.

- Yargılama...

- Yargılama sonunda 37 kişi idama mahkum edilmiş, bunlardan 28'inin idamı gerçekleşmiştir. Erbil’li Şeyh Esat Efendi ve Mustafaoğlu Abdülkerim, yargılama sürecinde eceliyle hastanede ölmüşlerdir. Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan'ın yaşları küçük; ayrıca Harputlu Mehmet ve Manisalı Hüseyin Çakıroğlu Ramazan da yaşları büyük olduğundan, idamdan kurtulmuşlardır. Kahyaoğlu İsmail ile Terzi Talat'ın idamları da TBMM kararıyla iki yıla indirilmiştir.

- Bunların yakınları...

- Menemen olayları sonrasında idam edilenlerin çocukları 'şehit çocukları' diye Manisa Kurşunlu Han'da özel eğitime tutularak devamlı olarak 'Kubilay murdar gitti. Asılanlar şehitti' diye çocuklarının beyinlerine 'Cumhuriyet düşmanlığı' kazınmıştır. Bu çocukları ölene kadar Manisa'da kalan Hüsnüyadis'in kardeşi Zeber Çiçek, ondan sonra da Manisa'nın 'ileri gelenleri' tarafından himaye edilmiştir. Bu arada bir şeyi daha vurgulamak isterim. Manisa'da 1960'lara kadar Atatürk heykeli yoktu. Ayrıca, 8 Eylül 1922'de Manisa'yı Yunan işgalinden kurtaran Fahrettin Altay Paşa'nın adı da konulduğu caddeden kaldırılmıştır.

- Evet Manisa bu bakımdan hayli ilginç... Bugün Hüsnüyadis'in akrabaları veya mal-mülk var mıdır?

- Sanıyorum, herkes birbirinin ne olduğunu biliyor. Hüsnüyadis'in, malı-mülkü elbette vardı. Bunlara kim el koydu, şimdilik bilemiyoruz.

Aslıyüce'ye son olarak soruyoruz, bunların kaynakları nedir diye... En önemli belgeler tabii ki Genelkurmay'ın elinde olduğunu söylüyor. Yararlandığı kaynaklar isteyenlerin (e_asliyuce@yahoo.com) adresine not atabileceklerini söylüyor.


MEHDİ KELLEYİ SANCAĞIN UCUNA DİKTİ

Menemen Olayı sanıklarından:
1313 (1893) doğumlu İbrahim oğlu TATLICI HÜSEYİN, Manisa Lalapaşa Mahallesi sakinlerinden (okuryazar) 15 Ocak 1931 günü vermiş olduğu ifadesini dikkatlice okuyalım.

-Biz yine belediye önüne geldik zikre başladık.. Bir jandarma neferi (eri) geldi. Dağılın, bu toplantıyı lağvediyorum dedi.Mehdi (Memet) dinlemeyerek zikre devam etti.Jandarmalar hükümet binasının içine girdiler.Ve biraz sonra bir Piyade Yüzbaşı geldi. Mehdinin ne istediğini sordu. O Yüzbaşı da gitti.Jandarma kumandanı geldi.Mehdi, Jandarma kumandanına ben Mehdiyim, halkı şeriata davet ediyorum, dedi.Jandarma kumandanı da ayrılınca etrafa toplanan halk bizi alkışlamaya başladı.Bu sırada bir zabit emrinde bir askeri müfrezesi geldi. Zabit Mehdi’nin yanına yaklaşarak yakasından tuttu teslim olmasını söyledi.Mehdi kızdı, zabiti kaktırdı ve bir silah atarak zabiti yaraladı.Zabit yaralı olarak camiin kapısının içine düştü.Mehdi (Memet) ve Şam’dan Memet zabitin arkasından gittiler, zabitin kafasını kestiler ve başını alıp getirdiler.Halktan tanımadığım birisi bir ip getirdi, Mehdi Kelleyi sancağın ucuna dikti.

DİKKAT

1. Jandarma eri geliyor sözü geçmiyor.
2. Piyade Yüzbaşısını dinlemiyor.
3. Jandarma komutanı da gelip gidiyor Mehdi halkın desteği ile şımardığı ve kudurduğu sırada...
4. Seferde Kubilay askerlerini geride bırakıp Derviş Memet ve çetesinin yanına tek başına gidiyor. Yaralandığında neden hükümet binasına değil de, sırtından yaralandığı halde camiye yöneliyor?


HALİFE OLACAKTI

Tatlıcı Hüseyin’in ifadesinde:
Sual: Halkı dine davet etmek için
Cevap: Çin’e kadar gidip bütün Yahudileri Mehdi (Memet) Müslüman ettikten sonra kendisi de başına Halife olacaktı.


RUMCA KONUŞURLARDI

Soru: Menemen’e gelmezden evvel Mehdi başkaca ne vakit Şeyh Saffet ile görüşmüştür?
Cevap: Bir cuma günü Şeyh Saffet’le Mehdi’yi yolda bir çamlık arasında RUMCA konuşmaktalar iken tesadüf ettim.
Bana sigara verdiler içtim. Ve yanlarından ayrıldım ve çekildim, biraz yanlarından ayrıldım, kenardan Şeyh Saffet ile Mehdi’nin konuşmalarını ve vaziyetlerini takip ettim. Bir saat kadar konuştular, ayrıldım gittim.


İÇ ESRARI YAP İSYANI

Maznun MEHMET EMİN;

Ramazan kaçtıktan sonra, Mehdi bizi sıkı bir nezaret altına aldı. Tehdide başladı, kaçarsanız sizi vururum dedi. Biz korktuk kaçamadık, bu çamlar altında da ESRARLI SİGARALAR İÇTİK Vakit sabaha yakındı, Menemen kenarında bir zeytinliğe oturduk Orada yine ESRARLI SİGARALAR İÇTİK…

Maznun TATLICI HÜSEYİN

Ramazan bir bahane ile kaçtı. Sütçü Memet onu aradı, bulamadı geldi, ORADA ESRARLI SİGARALAR İÇTİK.Mehdi orada ayetlerden bahsetti, rüyalarımızı sordu ve halletti. 
Menemen kenarında bir zeytinlik içerisine girdik, orada zikrettik, İÇTIK, sabaha karşı idi .”

Maznun KÜÇÜK HASAN

O su kenarında da ESRAR İÇTİK... Bozalan köyünün yakınında bir derede biz kaldık.” Sabah yakındı. Zeytinlikte oturarak ESRAR İÇTİK. Şafak sökmek üzere idi. Menemen’in içerisine girdik.”,

Maznun KÜÇÜK HÜSEYİN

Soru: Mehdi Menemen’den sonra nerelere gideceğini söylemiş miydi?
Cevap: Mehdi, Bozalan’dan hareket ettiğimiz zaman Menemen’i işgal ettikten sonra bir Şeyh bırakacağını, Manisa’yı, Ankara’yı, her tarafı işgal edeceğini, oradan Şam’a giderek Hazreti İsa ile buluşacağını söylemişti.



ŞEHİT KUBİLAY

Mustafa Fehmi Kubilay’ın ailesi de 1902 yılında Girit Adasından Adana’nın Kozan ilçesine göç edenlerdendir. Bilahare Kozan’dan Antalya’ya, oradan da İzmir’e göç etmişlerdir.

Mustafa Fehmi’nin babası Hüseyin, annesi Zeynep’tir. 1906 yılında İzmir’de doğmuştur. Bursa öğretmen okulunu bitirerek ilkokul öğretmeni oldu.

1928 yılında meslektaş Fatma Vadia ile Aydın’da evlendi.
Atatürk döneminde Türklük rüzgârının esmesinden dolayı “Kubilay” mahlasını aldı. 23 Aralık 1930’da Menemen olayında 24 yaşında başı bağ testeresi ile kesilerek şehit edildi.



flaş gazetesi’nden 
 Süleyman kasIm Şener


Hüsnüyadis, işgal günlerinde 1917-1922 yıllarında Manisa mutasarrıfı imiş. İzmir işgal edildiğinde, “İşgal buraya kadar uzamayacak, İzmir civarında kalacaktır. Manisa’yı terk etmenize lüzum yoktur” demiş., Direnişe lüzum olmadığını söylemiş ve Manisa işgal edildiğinde, düşmana karşılama töreni yapılmıştır. Bir alay Yunan askeri Manisa’ya girer girmez katliama başlamış ve şehirde bulunan cephaneye el koymuş. Hüsnü Bey, devletin bütün resmi evraklarını da Yunan alayına teslim etmiş.

         Hüsnü Bey’in iz bırakan sözü: “ Yunan işgal ordusu ile egemenliğimizi paylaşabiliriz.” olmuş.

         Türk halkını tam üç yıl, üç ay, on gün kan kusturduktan sonra Manisa’yı yakan işgal ordusu ile kaçıp gitmiş…

         Hüsnüyadis denilen adamın torunu çıkmış bugün de
“ Egemenliğimizi paylaşabiliriz.” diyor…


              A.   Nedim Çakmak, bugünkü Hüsnüyadislerin, işgal günlerindeki Hüsnüyadis’lerle bağlantısını anlatıyor.

Mayıs 1919. İzmir işgal edilmiş, Yunan işgal kuvvetleri Anadolu’ya yerleşme çabaları içinde…

         Anadolu, için için ağlamakta, gözyaşları, belirsiz geleceğin içine damla damla içteki acıyla, hüzünle aydınlık karanlığa karışmakta… Ümitsizlik, yorgunluk ve ne yapacağını bilememe ızdırabı insandan insana, köyden köye vatana yayılmakta, tabii ki artık vatan diye bir yer varsa!

Zenginler malını kurtarmanın peşinde. Köylü zaten yıllarca unutulmuşluğun içinde per perişan, başı ellerini içinde, can mı vatan mı bilmecesini çözmeye çalışıyor. Geceler uzun mu uzun, gündüzler karanlık mı karanlık. Anadolu, yangın yeri, Anadolu mahşer yeri. Ta derinden bir his, bir acı; masum çocukların gözlerine sinmiş, hainliğin izi. Bu yılgınlığı, teslimiyetçiliği kabul etmeyenler de vardı. Onlar, çoktan faaliyete geçmişti. Yunan işgali durdurulmalı, Yunan, topraklarımızdan atılmalıydı. Burası; Türk’ün yurduydu, ata yurduydu.

Burası; vatandı ve vatan şimdi uğrunda ölebilecekleri arıyordu… Karanlığın içinden ölümü göze almış 37 yiğit çıkar, ilk görevleri Menemen Boğazını tutmaktır.

Yunan içerlere doğru ilerlememelidir. Menemen Boğazı’nda durdurulmamalıdır. Bu 37 yiğit, bu dar boğazı tutacak, demiryolunu kontrol altına alacaklardır. Menemen’le aralarında Dumanlı Dağ vardır. Aç ve susuzdurlar, ancak vatan daha kutsaldır. Osmanlıca Köyleri onlara ekmek verir, katık yok! Katık, köylüde yok ki bu yiğitlere versinler! Yolda bozulmuş bir soğan tarlası imdatlarına yetişir. Çürümüş soğanları katık yapar yiğitler. Yola devam ederler, civar köylerde buluşurlar, heyhat ki köylüler sıcak bakmaz davalarına. Sanki işgal edilecek yer onların yeri, yurdu, köyü değil!

Köylüler : “ İyi emme biz bir şey yapamayız, Sümbüller Köyü’nde Şeyh’imiz var onunla görüşün” derler.

Zavallı köylüm. Yoksulluk bir yandan, bitmeyen savaşlar öbür yanda, egemenlik mücadelesinin ortasında kalmış, yalnızlıktan, yoksulluktan ve ilgisizlikten birilerine sığınmak zorunda bırakılmış. Onlar da en çok kendilerine din bilgini denilen sözde dervişlere sığınmışlar.  Öyle ya ilim sahibi, aklı başında olan bu din alimleri onları kurtarmazda kim kurtarabilirdi ki???

Burada gariban köylümün bir suçu yok. Suçlu, onları yönetemeyenlerde. 37 yiğit hiç vakit kaybetmeden Sümbüller Köyü’ne varırlar. Halkı köy meydanında toplarlar. Bahsi geçen Şeyh de gelir meydana. Yiğitlerin başındaki tanır bu Şeyh’i; bu Giritli Derviş Mehmet’tir.

Hemen meramlarını anlatır yiğitler. Yunan İzmir’dedir.

Buraya da gelecekler. Devir, ölüm devridir. Kutsal vatan toprağı açmış bayrını, içine girecek şehidini beklemektedir. Burası Anadolu’dur. Burası; Türk’ün ana yurdudur. Atalarımızın kanları daha kurumamıştır bu topraklarda. Şimdi Yunan, bu aziz vatanı işgal etmeye kalkmış, atalarımızın kanıyla sulanmış bu toprakları, iğrenç çizmeleriyle işgal etmeye uğraşmaktadır, üstelik kalleşçe, üstelik haince.

Acıdır ki onların hainliği değildir üzülmemize sebep, içimizdeki hainlerdir bizi balyoz yemiş gibi yapan. Şimdi atalarımızın kanıyla sulanmış bu topraklar, istememektedir üzerinde, bizden olmayanları.

Der ki kara toprak: “Şimdi ölüm zamanıdır, yıllardır verdiğimin bedelini ödeme zamanıdır. Vatan kutsaldır, eğer uğrunda ölebilen varsa demektir”.

“Menemen’i Yunan vurdu, ezan sustu, mala, cana, ırza tecavüz ediyorlar. Buralara da gelirlerse aynı şeyi yapacaklar.” der yiğitler; açlıklarını unutup, toprağın bağrına koşmaya giden atlılar gibi…

“Ben Yund Dağı’na kadar bu köylerin Şeyhi’yim, bizim tarikatımız kurşun atmayacak… Mehdi gelmeden caiz değildir.” der Şeyh. Der de; yıkılır bizim yiğitler, bu mudur Şeyh dedikleri? Bu budur vatan işgal halindeyken biz kurşun sıkmayacağız diyen? Bu mudur, ezanları susmuş camiyi, vatanı savunacak gafil? Bir yiğit dayanamaz, gırtlağına sarılamaz sözde Şeyh’in: “ Bunlardan başlayalım, gâvurla anlaşmış gibiler…”

Sorarlar Şeyh’e: “ Sizin tarikatınız gâvur tarikatı mıdır ki gâvura kurşun atmaz, ne biçim laf edersiniz?”

Söz bitmiştir. Umut tükenmiştir. İş başa düşmüştür. Vatan mazeret değil, şehitlik mertebesine ulaşabilecek yiğitleri beklemektedir. Yola koyulurlar. 21 Mayıs 1919’da yunan devriyesine saldırırlar, ölümle dalga geçerek. Ölüm de neymiş, vatan sağ olsun diyerek…

Aradan yıllar geçer. Yunan Haçlı Orduları Menemen’den kovulmuş, papazlar gitmiş, çan sesleri gitmiş… ezan sesleri gelmiştir… ama olsun, Derviş Mehmet ve ekibi, Menemen’i şimdi basacaktır(!) İşgal günlerinde Yunan askerini öldürmek için Menemen’i basmamışlardır ama olsun, şimdi orada Türk askeri vardır..! Haçlı Ordusu gitti, çan sesleri yok, papazlar kaçtı… “Eyvah… Menemen’de din elden gitti…” Biz şeriat isteriz(?)…”

Giritli Derviş Mehmet köylülere sorar: “Yardım edecek misiniz?”  Köylüler canı gönülden cevap verirler: “Yardım etçeeez… Ekmek verceeez, katık da verceeez, at da verceeez…”

Derviş Mehmet ve arkadaşları Menemen’i basarlar. Kendisi gibi aslen Giritli olan yedek Subay Kubilay’ı da öldürürler.

Doymazlar… Türk subayının kafasını bağ testeresiyle canlı canlı keserler, kesik kafayı direklere geçirmişlerdir. Tıpkı Yunan-Haçlı Ordusu askerlerinin yaptığı gibi, vahşetle… Giritli Derviş Mehmet; Türk Subayı olan, yine başka bir Giritli soydaşını (Kubilay) şehit etmiştir. Elbette; üzerinde yunan üniforması olsaydı. Derviş Mehmet O’nu böyle kesmeyecekti.

Yazımızı bitirirken şunu da ifade etmek durumundayız. Bu sözde din âlimi, Menemen olayları sırasında Menemen’e gelirken yolda habire esrar çekmiştir. Bu nasıl din adamıdır? Bu olsa olsa birilerinin piyonudur. Tarih, bunu bir gün ispatlayacaktır.
Kaynak: A.Nedim çakmak, Hüsniyadis Hortladı, İstanbul, nisan 2005





Resmî Kayıtlarda Menemen

Genelkurmay Belgelerinden

'İrticaî kalkışma' şeklinde sunulan Menemen Olayı ile ilgili şok belge. Genelkurmay ve Emniyet arşivi, Kubilay'ı katledenlerin esrarkeş olduğunu ortaya koyuyor.

'İrticaî kalkışma' şeklinde sunulan Menemen Olayı ile ilgili önemli belgelere ulaşıldı. Genelkurmay ve Emniyet arşivi, Kubilay'ı katledenlerin esrarkeş olduğunu ortaya koyuyor. Genelkurmay, ayrıca dönemin yerel idarecilerini, haberdar olmasına rağ-men olaylara seyirci kalmakla suçluyor.
      
Tarihe 'Menemen Olayı' olarak geçen Asteğmen Kubilay'ın katledilmesinin üzerinden 76 yıl geçti. Ancak 'irticaî kalkışma' olarak sunulan hadiseyle ilgili şüpheler zihinlerden hiç çıkmadı. Gerek Mehdiliğini ilan edip topladığı bir avuç müridini esrar içirerek kendisine bağlayan Derviş Mehmet'in kimliği, gerekse resmî makamların olay sırasındaki ihmalleri, resmî teze karşı çıkan araştırmacıların "komplo" iddiasına yol açtı. Bu tartışma her 23 Aralık'ta yeniden gündeme gelirken, Zaman olayın perde arkasıyla ilgili önemli bir belgeye ulaştı.

       1. Kolordu Komutanı Mustafa Paşa'nın hazırladığı Menemen Raporu, 26 Aralık 1930 tarihini taşıyor.

Emniyet raporu: Esrarlı sigarayla tasarrufunu artırıyormuş

       Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmî bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Dönemin İçişleri Bakanlığı'na 25 Aralık 1930'da "Vali Kazım" imzasıyla gönderilen 7 maddelik raporun 4. maddesinde şunlar yazılı: "Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup, Derviş Mehmet bunları Manisa'da alıştırmış ve bununla da tasarrufunu artırıyormuş."

       O dönemde Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı'na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor. Genelkurmay tarafından Menemen'e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden üç gün sonra Ankara'ya ilettiği raporda Derviş Mehmet'in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı; uzaktan seyirci kalınarak adeta "olay çıkmasına göz yumulduğu" ima ediliyor. Emniyet arşivlerindeki bir belgede ise Derviş Mehmet'in etrafındaki insanları esrara alıştırıp, istediğini yaptırdığı belirtiliyor. Dokuz maddeden oluşan dört sayfalık Genelkurmay raporunda da kendisini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet'in Manisa'da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor. Derviş Mehmet'in bu şüpheli halinin bilinmesine rağmen ortadan kaybolduğuna dikkat çekilen raporda, "Kayboluşları Manisa hükümetine bildirilmesine rağmen, Menemen'e gelene kadar 15 gün boyunca gezdikleri civar köylerde ahaliye telkinatta bulunmalarına rağmen bundan haberdar olunmaması ve hükümet konağı önüne gelene kadar Menemen hükümetinin bundan hiçbir suretle malumat almaması" eleştiriliyor.
      
Genelkurmay raporunda Menemen kaymakamı ve ilçe jandarma komutanı hakkında da ağır suçlamalar var. Kaymakamın hükümet konağına çok sonradan geldiği ve olan bitene uzaktan seyirci kaldığı kaydedilirken, jandarma kumandanı için, "Hükümet konağı içerisine dört neferiyle birlikte girerek kadın gibi saklandı." ifadeleri kullanılıyor.

       "Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti'nin 26/12/1930 tarihli ve 6747 No'lu tezkeresinin suretidir" üst başlığı bulunan dokuz maddelik raporun 6. maddesinden bazı satırbaşları şöyle: "Şu mes'elede çok şayan-ı dikkat ve mühim gördüğüm noktalar Manisa'da ilk önayak olarak ortaya atılan bu şerirlerin Manisa'da iken bir esrarkeş kahvesinde daimi surette içtima ederek orasını tekke haline getirdikleri ve son zamanlarda hepsinin sakal bırakmak suretiyle bütün bütün calib-i şüphe vaziyet aldıkları ve bu hal Manisa zabıtasınca da malum olduğu halde Manisa'dan birdenbire gaybiyetleri ve hatta bu gaybiyetlerin aileleri tarafından hükümete malumat verilmesi üzerine Manisa hükümetinin bunlar için hiçbir teşebbüste bulunmaması ve civar kazaların nazar-ı dikkatleri celbedilmemesi gerek Manisa'da gerekse haricinde teşkilatların olup olmadığı hakkında tahkikat ve tetkikat yapılmayarak işin tesadüfe bırakılması Manisa'dan ayrıldıktan sonra Paşaköy, Yağcılar, Bozalan, Çukurköy ve civarlarında on beş gün dolaşarak ahaliye birtakım telkinatta bulunmalarından hiç kimsenin haberdar olmaması 23/12/1930 günü sabah namazına doğru musellahan ve birlikte sabah namazını kılarak ve camiden ellerine bir de bayrak alarak yine ahali ile camiden çıkışlarından ve sabahleyin hükümet konağı önüne kadar gelişlerinden Menemen hükümetinin hiçbir suretle malumat almaması..."

       Aynı maddenin sonunda kaymakamlık ve jandarma komutanının tavrı da şu sözlerle eleştiriliyor: "Menemen kaymakamı beyin, hükümet konağı cihet-i askeriye tarafından işgal edildikten sonra ancak hükümete gelmesi ve bu zamana kadar adeta seyirci vaziyetinde kalması ve bir silah arkadaşı koyun gibi karşısında boğazlanırken Menemen jandarma kumandanının dört neferi ile hükümet konağı içerisine girerek kadın gibi saklanması..."

       Raporun 7. maddesinde ise Kubilay'ın askerlerinin neden cephanesiz olduğu sorgulanıyor: "Sevk u idare hatalarına alaydan telefonla kuvvet talep eden jandarma kumandanı şu kuvvetin ne için ne maksatla ve ne gibi bir vaziyet karşısında talep edildiği hakkında alayı tenvir etmemiştir. Jandarma kumandanının noksan olarak verdiği bu malumat alayca gönderilen ilk bölüğün cephanesiz olarak yola çıkarılması kuvvetlerin vaziyeti hakim olmasına sebep
olmuştur."        

23 Aralık 1930'da Menemen'de neler yaşandı?

               Mustafa Fehmi Kubilay, Giritli Hüseyin ve Zeynep çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1906 doğumlu Kubilay'ın asıl mesleği öğretmenlikti. 23 Aralık 1930'da İzmir'in Menemen ilçesinde meydana gelen olay sırasında askerlik görevini yapıyordu. 'Mehdi" olduğunu iddia eden Giritli Mehmet (Derviş Mehmet) 7 Aralık'ta, 6 müridiyle Manisa'dan yola çıkarak, civardaki Paşa köyünde yaptıkları hazırlık ve propagandalardan sonra 23 Aralık sabahı, gün doğarken tekbirlerle Menemen'e girdi. Belediye meydanında çevresine topladığı yaklaşık yüz kişiyle hükümet karşıtı sloganlar atmaya başladı.

            Silahlı olan asiler bir müfrezenin başında olaya müdahale eden Asteğmen Kubilay'ı, hemen ardından da Hasan ve Şevki adındaki iki mahalle bekçisini öldürdü. Olay, arkadan yetişen askerî birlikler tarafından şiddetle bastırılırken, Derviş Mehmet ve iki müridi öldürüldü. 31 Aralık 1930'da toplanan bakanlar kurulu, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan edilmesine karar verdi.



Zaman Gazetesi



 Mahkeme Tutanaklarıyla,

KUBİLAY OLAYI...
Sanıkların yargılanması (1)             
15 Ocak 1931
105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı
 
Tutanaklardan yargılamanın ilk günü...:
(15 Ocak 1931)
Heyeti Vekilenin 31.XlI. 1930 tarih ve 10388 numaralı kararnamesi üzerine Menemen Divanı Harbi Örfisi 15.1.1931 tarihinde ilk içtimaını aktetmiştir.

Reis Mustafa Paşa, âza Miralay Ata,  Miralay Timur ve Kaymakam Ziya ve Kaymakam Baha Beyefendiler...

Divanı Harbi Orfi Müddeiumumisi Hidayet ve muavini Fuat Beyefendiler...

Zabıt katipleri Kemal ve İhsan Efendiler...

Bu gün divanı harbi örfi heyeti yukarda adları yazılı zevattan müteşekkil olduğu halde Menemen irtica hadisesile maznun bulunan eşhas usulen tevkifaneden getirilerek cümlesi bağlı olmaksızın sırasile mevkii mahsuslarına alındıktan sonra ceza mahkemeleri usulü kanununun 236 ncı maddesi mucibince açık olarak muhakeme icrasına duruşuldu.

Mezkûr madde mucibince maznun bulunan eşhasın hüvviyetleri reisi mahkeme tarafından soruldu. Maznunlardan Şeyh Esat Efendi sorulan suale karşı:

1. Esat, babası Sait, 1259 doğumlu, aslen Erbil’li olup İstanbul’da Erenköy’ünde mukim, evli ve üç çocuklu olduğunu söyledi.

2. Mehmet Ali, babası Esat, 1291 doğumlu, aslen Erbil’li olup İstanbul’da Erenköy’ünde mukim, evli ve beş çocuklu olduğunu söyledi.

3. Laz İbrahim Hoca, babası Salih Efendi, 300 doğumlu, aslen Rize’nin Karadere Nahiyesinden olup İstanbulda Beykoz’da Mektep Sokağında 7 numaralı hanede mukim, evli 4 çocuklu, okur yazar ve mütekait tabur imamı olduğunu söyledi.

4. Süleyman, babası Rafet, 38 yaşında, Manisa’nın Hacı Yahya Mahallesinde mukim, evli ve çocuksuz olduğunu söyledi.

5. Osman, babası Hüseyin, 298 doğumlu, Manisa’nın Çarşı Mahallesinde mukim olduğunu söyledi.

6. Hasan, babası İsmail, 329 doğumlu, Manisa’nın Ebekuyu Mahallesinden Bedavaoğullarından, bekâr, cahil olduğunu söyledi.

7. Hasan, babası Mustafa, 326 doğumlu, Manisa’nın Aktar Hoca Mahallesinden, bekâr, cahil, gayri mahkûm olduğunu söyledi.

8. Mehmet Emin, babası Emrullah, 318 doğumlu, Manisa’nın Narlıca Mahallesinden ve Bozköylüoğullarından, evli, bir çocuklu, okur yazar olduğunu söyledi.

9. Ramazan, babası Mustafa, 1325 doğumlu, Çakıroğullarından, Manisa’nın Keçili Köyünden olup halen Manisa’nın Aktarhoca Mahallesinde mukim, çobanlıkla müşteğil, evli, çocuksuz ve cahil olduğunu söyledi.

10. Çırak Mustafa, babası Çırak Mustafa, 1305 doğumlu, Manisa’nın Lalapaşa Mahallesinde mukim, evli, iki çocuklu ve cahil olduğunu söyledi.

11. Talât, babası Hacı Ahmet, 26 yaşında, Manisa’nın Kara Köyünde mukim, bekar, okur yazar ve gayri mahkûm olduğunu söyledi.

12. Topçu Hüseyin, babası Hafız Memet, 1314 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde mukim, evli, üç çocuklu, okur yazar ve belediye su yolcusu olduğunu söyledi.

13. Tatlıcı Mutaf Hüseyin, babası İbrahim, 1311 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde, bekâr, okur yazar ve mahkûmiyeti olmadığını söyledi.

14. Hüseyin Ali, babası Hüseyin, 1313 doğumlu, Manisa’nın Arapalan Mahallesinde mukim, evli, bir çocuklu, cahil ve eskicilikle müşteğil olduğunu mahkûm olmadığını söyledi.

15. Süleyman Çavuş, babası Himmet, 1292 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde mukim, evli, iki çocuklu, cahil, bağcılıkla meşgul ve mahkûmiyeti olmadığını söyledi.

16. Şeyh Hakkı, babası Hacı Ali, 276 doğumlu, Manisa’nın Hacı Yahya Mahallesinde mukim, evli, bir çocuklu, okur yazar, Tatar Camii Hatibi olup mahkûmiyeti, sabıkası olmadığını söyledi.

17. Hafız Cemal, babası Haydar, 1291 doğumlu, Manisa’da muklm olduğunu söyledi.

18. Hacı İlyas, babası Ali, 287 doğumlu olup Manisa’nın Karakuyu Mahallesinde mukim olduğunu söyledi.

19.Hacı Hilmi Ef., babası Hüseyin, 287 doğumlu, aslen Giritli olup Manisa’da mukim, evli, altı çocuklu, okur yazar, sabıkasız.

20.Rağıp, babası Hacı Ali Paşazade, 297 doğumlu, Manisa’nın İbrahim Çelebi Mahallesinde, evli, üç çocuklu, sabıkası olmadığını söyledi.

21. Memet Ali Hoca, babası Hüseyin, 1280 doğumlu, aslen Rizeli olup İzmir’de Selimiye Mahallesinde mukim olduğunu söyledi.

22. Şeyh Hafız Ahmet, babası Halil, 300 doğumlu, Hocazade Mahallesinden, evli, iki çocuklu, sabıkası olmadığını söyledi.

23. Şeyh Ahmet Muhtar, babası Memet Sadık, 60 yaşında, aslen Alaşehirli olduğunu, evli, mahkûmiyeti olmadığım söyledi.

24. İsmail, babası Kahya Ahmet, 1317 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden, bekâr ve cahil, sabıkası olmadığını söyledi.

25. Koca Mustafa, babası Çakır, 35 yaşında, Menemen’in Bozalan karyesinden, evli, sabıkası olmadığını söyledi.

26. Hacı İsmail, babası Hasan, 1286 doğumlu Menemen’in Bozalan karyeslnden, bekâr ve sabıkası olmadığını söyledi.

27. Hüseyin, babası Hacı İsmail, 1323 doğumlu, Menemen’in Bozalan karyesinden, bekâr ve sabıkası olmadığını söyledi.

28. Abdülkerim, babası Mustafa, 1305 doğumlu Manisa’nın Gürece karyesinden, evli, sabıkası olmadığını söyledi.

29. Ramiz, babası Veli, 1298 doğumlu Menemen’de mukim olup Rumeli muhacirlerinden, evli, sabıkası olmadığım söyledi.

30. Molla Süleyman, babası Hacı Mustafa, 1294 doğumlu, aslen Çıtak Köyünden, Menemen’de mukim, evli ve sabıkası olmadığını söyledi.

31. Hüseyin, babası Yahya, 1310 doğumlu, Menemen’de mukim ve  belediye arabacısı olduğunu söyledi.

32. Acem Haydar, babası Ali, 48 yaşında Menemen’de mukim, bekâr ve sabıkasız olduğunu söyledi.

33. Çingâne Ali, babası Memet, 1300 doğumlu, aslen Selânikli olup Menemen’in Camikebir Mahallesinde mukim, evli, iki çocuklu ve sabıkasız olduğunu söyledi.

34. Memet, babası Ali, 1279 doğumlu, aslen Harputlu olup Menemen’in Pazarbaşı Mahallesinde mukim olduğunu söyledi.

35. Yosef, babası, Hayim. 1313 doğumlu, Menemen’in Gaybi Mahallesinde mukim, evli, üç çocuklu. sabıkası yok, okur yazar olduğunu söyledi.

36. Şımbıllı Memet, babası Ali Osman, 47 yaşında Menemen’de mukim, demirci, evli, çocuklu, sabıkasız olduğunu söyledi.

37. Memet Ali, babası Ali Mazlûm, 1302 doğumlu, Menemen’in Ağahıdır Mahallesinden olup, evli, üç çocuklu, mahkûmiyeti, sabıkası olmadığını söyledi.

38. Arnavut Kamil, babası Yusuf, 23 yaşında Menemen’de mukim, Rumeli muhacirlerinden, evli, sabıkası olmadığını söyledi.

39. Hoca Saffet, babası Memet Ali, 1295 doğumlu, aslen Yanyalı Menemen’in Ulucami civarında mukim ve Manisa Vilayeti vaızı, evli, beş çocuklu, okur yazar, sabıkası olmadığını söyledi.

40. Rasim, babası Hüseyin, 1307 doğumlu, Menemen’in Hamidiye Mahallesinde mukim, amele, evli, iki çocuklu, cahil, sabıkası olmadığını söyledi.

41. Abbas, babası Selim, 314 doğumlu Menemen’in Kasımpaşa Mahallesinden, Boşnak, evli, çocuksuz, cahil ve sabıkasız olduğunu söyledi.

42. İbrahİm, babası Kerim, 35 yaşında, aslen Bozköylü olup Menemen’de mukim, evli, çocuklu ve sabıkası olmadığını söyledi.

43. İsmail, babası İbrahim, 299 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde mukim, bekâr ve sabıkası olmadığını söyledi.

44. Bıçakçı Mustafa, babası İdris, 287 doğumlu, Manisa’nın Hamidiye Mahallesinden, evli, çocuksuz, cahil, sabıkası olmadığı söyledi.

45. Murat Mustafa, babası Süleyman, 314 doğumlu. Manisa’nın Çarşı Mahalleslnden, evli, iki çocuklu, cahil, sabıkalı olmadığını söyledi.

46. Abdürrahman, babası Memet, 319 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünde mukim, evli, bir çocuklu, gayri mahkûm.

47. Memet, babası Ak Memet, 310 doğumlu, Manisa’nın İlyaskebir Mahallesinden, evli, cahil, gayri mahkûm.

48. Fırıncı Ahmet, babası Mustafa, 312 doğumlu, Manisa’nın Hacı Yahya Mahallesinden, evli, çocuksuz, gayri mahkûm.

49. Hasibe, Emrullah Hoca Karısı ve Asi Memet Emin’in anası, 55 yaşında Manisa’nın Narlıca Mahallesinden evli, çocuklu, gayri mahkûm.

50. Halide nam diğeri Fatma, Emrullah kızı, 314 doğumlu, Asi Memet Emin’in kız kardeşi, Keçeci Süleyman’ın karısı, üç çocuklu, gayri mahkûm.

51. Emine, babası Ramazan Memet Eminin karısı, 322 doğumlu, Manisa’nın Narlıca Mahallesinden, evli, gayri mahkûm.

52. Mustafa, Hafız Ali, 315 doğumlu, Simsar Kâtibi Manisa’nın Aktar Hoca Mahallesinden, evli, iki çocuklu, okur yazar, gayri mahkûm.

53. Ahmet, babası Memet, 316 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden posta sürücüsü, asi maktul Mehdi’nin bacanağı, evli, gayri mahkûm.

54. Rukiye, Osman karısı, 60 yaşında, Mehdi’nin kayın validesi, Manisa’nın Paşa Köyünden, mahkûmiyeti yok.

55. Ali, babası Kara Ahmet, 304 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinden, evli, cahil, iki çocuklu, gayri mahkûm.

56. Ali, babası Lüle Memet, 297 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinden, evli, gayri mahkûm olduğunu söyledi.

57. Mustafa, babası Ahmet, Bozalan Muhtarı, 301 doğumlu, rençber, Bozalan’da mukim, evli, mahkûmiyeti yok.

58. Mustafa, babası Mustafa, heyeti ihtiyariye âzasından, 309 doğumlu, rençber, evli, üç çocuklu, gayri mahkûm.

59. İsmail, babası Mehmet, Bozalan âzasından, 320 doğumlu, cahil evli, iki çocuklu, mahkûmiyeti yok.

60. İbrahim, babası Memet, 315 doğumlu, Bozalan heyeti ihtiyariyesi âzasından, evli, beş çocuklu, mahkûmiyeti yok.

61. Hasan, babası Halil, 309 doğumlu, Bozalan âzasından, evli, dört çocuklu, mahkûmiyeti yok.

62. Hüseyin, babası Ahmet, kır bekçisi, 309 doğumlu, Bozalanlı, evli, bir çocuklu, mahkûmiyeti yok.

63. Keçeci Süleyman, babası Hüseyin, Manisa’nın Narlıca Mahallesinden, 305 doğumlu, evli, bir çocuklu, gayri mahkûm.

64. Hasan, babası Hacı İsmail, 306 doğumlu, Bozalanlı evli, 4 çocuklu, cahil, gayri mahkûm.

65. İbrahim Ethem, Tarakçı Hüseyin, 311 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinden, evli, cahil, bir çocuklu, mahkûmiyeti yok.

66. Hüseyin, Koca Hasan, 315 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden, aslen Üsküplü, evli, mahkûmiyeti yok.

67. Arabacı Bekir, babası Ramazan, Manisa Paşa Köyünden, 317 doğumlu, Üsküplü, evli, mahkûmiyeti yok.

68. Eyup, babası Şerif Ahmet, 320 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden, evli, gayri mahkûm.

69. Hasan, babası Osman, 30 yaşında, Menemen’in Bozalan Kariyesinden, evli, çocuklu, gayri mahkûm.

70. Memet, babası Memet, 317 doğumlu, Bozalan Kariyesinden, rençber, evli, gayri mahkûm.

71. İbrahim, babası Hüseyin, 51 yaşında, Menemen’in Bozalar Kariyesinden, evli, rençber, mahkûmiyeti yok.

72. Hacı Hasan, babası Ahmet, 301 doğumlu, Manisa’nm Lâlapaşa Mahallesinden, evli, çocuklu, gayri mahkûm.

73. Ayan Memet, babası Hüseyin, 313 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahalleslnden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

74. Mustafa, babası Hacı Ali, 297 doğumlu, Bozalan Köyünden, rençber, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

75. Halil, babası Lutfullah, 317 doğumlu, Manisa’nın Tevfikiye Mahallesinde mukim, çocuksuz, mahkûmiyeti yok.

76. Katırcı Mehmet, babası Hasan, 305 doğumlu, Manisa’nın Tevfikiye Mahallesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

77. İbrahim, babası Ahmet, 50 yaşında. Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

78. Sadi, babası Mustafa, 305 doğumlu, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

79. Tahsin, babası Abidin, 313 doğumlu, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, gayri mahkûm.

80. Hasan, babası Zeno, 66 yaşında, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

81. Mehmet Çavuş, babası Çulhacı Ahmet, 304 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

82. Nurettin, babası Sadettin, 36 yaşında, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, mahkûmiyeti yok.

83. Şaban, babası Aslan, 282 doğumlu, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

84. Ahmet, babası Ömer, 299 doğumlu, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

85. Halit, babası MusIih, 294 doğumlu, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

86. Mustafa, babası İbrahim, 22 yaşında, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

87. Osman, babası Yasim, 315 doğumlu, Manisa’nın Horos Karyesinden, evli, mahkûmiyeti yok.

88. Mevlût, babası Necip, 303 doğumlu, Horos Karyesinden, evli, mahkûmiyeti yok.

89. Osman, babası Ragıp, 287 doğumlu, Horos Karyesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

90. Haşim, babası Muhtar, 80 yaşında, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

91. Ali Koç, babası Muhittin, 52 yaşında Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

92. Ahmet, babası Hasan, 298 doğumlu, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

93. Ali, babası Yakup, 28 yaşında, Horos Köyünden evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

94. Naşit, babası Salâhattin, 313 doğumlu Horos Köyünden, evli, mahkûmiyeti yok.

95. Hacı Hafız Ali Osman, babası Abdullah, Manisalı, Rahmanlı Köyünden, 293 doğumlu, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

96. İbrahim, babası Raşit, 305 doğumlu, Menemen’in Kasımpaşa Mahallesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

97. Fatma, babası Halil, Hasan karısı, 35 yaşında, Menemen’in Bozalan Köyünden, mahkûmiyeti yok.

98. Osman, babası Salih, 292 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

99. Hasan, babası Hasan, 308 doğumlu, Tütüncü, Manisa’da mukim, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

100. Ali, babası Mazlumaki, 300 doğumlu, Menemen’de mukim, bakkal, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

101. İsmail, babası İbrahim, Menemen’de mukim, 313 doğumlu, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

102. Halil, babası Ahmet, 306 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

103. Hüseyin Mazlum, babası Ahmet, 317 doğumlu, Manisalı evli, mahkûmiyeti yok.

104. Mehmet, babası Mustafa, 298 doğumlu, Kırlıoğulları şöhretli, Manisa’nın Gülhane Mahallesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

105. Müezzin Hafız Berber Ahmet, babası Abdullah, 299 doğumlu, Menemen’de mukim, cami müezzini, evli, çocuklu, mahkûmiyeti olmadığını söyledi.

Bu suretle maznunların hüvviyetleri taayyün ettikten sonra mahkeme reisi Mirliva Mustafa Paşa kararnamenin okunacağını beyanla ceza muhakemeleri usulü kanununun 236 ncı maddesine tevfikan son tahkikatın açılmasına dair olan karar okundu.
.

KUBİLAY OLAYI... 
Sanıkların yargılanması (2)
15 Ocak 1931
105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı.
 
 
Tutanaklardan yargılamanın ilk günü...:
(15 Ocak 1931)
Ceza muhakemeleri usulü kanununun 135 inci maddesi mucibince maznunlara isnat olunan suçların mahiyet ve mevzuu makamı riyasetten izah olunduktan sonra ilk evvela sorguya çekilen maznunlardan Mehmet Emin’e ika ettikleri hadisenin mahiyetini anlatması lüzumu ihtar olundu.

Merkum Mehmet Emin, ifadesinde, Mehdi’nin iki fikre sahip olduğunu anladım. Birisi kendisine Mehdi süsü veren maktul Mehmed’in yanına iltihak ettiğimiz zaman bu adamın tarzı hareket ve icraatından kendisinin iki fikre hizmet ettiğini anlıyorum. Noktai nazarına göre merkumun bir fikri, bizleri, kendi emeline ram edip, bizim akidelerimizi zehirlemek, yani dervişlik yaptırmak ve esrar içirmek suretile bizi fikren tesmim etmek, biri de merkumun dini ve tekke ve şeyhliğini iade etmek hülyasile Cumhuriyet’e karşı suikast eylediğine zahip oluyorduk. Menemen hadisesine tekaddüm eden zamana kadar bu adamın yanında bulundukça merkumun bütün ahval ve harekâtından edindiğim malûmata göre merkum Mehdi Mehmet, menfi vaziyet ve hareketlerinde Menemen’de bulunan Şeyh Saffet Efendiye istinat ve mumaileyhten ilham aldığını anlıyordum. Hatta Mehdinin Şeyh Saffet’e istinat ettiğini de herkes bilir. Bizi mecnun gibi bir hale sokan Mehdi, kendi nezdinde bulunduğumuz müddetçe, bize, daima, Allah bana görünüyor. Hazreti Allah kullarına çok zikretmeği emrediyor. Siz de çok zikrediniz, böylelikle naili meram olursunuz. Tarikatın mercii Hazreti Peygamberdir. Resulûllah Efendimiz böylece zikir ve tevhide riayet etmiş ve böylece Allah’ın habibi olmak şerefine müyesser olmuştur, gibi bir takım sözler söyler dururdu. Beni nakşıbendi tarikine intisap ettirmeğe âmil olan bu Mehdi ile beraber bulunurken, Manisa vaizlerinden Hafız Ahmet, Hacı Hilmi, Şeyh Hakkı, Hoca Saffet’in vaizlerinde bulunuyorduk. Bunlar mevizlelerinde dalına nakşî tarikatın ihyası için daima zikreylemeği tavsiye eylerdi. Hatta bunlardan Hacı Hilmi, namazı müteakip cemaate zikrettirir. Ve Hafız Ahmet te böylece vaiz esnasında “fezküruni ezkürükümküm” gibi ayetler okuyarak, bu suretle, mumaileyh te çok zikretmeği tavsiye eder dururdu.

Bu defa Mehdi, kendisinin Hafız Ahmet’le mübahase ettikleri bir sırada Hafız Ahmet’ten, kıyamet günlerinde bir mehdinin çıkacağı herkesçe malûmdur. Bu mehdi beni Adem midir, yoksa gaipten mi zuhur edecektir. Sormuş, o da bütün peygamberânın beni Adem’den geldiğine göre mehdinin de Adem evladından olması lâzım geleceğini söylediğini ve bunun üzerine, kendisinin, Hafız Ahmed’e işte o mehdi benim dediğini ve bundan böyle mehdiliği ilân edeceğini söylemesi üzerine, Hafız Ahmette sen bu işi yapabilir misin dediğinde yaparım demiş ve bu vaziyette Hafız Ahmet te Mehdi Mehmed’in elini öpüp, bu adam hakikaten evliyadır. Siz de buna itikat ediniz diyor. Ve Mehdi’ye dokunmayın suretinde tavsiyede bulunuyor. Bunu gerek Mehdi ve gerekse merkumun dervişi furuncu Ahmet hikâye eyledi. Biz de böylece iğfal edildik. Ve bu maceralara kapıldık. Mehdi Mehmetle müritleri Ramazan, Tatlıcı Hüseyin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan ve ben ve daha bazı müritlerle beraber Çırak Mustafa’nın kahvesinde toplanıyor. Ve orada zikrederek, bilâhare hükûmet bunu haber aldı, kahve kapatıldı, ondan sonra Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplanır ve yine devam eder ve Laz İbrahim, İzmirli Mehmet, Ali Hoca, İmam İlyas Efendi, Şeyh Hakkı ve Hacı Hilmi, Hafız Cemal, Hafız Ahmet, Ragıp Bey de Mutaf Süleymanın evinde içtima eder, tarikata ait konuşmalarda bulunurlardı.

S- Mehdi Mehmet ne kadar zikretmenizi tavsiye ederdi?

C - Lâyetenahi zikrediniz diyor ve hatta bize günde ne miktar ismi celal çekiyorsunuz diyor, biz de 500 e kadar devam etmekte olduğumuzu söylediğimizden Mehdi bu kadar zikir azdır, daha fazla, daha çok zikrediniz, ne kadar çok zikrederseniz o derece Allah’a yakın olmuş olursunuz diyordu.

S - Her Müslüman evinde duasını yapar, ibadet etmek memnu değildir. Bu toplantılarda bir fenalık yapmak için ne gibi sözler konuşulurdu?

C - Her toplantıda, hükûmetin maksadı ve her hedefi Müslümanları gavur ettirmektir. Mehdi, dini iade etmek için bütün emellerini hep bu noktada toplar maksadı aşikardır. Cumhuriyeti yıkmak, gençliğin mefkûresini zehirlemekti ve bu meyanda Mehdi Mehmet, bütün memurlar kâfirdir, ailelerini açık saçık gezdiriyorlar diyerek mütemadiyen hükümet aleyhinde ve tarikat lehinde söz söylerdi. Öyle bir hale gelmiştim ki Mehdi’nin dediklerini yapmamak iradesinden mahrum kalmıştım. Adeta bu Mehdi’ye uymak için büyük bir meyil hissediyorum. İşte böylece aldandık, hatta Paşa Hazretleri cumhuriyetin düşmanı olduğunu anladığım Laz İbrahim, nakşibendi tarikatının ve bu teşekkül ve bu şebekenin kuvvetli amillerindendir. Bunlar tarikat kisvesine bürünerek din perdesi arkasından büyük oyunlar oymamışlardır. Laz İbrahim, İstanbul’dan tarikatın neşir ve tamimi için kitaplar getirtti camide vaz ettiği esnada şapka giyenler gâvur olur der ve bilâ perva alenen zikrettirirdi. Mehdi Mehmet te, Arabistan cihetlerinden dini kurtaracak bir halifenin zuhur edeceğini söyler ve bu zamanın hulûlünü görmek için müritlerini fazla zikrettirirdi. Ben, bu Mehdi Mehmed’e mürit olmazdan evvel üzüm zamanında beni bağına amele olarak almıştı. Kendisile o vakit tanışmıştım, işte, o vakit beni nakşibendilik tarikatına intisap ettirmek için tarikatın muhassenatından bahsederdi. Ben de evvelce de arzettiğim veçhile her nasılsa Mehdinin iğfalkâr sözlerine kapıldım ve tarikata girdlm. İşte bundan sonra Mehdi müritlerini istihareye yatırır, gece gördüğümüz rüyaları, uyandıktan sonra bizden sorar ve hallederdi ve tarikata karşı bizim meylimizi daha ziyade artırmak için fazla fazla zikretmemizi söylerdi. Bizi adeta teshir etmişti

S- Tatlıcı Hüseynin evinde neler görüşülüyordu?

C - Her akşam zikredilirdi. Son gecelerde idi Mehdi bu evde beni, Küçük Hasan’ı, Nalıncı Hasan’ı, Ramazan’ı, ayırarak hep birlikte bir mağaraya gideceğimizi ve orada 15 gün mütemadiyen zikredeceğimizi ve kendisine ilham nazil olacağını ve Hazreti Peygambere de böyle ilham nazil olduğunu ve bununla beraber mürşit ve kutbülaktap Esat Hoca’nın dünya avcunda olduğunu, isterse tufanlar ve firtınalar yaratıp dünyayı alt üst edecek kudrette bulunduğunu söylemiştir. Menemen meselesi Manisa’da hiç konuşulmadı. Bu bahis esnasında Sütçü Memet evinde bir fıransız filintası olduğunu ve onu alarak Mehdi Memet, Sütçü Memet, Şamdan Memet; üçü Paşa Köyüne ve bir sonra da ben, Ramazan, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan’la Paşa Köyünde onlara iltihak etmek için yola çıkmamız kararlaştırıldı. Oradan da Bozalan’a gidilecekti ve bu seyahat esnasında halkı dine davet etmek için kasabalar, köyler, vilayetler gezilecek ve Mehdi Arabistan’a, kadar hatta Çin’e kadar giderek Hazreti İsa ile birleşeceğini ve oradan Avrupa’ya dönerek Avrupa Devletlerini dahi dine davet edeceğini söyliyordu. Bu seyahat kararlaştırıldıktan sonra Mehdi Memet, Şamdan Memet ve Sütçü Memet, Paşa Köyüne hareket ettiler ve bizim de oraya gelmemizi tenbih ettiler. Bir gün sonrada biz Paşa Köyüne gittik. Orada onlarla buluştuk. Mehdi’nin bacanağı Ahmed’in evine misafir olduk. Bize yemek verdiler. Mehdi orada kendisine ve Şamdan Memed’e birer silâh daha temin etti.

S-  Silâhları kimlerden aldılar?

C - Silâhları kimlerden aldıklarını bilmem dedi ve ifadesine devamla; biz bu köyde bir kaç gün kalarak zikrettikten sonra Mehdi orada Mehdiliğini ilân etti ve yanındaki köpeği köylülere göstererek bu mehdinin alâmetidir. Yani Kıtmirdir. Herkes bana tabi olacak dedi. Köylülerden bazıları inandı, bazıları seyirci kaldı. O köyden Sütçü Memed’in köyü olan Bozalan’a gitmek üzere yola çıktık. Tam 11 saat yol yörüdükten sonra sünbüller mevkii denen mahalle geldik. Orada çamlar altında su başında oturduk. Gece idi. Ramazan, su dökmek bahanesile ayrıldı ve oradan kaçtı. Hatta Sütçü Memet aramak için gitti, bulamadı geldi. Ondan sonra Mehdi bizi sıkı bir nezaret altına aldı. Tehdide başladı, kaçarsanız sizi vururum dedi. Biz korktuk, kaçamadık, bu çamlar altında da esrarlı sigaralar içtik ve Bozalan’a yakınladığımız zaman biz bir dağda kaldık. Sütçü Memet köye gitti ve sabahleyin Sütçü Memed’in arkasından Hacı İsmailoğlu Hüseyin gelerek bizi aldı Bozalan’a gittik Hacı İsmail’in  bulduğu bir eve girdik, orada bir hafta kadar zikrettik. Mehdi orada köylüye avlanmak için geldiğini söyledi ve orada zikretmekte bir mahzur gördü olacak ki, Sütçü Memed’e biz burada lâyıkile zikrimizi yapamıyoruz, bize dağda bir kulübe yapsınlar dedi. Sütçü Memet’te eniştesi Mustafaya dağda bir kulübe yapmasını söyledi. Kulübe yaptılar, kulübeye gittik, orada mütemadiyen zikre ve esrarlı sigaralar içmeğe başladık. Mehdi Memet “Süphanellezi esra biabdihi leylen minelmescidilharam” ayetini okuyarak Hazreti Peygamber de bu esrardan içti ve öylece miraca çıkarak Allah ile görüştü, diyerek bizi mütemadiyen zikrettirdi ve esrar içirdi. Biz orada iken yemeklerimizi Bozalan’dan Hasan ve Hacı İsmail getirirdi. Bozalanlılar bizi hepsi görmüştü, kulübede iken son günlerde idi Mehdi Memet, Menemen’i kimin eyi bildiğini küçük Hasan’dan sordu, o da Nalıncı Hasan’ın her vakit Menemen pazarlarına  nalın satmak için gidip geldiğinden onun bileceğini söyledi. Bunun üzerine Mehdi Menemen’e gideceğiz, benim tanıdığım Saffet Hocanın evinde bir akşam kalacağız, onun vaızlarını dinliyeceğlz ve oradan Kutbülaktap Esat Hocaya ve umum şeyhlere telgraflar çekeceğiz, Hükûmeti işgal edeceğiz, tekkeleri açacağız, Hükûmeti iki ay tatil edeceğiz diyordu.

S- Menemenden başka daha nerelere gidilecekti?

C- Manisa, Ankara ve daha sair vilayetler işgal edildikten sonra İstanbula giderek halifeliği iade edeceğini ve Menemende Saffet Hocayı Manisa’da da diğer bir şeyhi ve böylece her memlekete birer şeyh ikame edeceğini söylemişti. Paşa Hazretleri, biz meczup ve teshir edilmiş bir vaziyette idik. Ben üç aydan beri yerde miyim, gökte miyim hiç kendimi bilmiyorum. Kulübeden Menemene gelmek üzere yola çıktık. Bozalan kenarında Abdülkerim ve Hoca Mustafa’ya rast geldik, onlar bizi geçirdiler, lâhavle çeke çeke Gediz çayı kenarına geldik, kayıkçıyı uyandırdık kayıkçı bizi diğer tarafa geçirdi, vakit sabaha yakındı, Menemen kenarında bir zeytinliğe oturduk. Orada yine esrarlı sigaralar içtik, Ayetülkürsi okuduk. Lâilâhe illâllah diyerek tekbir ve tehlil ile Menemen içerisine girdik, çarşı içerisinde bir camiye geldik, Nalıncı Hasan, caminin içinden bir sancak alarak çıktı, camide bir kaç kişi vardı, sancakla zikrede ede bir kaç mahalle dolaştık, Mehdi Memet, Şeyh Saffetle görüşmüş, fakat ben görmedim. Ben kendime malik değildim, Şeyh Saffet ile Mehdi’nin görüştüğünü çocuklar bilir, ben görmedim. Paşam: Bu nakşi tarikatı zehirle dolu bir melânet yuvasıdır. Bunların kökünü kazımak lâzımdır, bunların kökü kazınmadıkça Cumhuriyet selâmet bulamaz. Bunları kökünden kazınmasını isterim Paşa Hazretleri.

S - Asıl Kublây Beyin başının kesildiği andaki vaziyeti anlatmadın. Ruhlu noktayı geçtin, orasını da anlat bakalım?

C-  Esas mesele, hükümet meydanında zikredip dönerken sancağı diktik, bu esnada bir jandarma neferi geldi. Mehdi’nin ne istediğini sordu, o da ben Mehdiyim, biz burada zikrederek halkı dine ve tarikata davet edeceğiz dedi. Jandarma olamaz deyince, Mehdi ısrar etti, jandarma gitti. Arkadan jandarma yüzbaşısı geldi. Mehdi onunla da bir şey konuştu, yüzbaşı gitti, biraz sonra askeri yüzbaşısı geçerken Mehdi onu çağırdı ve konuştu. Yüzbaşı bırakıp gitti. Müteakiben de bir genç zabit müfrezesile gelmiş, Mehdi, zabitin kafasını kesmiş, sancağın ucuna dikmiş, benim bunlardan hiç haberim yok. Ben mütemadiyen sancak altında kendimden geçmiş bir vaziyette zikrediyordum. Her taraftan ateş başladı. Mehdi, Şamdan Memet, Sütçü Memet vurularak düştüler, ben de yaralandım, düştüm. Paşa Hazretleri, Mehdi, bize Hükûmet kuvvetlerinin kendisi ile beraber olduğunu, kendilerine silah atmıyacaklarını, kimseye bir zararları dokunmıyacağını, yalnız, halkı dine ve şeriata davet ile Mehdiliğini ilân edeceğini söyledi ve bu suretle bizi kandırdı.

KUBİLAY OLAYI... 
Sanıkların yargılanması (3)
15 Ocak 1931
105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı.
 
 
Tutanaklardan yargılamanın ilk günü...:
(15 Ocak 1931)
Sorguya çekilen diğer maznun, Nalıncı Hasan, Makamı Riyasetten, Hasan:

S- Okunan kararnameyi dinledin, sen Mehdi Memet’le ne suretle münasebet peyda ettin ve nasıl tanıştın, hadiseyi baştan nihayete kadar anlat bakalım?

C-  Maznun  Nalıncı Hasan : Efendim, ben bir gün dükânımda çalışırken Mehdi Memetle Şamdan Memet dükânıma geldiler, esasen ben bunlarla tanışmazdım. Dükkânda Mehdi ile Şamdan Memed’in delâletile tanıştım. Dükânımda bana kahve ısmarlattılar ve bu sırada Mehdi Memet bana ben mehdiliğimi ilân edeceğim. Maksadım dini kurtarmaktır. Beni de mürit olarak ona iltihakımı  istedi. Bununla beraber çok zikreden ve dua eden Allah’a yakın olur bunun için sen de Müslümansın  buna ihtiyacın var ben bir çok müritlerimle çırak Mustafa’nın kahvesinde zikrediyorum, sen de oraya gel, zikre iştirak et, dedi ve beni bir çok ayetler okumak suretile kandırdı. Ben de Çırak Mustafa’nın kahvesine devama ve zikretmeğe başladım. Hükûmet tarafından bu kahvede zikrolunduğu anlaşılmış, kahve kapatıldı. Müritlerden Tatlıcı Hüseyin, benim evim var, evimde de bir çocuğum var, benim evde toplanır zikrederiz, dedi. Ondan sonra da Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplanmıya ve zikretmeğe başladık.

S- Tatlıcı Hüseyin’in evinden başka yerde toplandınız mı?

C - Hayır başka yerde toplanmadık.

S - Tatlıcı Hüseyin’in evindeki toplantılarda neler görüşüldü?

C - Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplandık orada bir müddet zikirler yaptıktan sonra Mehdi biz zikrimizi lâyıkile yaymak için bizim bir mağaraya gitmemiz lazım ve orada zikir yaptıktan sonra Paşa Köyüne gider ben orada Mehdiliğimi  ilân ederim bütün halkı dine davet ederim dedi ve bir çok ayetler okuyarak tarikatın eyiliğinden bahsetmek suretile bizi kandırdı ve bu tarikata intisap ettikten sonra hepimiz sakal bırakmağa başladık esrar içmeğe başladık Mehdi’nin telkini üzerine günde 1 000 ve daha ziyade lâilâhe illâllah diye ismi celâli çekmeğe başladık. Mehdi bizi âdeta kendine cezbetmişti. İşte bu tarikata girdikten sonra Tatlıcı Hüseyin’in evinde Mehdi tarafından bu seyahat hakkında vaki teklifi kabul ettim. Mehdi Memet, Sütçü Memet, Şamdan Memet, Paşa Köyüne hareket etmek üzere yola çıktılar ve gittiler. Biz de ben de dahil olduğum halde Nalıncı Hasan, Küçük Hasan, Ramazan, Memet Emin’le dördümüz bir sonra Paşa Köyüne gittik. Mehdi’nin bacanağı Ahmed’in evine misafir olduk ve onları da orada bulduk. 3-4 gün orada mütemadiyen zikrettik ve esrar içtik, Mehdi orada köylüye hitaben ahir zamanda gelecek olan Mehdi benim dedi ve yanındaki köpeği göstererek bu da mehdinin alâmeti Kıtmir’dir dedi ve bu suretle Mehdiliğini ilan etti. Halktan bazıları inandı, bazıları inanmadı. Mehdi orada kendisile Şamdan Memede birer silâh temin etti. Bozalan’a gelmeğe kararlaştırdık ve yola çıktık, 11 saat yürüdükten sonra Sünbüller mevkiinde çamlar altında bir su başında oturduk, gece idi, bu sırada Ramazan bir bahane ile kaçtı. Sütçü Memet onu aradı, bulamadı geldi, orada esrarlı sigaralar içtik. Mehdi orada ayetlerden bahsetti, rüyalarımızı sordu ve halletti, ordan kalktık Bozalan’a geldik. Sütçü Mehmed’in kardeşi Hacı İsmail’in hazırladığı bir eve gittik. Mehdi orada avlanmak niyetile geldiğini söyledi, orada bir hafta zikrettik, ondan sonra Mehdi burada rahat zikredemiyoruz. Bize dağda bir kulübe yapılsın, oraya gidelim, orada zikredelim dedi. Kulübe yapıldı bize kulübeyi Hoca Mustafa ile Hasan gösterdiler. 15 gün orada kaldık gece gündüz zikrettik ve esrar içtik. Mehdinin tavsiyesi üzerine geceleri 200 000 defa kelimei tevhit zikrederdik. Ramazan kaçtığı zaman Mehdi bizi sıkı tazyik altına aldı, kaçarsanız sizi vururum diye korkuttu ve okuduğu ayetlerle de bizi kandırdı ve daha doğrusu bu tarikata intisap ettikten sonra kendimi kaybetmiştim.

S- Bu müddet zarfında size bu Mehdi Mehmet Menemen’e ne maksatla gelineceğini söyledi mi?

C- Menemen’e ne için gidileceğini söylememişti. Yalnız Şeyh Saffet’in evine gideceğimizi ve hükûmet aleyhinde tertibat alacağımızı söylemişti.

S-  Kulübedeki toplantıdan sonra ne oldu?

C-  Kulübede 15 gün kaldıktan sonra Menemen’e gelmek üzere yola çıktık, biz kulübede iken Bozalan köylüleri bize yemek getirilerdi. Menemen’e hareket etmek üzere Bozalan’dan çıktığımız zaman Abdülkerim ve daha bir iki kişi bize olanca kuvvetlerile yardım edeceklerini söylediler. Gediz kenarına geldik, kayıkçıyı kaldırdık, Mehdi, kayıkçıya ben Mehdiyim, halkı dine ve şeraita davete gidiyoruz, bizim paramız yok, bizi o bir tarafa geçir, biz de seni ileride memnun ederiz dedi. Çay verdi, içtik ve Menemen tarafına bizi kayıkla geçirdi. Menemen kenarında bir zeytinlik içerisine girdik, orada zikrettik, içtik, sabaha karşı idi, Mehdi bize ayetülkürsü okuttu. Menemen’e nasıl gireceğimize dair talimat verdi. İllâllah İllâllah diyerek Menemen’in içine girdik. Çarşı içindeki bir camiye geldik. Camiden bayrak, Mehdi, camide halka karşı mehdiliğini ilân ediyor ve bizim kimse ile alâkamız, yoktur. Biz burada zikredeceğiz, maksadımız dini kurtarmaktır diyor. Merkumun bu sözlerini işiden halktan bazısı peki dediler ve bizim arkamıza takıldılar. Tahminen sancağın altında yüz kişi zikrediyorduk. Yüz kişi de seyirci vaziyetinde idi. Mehdi aynı zamanda halka karşı eshabı kehiften olan Kıtmirleri sayıp tarif etti ve yanındaki köpeğin de Kıtmir olduğunu ve kendisinin mehdiliğine delâlet ettiğini söyledi. Zikrederek biz poyraz tarafına Mehdi de gün doğdu istikametine gittik. Mahalleleri gezerken Mehdi’yi kaybettik, bir sokakta Mehdi ile Saffet Hoca’yı karşı karşıda gördük. Mehdi elle Saffet Hocaya bir işaret yaptı ve beraber konuştular, Saffet Hoca evine gitti biz yine belediye önüne geldik zikre başladık, bir jandarma neferi geldi, dağılım, bu toplantıyı lağvediyorum dedi. Mehdi dinlemiyerek zikre devam etti. Jandarmalar hükûmet içine girdiler ve biraz sonra bir piyade yüzbaşı geldi. Mehdinin ne istediğini sordu. O yüzbaşı da gitti. Jandarma kumandanı geldi, Mehdi jandarma kumandanına ben Mehdiyim, halkı şeriata davet ediyorum dedi. Jandarma kumandanı da biz de Müslümanız, haydi dağılın dedi ise de, jandarma kumandanı da ayrılınca etrafa toplanan halk bizi alkışlamaya başladı. Bu sırada bir zabit emrinde bir asker müfrezesi geldi. Zabit mehdinin yanına yaklaşarak yakasından tuttu, teslim olmasını söyledi. Mehdi kızdı, zabiti kaktırdı ve bir silâh atarak zabiti yaraladı. Zabit yaralı olarak camiin kapusunun içine düştü. Mehdi ve Şamdan Mehmet, zabitin arkasından gittiler, zabitin kafasını kestiler ve başını alıp getirdiler. Halktan tanımadığım birisi bir ip getirdi, Mehdi, kelleyi sancağın ucuna dikti, birisi de çukur kazdı, amma bilmiyorum bu sırada etraftan silâhlar atılmağa başladı. Mehdi Mehmet, Sütçü Memet, Şamdan Memet, vuruldular ve düştüler.

S - Halkı dine davet etmek için nereye kadar gideceksiniz?

C - Çin’e kadar gidip bütün Yahudileri Müslüman ettikten sonra Mehdi kendisi de Müslümanların başına halife olacaktı.

S- Her memleket halkını Müslüman ettikten sonra Çin’e kadar gitmeyi kararlaştırdığınıza göre Müslüman ettiğiniz memleketlerde kimi bırakacaktınız?

C-  Buralarını dine davet ettikten sonra Menemen’de Şeyh Saffet’l bırakıp Mehdi’nin kararı gibi Arabistana kadar gidecektik.

Müddei Umumi Hidayet Bey - Mehdi’nin Menemen’den evvelki Şeyh Saffetle olan vaziyet ve münasebetlerini söyleyin.

S-  Menemen’e gelmezden evvel Mehdi başkaca ne vakit Şeyh Saffet ile görüşmüştür?

C- Bir cuma günü Şeyh Saffet’le Mehdi’yi yolda bir çamlık arasında Rumca konuşmaktalar iken tesadüf ettim, bana sigara verdiler, içtim. Ve yanlarından ayrıldım ve çekildim, biraz yanlarından ayrıldım. kenardan Şeyh Saffet ile Mehdi’nin konuşmalarını ve vaziyetlerini takip ettim. Bir saat kadar konuştular, ayrıldım gittim, yine bir gün Saffet Hoca bana tesadüf etti. Beni bir zeytinlik içine çekti. Orada cebinden çıkardığı bir defter yaprağına bir şeyler yazarak al şu mektubu Derviş Mehmed’e ver dedi, ben aldım götürdüm.

Müddei Umumi Hidayet B. - Maznun Nalıncı Hasan’dan sorulsun, kendisi hiç mektup alıp Şeyh Esad’a ziyarete gitmiş midir?

S - Böyle bir seyyahat yaptın mı?

C-  Maznun; Evet İstanbul’a bir mektup ile Şeyh Esad’a ziyarete gittim. Laz İbrahim benim orada Şeyh Esat namında bir şeyhim vardır dedi, oturduğu yeri tarif etti, mektubu alarak İstanbul’a gitmek üzere İzmire gittim. Vapurda Manifaturacı Osman’a tesadüf ettim. İstanbul’a çıkınca dayım Mavunacı Dadaylı Hasan’ı aradım bulamadım. Bunun üzerine Laz İbrahim’in dediği adresle Erenköyünde Esat Hocanın köşküne gittim. Vapurda rast geldiğim Osman, benden evvel Şeyh Esad’a gitmiş onu orada gördüm, bir kaç gün sonra da Laz İbrahim Hoca da İstanbul’a geldi. Şeyh Esad’ın köşkünde ben 11 gün kaldım, bir gün Laz İbrahim, Manifaturacı Osman, Şeyh Esat ve daha bir kaç kişi ve ben orada oturup konuşuyorduk bana dışarı çıkmamı ihtar ettiler. Ben oradan dışarı çıktım. Fakat içeriden konuşulan şeyleri dinledim. Laz İbrahim, yakında şapkalar atılacak, fesler geyilecek, halifeler gelecek, tekkeler, yeniden açılacak diyor ve Hükûmet aleyhinde söyleniyordu. Yine bir gün İstanbul’a Laz İbrahim Hoca ile beraber gezerken denizde iki tane zırhlı vardı. Laz İbrahim, bu zırhlıları görünce, işte bunları görüyor musun bunların içinde Sultan Hamidin oğulları vardır. Nerede ise halifelik avdet edecek demişti.

S- Sen başka daha ne vakit İstanbul’a glttln?

C - Ondan bir sene evvel yine bir defa gitmiştim.

S- İmam İbrahim Efendi ne vakit İstanbul’dan dönmüş?

C-  Menemen hadisesinden bir ay evvel Manisa’ya döndü ve Manisa’da tekkelerin yine açılacağını filân söyler dururdu.

S-  İstanbul’dan sen mi daha evvel geldin, yoksa İbrahim Efendi mi?

C-  Ben daha evvel geldim. İmam İbrahim Efendi benden üç, dört gün sonra geldi ve yine camilerde halifelerin geleceğini, tekkelerin açılacağı hakkında vaizlerde bulunurdu.

S - Yalnız Manisa’da mı vaaz veriyor, köylere gitmiyor mu idi?

C-  Köylere de gidip tarikat lehinde halka nasihatlerde bulunup ahaliyi nakşibendi tarikatine intisap etmeleri için teşvik ederdi.

S- Köylerde seyyahatı esnasında gizli cemiyetler teşkil ediyor mu idi?

C- Gizli cemiyet teşkil ettiğini bilmem yalnız camilerde her vakit namazdan sonra resmen cemaatı zikrettirirdi ve hiç korkmayın hükûmet bizim zikrimize mani olamaz derdi.

S- Sen ne vakit nakşibendi tarikatine intisap ettin?

C- İki sene evvel.

S- Sen bu zikirlere nasıl iştirak ediyordun?

C- Bir defa Laz İbrahim’in camaate hitaben istiyen gitsin biz zikredeceğız dedi. Oturup zikrettik. Biz ondan sonra Laz İbrahim’in evine gittik. Bizi evinde zikrettirdi.

Bana Şeyh Esat için şeyhimizi hiç bir vakit unutma derdi. İşte bunların bu yoldaki tarikata mütedair teşvikat yaptıkları itikatla içime ateş gibi bir şey düştü en nihayet ben de tarikate sülûk ettim. Mesele bundan ibarettir. Ben tarikat şebekesinin bütün icraat ve faaliyetini baştan nihayete kadar anlattım. Hiç bir şey saklamıyorum. Evvel ve ahir hadiseyi bütün mahiyet ve şümulile söyledim. Hatta müstantıklara da verdiğim ifade bu yoldadır.

KUBİLAY OLAYI... 
Sanıkların yargılanması (4)
15 Ocak 1931
105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı.
 
 
Tutanaklardan yargılamanın ilk günü...:
(15 Ocak 1931)
Sorguya çekilen diğer maznun Küçük Hasan, makamı riyasetten:

S - Hasan sen de anlat bakalım? Mehdi Memed’in yanında bulunduğunuz müddetçe ne gibi hareketlerde bulundunuz. Menemen’e gelip buradaki hadisenin sonuna kadar geçen safahatı anlat?

C- Paşam Hazretleri! Mehdi Memet dedikleri adam yedi senedenberi şeyhlik yapıyormuş. Bunun yanında bir çok derviş ve müritleri de varmış. Bir defa pederime nasıl senin çocuklar camiye gidiyorlar mı, namaz kılıyorlar mı? Dedi ve bana da ahIr zamanda bir mehdi çıkacaktır, biliyor musun dedi. Ben de evet biliyorum dedim. Öyle ise işte o Mehdi benim dedi ve beni kendisine mürit olmağa davet etti ve bana nasıl zikir yapılmak lâzım geleceğini öğretti. Tarif ettiği duaları okudum, bu adam beni de kandırdı. Bir gün toplandığımız Çırak Mustafanın kahvesinde tesbih ile bana 500 defa lâilâheillâllah ismi celâlini çekeceksin dedi. Bunu da tarif ettiği minval üzere yaptım. Mehdi Memet ve Sütçü Memet, nakşibendi tarikatinin ihyası için teşkilât yapıyorlarmış ve her vakit Mehdi Memed’in tarif ettiği gibi zikre devam ediyordum. Çırak Mustafa’nın kahvesi Hükümet tarafından kapatıldıktan sonra müritlerden Tatlıcı Hüseyinin teklifi üzerine onun evinde akşamları toplanmağa ve zikretmeğe başladık. Tatlıcı Hüseyinin evinde Mehdi yapılan teşkilât etrafında gidecekleri yeri kararlaştırıyordu ve maksadı da Türkiye’de bütün vilâyetlerde, kasabalarda, köylerde halkı dine davet ettikten sonra Avrupa Devletlerini de bu minval üzere dine davet edecekti ve Türkiyede kapanan tekkeleri yeniden açmak için çalışacağını söylerdi. Bu maksadının husulü için Hazreti Peygamberin zamanında nasıl bir yol tutup din uğrunda çalıştığından ve ne suretle dini islâmı neşrettiğinden anlarla misaller getirerek bizi ikna etmek için hazreti peygamber de böyle zikir ve tehlil ve tevhitlerde bulunup hak yolunu kazanmış idi diyordu. Bu toplantılarda Menemen lâfı olmadı. Yalnız silâh olmadığından karakolların basılıp silâh temin edilmesi bahsı geçmiş idi. Mehdi Memet, bana İsmail’e git benden selam söyle bir tüfenk versin al gel dedi. Ben de gittim İsmail’e Mehdi Memed’in selâmını söyledim ve silah istediğini anlattım.

İsmail çuval içerisine bir silâh koydu, ben de silâhı alıp çuvala koydum. Mehdi Memed’e götürdüm. Mehdi Memet Manisa’da Koca Mustafa’dan da bir bıçak temin etmiş, Tatlıcı Hüseyin’in evinde kararlaştırdığımız veçhile Mehdi, Sütçü Memet, Şamdan Memet nezdine bir gün evvel Paşa Köyüne hareket ettiler. Biz de bir gün sonra orada onlara iltihak ettik. Köyde Mehdi’nin bacanağı posta sürücüsü Ahmed’ln evinde misafir olduk. Üç dört gün bu suretle orada zikrettik Ve beni çok tehdit ederdi.

S-  Senin daha başka kardeşlerin olduğuna göre neden Mehdi Memet seni kendisine mürit yapmağı intihap ediyor. Mademki seni korkutuyor. Sen Mehdiden gördüğün tehditlerden babam neden haberdar etmedin?

C- Paşam Hazretleri. Beni çok korkuttu. Dualarla aklımı aldı. Babama söylemedim. Nedense kendisine mürit yapmağa beni seçmiş. Reis Paşa: İfadene devam et:

Maznun Küçük Hasan, bu minval üzere Paşa köyünde Mehdi Memed’in kayin validesinin evinde üç dört gün kaldık. Mehdi oradaki halka evvelâ av maksadile geldiğini, sonra da Mehdi olduğunu ilan etti ve maksadını anlattı. Bozalan’a gelmek üzere yola çıkarken köylülerin bazıları gitmeseniz eyi olur, diyordu.

S- Mehdi’nin kayın validesi kendisine böyle bir teşebbüsten yaz geçmesini söylemedi mi?

C- Kayin validesi gitme, der, fakat Mehdi Memet dinlemezdi.

S-  Ondan sonra ne oldu.

C- Bu minval üzere Paşa Köyünden yola çıktık tanı 11 saat yol yürüdük. Sünbül mevkiinde çamlık altında bir su başında oturduk. Ramazan oradan bir bahane ile kaçtı, Sütçü Memet aradı, bulamadı, bundan sonra Mehdi bizi daha fazla tazyik altına almağa başladı. O su kenarında da esrar içtik. Bozalan Köyünün yakınında bir derede biz kaldık yalnız Sütçü Memet köye geldiler. Gece idi. Sabahleyin Hacı İsmail’in küçükoğlu Hüseyin gelerek bizi de aldı, Bozalana gittik Hacı İsmail’in büyükoğlu Hüseyin bunlara iki silâh daha temin etti ve Hacı İsmail’in evine misafir olduk. Bize yemek verdiler. Bu köyde bir hafta kadar zikrettik. Esrarlı sigara içtik. Burada da Mehdi Memet Mehdiliğlni ilân etti ve bizim için de bunlara eshabı kehifdendlr dedi. Bu sözler üzerine köylü elhamdülillah Mehdinin yüzünü gördük derlerdi. Bununla beraber Mehdi Memet ben mehdiliğimi ilân etmeğe çıkıyorum. Halkı dine davet edeceğim. Muvaffak olduktan sonra da size birer memuriyet veririm dedi. Mehdi daima esrar içtirir ve kendi amaline hizmet ettirmek için böylece bizi bir takım kayıtlar altında tutardı. Bizi budala yapmıştı. Bizi istihareye yatırır. Rüyalar görür, onları hallederdi. Neler yapmazdı Paşam. Meğer maksadı ne imiş Paşanı Hazretleri, bu minval üzere bu köyde bir hafta kadar dua ve zikrettikten sonra Mehdi Memet, Sütçü Memed’e biz burada zikrimizi rahat yapamıyoruz. Bize dağda bir kulübe yapsınlar oraya gidelim dedi. Sütçü Memet eniştesine söyledi ve bize dağda bir kulübe yapıldı. Oraya gittik. orada 15 gün kadar zikrettik, esrar içtik, yemeklerimizi Bozalan köylüleri getirirdi. Bu minval üzere burada zikrederken Mehdi Memet benden Menemen’i eyi bilir misin diye sordu. Ben de Nalıncı Hasan daha eyi bilir dedim. Bundan sonra Menemende kaç jandarma vardır dedi. Bir kaç jandarma olduğu söylendi. Kulübeden çıktık. Bozalan kenarına geldiğimizde, Mehdi, Abdülkerim’e rast geldi. Mehdi ona Menemen’e doğru gidiyoruz, orada Mehdiliğimi ilân edeceğim dedi. Abdülkerim Hüseyin ile beraber Mehdi’ye beni unutma, Cenabı Hak size yardımcı olsun, inşallah muvaffak olursunuz, siz gidin biz de buradan sizin hareketinizi takip edeceğiz. Buradan Menemen’e bakacağız, Menemen’de bir silah patlarsa silâhlarımızı alarak geleceğiz dedi ve bize birer sigara verdi. Oradan Gediz çayı kenarına geldik. Kayıkçıyı kaldırdık ve beri tarafa geçtik. Menemen kenarında bir zeytinliğe gelmiştik.

Sabah yakındı. Zeytinlikte oturarak esrar içtik. Şafak sökmek üzere idi. Menemen’in içerisine girdik “Bozalan’dan hareket ederken Mehdi bana da bir tabanca vermişti. Fakat ben onu hiç kullanmadım” Menemen’in içerisine girmezden evvel Mehdi bize ayetülkürsiyi okutmağa başladı. Menemen’in içerisine tekbirlerle girdik. Çarşı içerisinde bir cami yanına geldik, silâhlılar camiin etrafını sardılar Nalıncı Hasan camiye girerek bir sancak aldı o vakit camide iki kişi vardı, bir insan da ezan okumak üzere idi. Mehdi, Camide bulunanlara ben ahir zamanda gelecek olan mehdiyim deyince camidekiler şehadet getirmeğe başladılar. Sancakla camiin önündeki meydanlığa geldik, orada biraz zikrettikten sonra Mehdi, Menemen’in içerisini, mahallelerin gezmek istedi. Ve orada hazır bulunan tanımadığım birisine bize mahalleleri gezdir dedi. O tanımadığım adam bizimle beraber mahalleleri zikrederek dolaştık, bir yere geldik, Mehdi bizden ayrılmıştı. Mehdi’yi kaybettik, dolaşırken bir sokakta Mehdiyle Saffet Hocayı karşı karşıya gördük. Saffet Hoca evine girdi. Pencereyi kapattı biz oradan tekrar belediye meydanlığına geldik yine zikre başladık bir çok halk toplanmıştı. Sancağı yere dikmek istedik, tanımadığım birisi bir çukur kazdı, sancak oraya dikildi. Etrafımıza tahminen 100 kişi toplanmıştı. Bunların hemen hepsi zikre iştirak ediyorlardı. Mehdi Mehmet mehdiliğini ilân  etmişti. Ve etraf 70 000 evliya ile sarılmıştı. Herkes öğleye kadar sancağın altına gelsin, gelmiyenlerin kafası kesilecektir dedi. Bu sırada bir jandarma, yanında dört beş jandarma ile gelerek Mehdi’ye ne istiyorsun, dağılın dedi, Mehdi ona ben mehdiyim, halkı şeriata ve dine davete geldim. Etraf sarılmıştır. 70 000 kişi vardır dedi. Ve silâhını jandarmalara karşı kaldırdı. Jandarmalar kaçarak hükümete girdiler. Zikir yine devam ediyordu. Müteakiben bir jandarma yüzbaşısı gelerek Mehdi ile konuştu. Ve Mehdi’ye biz de Müslümanız, dağıln dedi. Ve jandarma yüzbaşısı da hükümete doğru gidince halkın bir kısmı Mehdi’yi alkışladılar. Yine bir askeri yüzbaşısı geldi. O da döndü. Arkadan bir genç zabit kumandasında süngü takılı bir müfreze geldi. Zabit, Mehdi’nln yanına gelerek yakasından tuttu. Mehdi’ye teslim ol dedi, Mehdi zabiti kaktırdı ve silâhla vurdu. Zabit yaralı olarak camii yanına gelince düştü. Şamdan Mehmet giderek zabitin kafasını kesti, getirdi sancağın ucuna dikti. Baş orada durmayınca ahaliden birisi ip verdi. Başı sancağın ucuna bağladılar. Ve yine bu vaziyette meydanlıkta tekbire başladık. Süngü takılı askerler kaçmışlardı. Zikir esnasında her taraftan silâhlar patlamağa başladı. Mehdi, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet vuruldular. Mehmet Emin de yaralandı. Biz Nalıncı Hasan ile Manisa’ya kaçtık, üç gün sonra bizi Manisa’da tuttular. Mesele bundan ibarettir Paşam Hazretleri.

S- Mehdi Menemen’den sonra nerelere gideceğini söylemiş miydi?

C- Mehdi, Bozalan’dan hareket ettiğimiz zaman Menemen’i işgal ettikten sonra bir şeyh bırakacağını, Manisa’yı, Ankara’yı, her tarafı işgal edeceğini, oradan Şam’a giderek Hazreti İsa ile buluşacağını demişti. Ben yerde miyim, gökte miyim, nerede olduğumu bilmediğimden daha doğrusu Paşa Hazretleri, biz meczup bir halde olduğumuzdan hiç bir şey deyemiyorduk.


KUBİLAY OLAYI... 
Sanıkların yargılanması (5)
15 Ocak 1931
105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı.
 
 
Tutanaklardan yargılamanın ilk günü...:
(15 Ocak 1931)
Diğer maznun - Ramazan sorguya çekildi.

Paşa Hazretleri. Ben Manisa’da Sütçü Memet’le kendisinden süt aldığımdan tanışırdım. Ben de bu nakşibendi tarikatına beş ay evvel intisap ettim. Mehdi ile beni Sütçü Mehmet tanıttırdı. Paşa Hazretleri ben cahilim, Mehdi ile böylece tanıştıktan sonra bir gün Mehdi bana dua ve zikrediyor musun dedi. Ara sıra zikir ve dua ediyorum dedim. Çok dua ve zikret, bunu yapan Müslümanlar Allah’a yakın olurlar diye kandırdı. Ben de bunlarla bir kaç akşam Tatlıcı Hüseyinin evine giderek zikrettim. Tarikata ilk girdiğini zaman Mehdi’yi tanımazdım. Onun daha bir çok müritleri varmış. Ha Paşam beni evvela Sütçü Mehmet, Mehdi için onun arkasında 70 000 melaike vardır, onun müridi ol, gelmezsen senin için fena olur, her halde onun müridi olmalısın demişti. Ben de bunların toplandıkları Tatlıcı Hüseyinin evine gittim, iki defa bulundum. Orada bunlar mütemadiyen Mehdilik meselelerini konuşuyorlardı. Sütçü Mehmet Manisa’da İsmailden bir silah aldı. Bir gün sonra postaya binerek Paşa Köyüne gittik. Oradan da Bozalan’a giderken bana cebren yürü diyorlardı, Küçük Hasanla biz diğerlerine nisbeten daha geride idik. Yolda su dökmek bahanesile kaldım ve kaçtım. “Paşa Köyünde iken Mehdi ile Şamdan Mehmed’e silâh geldi”.

S- Manisada Mehdi’den başka hangi şeyhleri tanırsın?

C- Manisadaki şeyhleri tanımam.

S- Mehdi Mehmet kendisine derviş bulmak için başkasına ne için müracaat etmemiş te sana ediyor, demek sen bir meyil göstermişsin ki ona iltihak etmişsin.

C- Başkasına teklif etmeyip te bana teklif ettiğini bilirim.

S- Mehdi Mehmed’in daha bir çok müritleri olduğunu söylüyorsun, halkı dine davet etmek için diğer dervişlerine neden teklif etmemiş te, sana etmiş?

C- Bana teklif etti, diğer müritlerine neden teklif etmediğini bilmem.

S- Mehdi Mehmedin müritlerl kimlerdir.

C-  Benim tanıdığım Mehmet Emin, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan, Tatlıcı Hüseyindir, başkalarını bilmem.

 Bu sırada Memet Emin ayağa kalkarak kendiliğinden iltihak etmiştir, hatta bize et bile vermişti. Maznun Ramazan Ben korktum korkumdan et verecek oldum. Fakat almadılar.

S- Mehdi sizi nerelere götüreceğini söyledi mi?

C- Hayır söylemedi.

S- Mademki söylemedi böyle silâhlı olarak yola çıkıyorsunuz oradaki köylerden bu adam bizi böyle nereye götürüyor deye soramaz mıydın?

C- Silahlar gelince bize Mehdi hemen kalkın gidelim dedi ben köylüden bizi nereye gönderiyor deye sormağa vakit bulamadım.

S- O esnada ne kadar kaldınız ki sormağa vakit kalmıyor.

C- Bir çeyrek saat kadar kaldık.

S- Daha fazla kalmışsınız.

C- Belki bir saat kadar kalmışızdır. Reis Mustafa Paşa Mehmet Emin bu köyde ne kadar kaldınız. Memet Emin : Silâhlar geldikten sonra köyde bir veya bir buçuk saat daha kaldık dedi.

Maznun Tatlıcı Hüseyin, sorguya çekildi.

S- Reis Mustafa Paşa, sen söyle bakalım Tatlıcı Hüseyin?

C- Maznun Tatlıcı Hüseyin, efendim benim evimde kat’iyen toplantı olmamıştır. İsbat etslnler, cezama razıyım.

S- Sen Mehdi Mehmet ve arkadaşlarım hiç bir yerde görmedin mi?

C- Kahvede falan gördüm.

S- Mehmet Emin ve iki Hasan’ın Mehdi ile kendilerinin senin evine gelip toplandığınızı söyliyorlar.

C- Hayır efendim evime gelmediler.

S- Mehdi Mehmed’i nasıl bir adam olarak tanırsın.

C- Kızık bir adamdır. Vururum, keserim, kırarım der durur.

S- Mehdi’nin kızık bir adam olduğunu nereden biliyorsun.

C- Kasap Hasan namında birisile evvelce eşkiyalık yapmış, sonra seferberlik sıralarında, askerlik münasebetile kendisini tanırım. Ben İstanbulda sanayide askerdim. Mehdi Mehmet habaset sahibi bir adamdır. Ondan dolayi bunu kızık, vururum, keserim diyen aksi bir adam olarak tanırım.

Maznun Topçu Hüseyin:  Toplantı falan yapmadık, yalandır. Fırkacılık meselesinden bana bunlar muğberdir diyerek cürmünü inkâr etti.

Müddei Umumi Hidayet Bey: Tatlıcı Hüseyin’in oturduğu ev kendisinin mülkü müdür?

S- Reis Paşa : Ev kendinin midir? Maznun Tatlıcı Hüseyin ev kendimindir? Müddei Umumi Hidayet Bey, Tatlıcı Hüseyin, Mehdi Memet ve buradaki olan arkadaşlarının evine gelip toplantı yapılmadığını söyledi. Halbuki Mehmet Emin ve iki Hasan’ın Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplantı yapıldığını müttehiden söyliyorlar.

Şu halde Memet Emin ve Hasanlardan Tatlıcı Hüseyinin evinin dahili taksimatını tarif etsinler dedi. Reis Paşa : Küçük Hasan’a, Hasan tarif et bakalım?

Küçük Hasan, sokak kapısı iki. kanatlıdır içeriye girilince avlısı çukurdur. Ev iki katlıdır. Alt katta merdiven altında sol tarafta küçük bir odada oturduk. Hatta odada bir karyola vardı. Etrafında da kanepeler vardı.

Nalıncı Hasan, evet, evin taksimatı Hasan’ın tarif ettiği gibidir dedi. Mehmet Emin ve Ramazan : Evet Paşa Hazretleri, evet, taksimatı böyledir dedi. İcabı düşünüldü. Vaktin hulûlüne mebni duruşmanın 17 Kânunusani 1931 cumartesi, saat ona talikine müttefikan karar verildi. 15.1.931
 
  Reis
Mustafa Âza
Demir Âza
Ata
Âza
Ziya Âza
Baha Kâ.
Kemal
 
İsmail  

KUBİLAY OLAYI... 
Esas hakkındaki iddianame
24 Ocak 1931
105 sanığın 15 Ocak'ta başlayan yargılamasından sonra 24 Ocak 1931'de Divanı Harbi Orfi Müddeiumumisi (Savcısı) A. Fuat Bey, Esas Hakkındaki İddianame'sini okudu.
 
İDDİANAMEDEN...
"Menemen faillerini yetiştiren ve tarikat perdesi arkasında faaliyete geçerek halkı iğfal eden ve nakşibendi tarikatı namile ortaya sürdükleri bir tarikata halkı bağlıyan ve nihayet bu suretle zahiren, ismen, dinî bir tarikat, aslan ve ruhan onun gizli olmak vasfında mündemiç gizli ve muzır bir teşekkül ile çalışmağa başlıyan hadisenin elâmanları maznunları şebekesine..."

"Aşağıda delâilini birer birer serdedeceğim bu şebekenin başında sabık Manisa Askerî Hastanesi imamlığından mütekait imam İbrahim Efendi vardır. Bu adam Erenköyünde Şevki Paşa köşkünde oturan Şeyh Esada merbuttur."

"....bu tarikatin siyasi bir teşekkül olduğunu umumi surette arzettikten sonra son hadisenin bu teşekkülden çıktığını maddeten göstermek isterim."

"Tarikatın gayesi hükümeti yıkmak, eskisi gibi tekkeleri açık alenî zikir yapmaktan ve sultanları getirmekten ibaret olduğunun maznunlar tarafından müttefikan beyan edilmesi..."


Kubilay Olayı'nın Esas Hakkındaki İddianamesi şöyle:
(24 Ocak 1931)
Esas Hakkındaki İddianame

Reis Paşa Hazretleri:

Türk Cumhuriyetine ve onun tarihine lekeli bir sahife ilave eden irticai hadisenin en muhim muhakeme devresi bugün hitam safhasına dahil olmuştur. Mutaleamı serdederken evvelâ münhasıran Menemen hadisesini ika eden maznunların Manisa’dan hareket ettikleri günde Tatlıcı Hüseyin’in evindeki içtimalarından başlıyacağım; sırasile Paşaköy, Bozalan’dakl vaziyetlerini ve bu vaziyetlerinin köylerdeki şekli tezahürünü gösterdikten sonra buralarda kendilerine zahir olan maznunların hadisedeki rollerini teşrih edeceğim, ondan sonra fecaat arzeden Menemen hadisesnin şekli cereyanını göstereceğim ve pisikolojik noktadan basitten mürekkebe doğru yürüyerek Menemen vak’asının menşei hakikisine intikal ve bundan Tatlıcı Hüseyin’in evindeki lçtimaa takaddüm eden zamanlarda muhtelif mahallerde yapılan içtimalara ve bunda Erenköy kâşaneslnin oynadığı rollere geçerek hadisenin mahalli olmayıp şümullü ve vâsi saha üzerinde cereyan ettiğini göstererek maznunlar şebekesini çıkaracağım ve bunların Devlet hayatiyeti üzerindeki maksatlarının tecelliyatını ve delâili ile ve anasırı cürmiyesile tetkik ve tahlil ederek vasfi cürmilerlni ortaya koyacağım, ondan sonra cezai mes’uliyetlerinin temas ettiği mevaddı kanuniyeyi göstereceğim. Şöylece; tahkikat safahatı hakkında takip edeceğim mütaleamın seyredeceğl ana hatları üzerlnden yürüyerek iddianememin bir krokisini çizmiş oldum. Şimdi evvela maznunların Manisa’dan Menemen’e kadar olan safhasını dört noktada tetkik ve mütalea edeceğim.

1. Maznunların Manisa’da ve Manisa’dan hareket ve Paşaköyü’nde ikametleri: Maznunların Manisa’da dört gündenberi içtima ettikleri Tatlıcı Hüseyin’in evinde son olarak 6 Kânunuevvel 1930 cumartesi akşamı (kendisi de dahil olduğu halde, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet; Emrullahoğlu Mehmet, Alioğlu Hasan, Nalıncı Hasan ve Çakıroğlu Ramazan, Çırak Mustafa, Topçu Hüseyin; Keçili Süleyman Çavuş, Papuççu Hüsyinoğlu Ali) huzurile bir içtima yapılmıştır. Bu içtimada vak’a hakkında müzakere cereyan etmiş ve bu müzakerede hadisenin sureti cereyanı ve silahların sureti tedariki kararlaştırıldıktan sonra Giritli Memet evvelâ sabahleyin kendisi Şamdan Memet, Sütçü Memetle Paşa Köyüne hareket edeceğini ve bir gün sonra da Paşa Köyünde Emrullahoğlu Memet, Alioğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Çakıroğlu Ramazan’m kendilerine iltihak edeceğini söyledikten ve talimat verdikten sonra orada hazır bulunan Topçu Hüseyin, Çırak Mustafa, Tatlıcı Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş, Papuççu Hüseyinoğlu Ali de bilahara arkalarından silahlanarak geleceklerini vadetmişlerdir. Sabahleyin kararın tatbikatına geçen Giritli Mehmet yanına Sütçü Memetle, Şamdan Memed’i ve Manisa’da Giritli İsmail ve Piçakçı Mustafanın çuval içinde verdikleri iki silâhı alarak ve kendi bacanağı posta sürücüsü Kâhya İsmailin arabasiyle Paşaköyüne hareket eylemiştir ve muvasalette analığı Rukiye’nin evine misafir olmuştur. Rukiye keyfiyeti köyden Giritli Memed’in bacanağı Sımavlı Osman ve bakkal Memetoğlu Abdürrahrnan’a anlatmıştır.

Talimat veçhile bir gün sonra hareket edecek olan Emrullahoğlu Memet Emin, valdesi Hasibe, karısı Emine, kız kardeşi Halide’nin malûmatı altında ve hatta bu meyanda maznunlardan Hafızoğlu Simsar Mustafa’ya da alacağı olan paranın karısına ve anasına verilmesini tenbih ettikten sonra Alioğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Çakıroğlu, Ramazanla birlikte araba ile Paşaköyüne gitmiş arabacı bunları Giritli Memedin bacanağı Ahmed’in evine götürmüştür. Burada Ahmet bunlara yiyecek çıkarıp yedirdikten ve çantalarına yemek koyduktan ve tam muvaseletlerinden yarım saat sonra Rukiye’nin evinden aldıkları silahlarla ve yanlarına aldıkları Kıtmir dedikleri köpeklerile beraber hep birlikte gece yarısı Paşa Köyünden çıkıyorlar, Bozalan’a hareket ediyorlar.

2. Bozalan yolunda Maznunlar onbir saat yürüdükten sonra Sünbüller Köyü yolunda bir çamlıkta su kenarında geceyi geçiriyorlar, burada Çakıroğlu Ramazan, vaziyetin vahametini anlayarak kendilerinden ayrılıp habersiz kaçıyor ve Manisa’ya avdet ediyor.

Bozalana girerken: Su kenarında uykudan kalkan maznunlar, arkadaşlarının birisini kaybettikten sonra yürüyerek Bozalan Köyünün kenarına geliyorlar. (Bu köy Sütçü Memed’in köyüdür) Sütçü Memet, köye girip akrabasına haber veriyor, Sütçü Memed’ln damadı Koca Mustafa bunları köy kenarında istikbal ederek evvelden hazırladığı bir boş odaya alıyor;

3. Maznunlar Bozalan’da: Bu eve her gün Hoca Mustafa da dahil olduğu halde Sütçü Mehmedin kardeşi Hacı İsmail ve oğlu Hüseyin ve diğer oğlu Hasan, her üçü beraberce girip çıkıyorlar, yemek getiriyorlar. Burada Giritli Memet mehdiliğini ilân ediyor. Köyde işitmedik kimse kalmıyor, bu meyanda köy hey’eti ihtiyariyesi (Muhtar Molla Ahmet oğlu Mustafa, âza Hacı Mustafa oğullarından Mustafa oğlu Mustafa, âza Memetoğlu İsmail, âza Memet oğlu Ibrahim. âza Haliloğlu Hasan, bekçi Ahmet oğlu Hüseyin) bile haberdar oluyor ve köyden Osmanoğlu Hasan ve Memetoğlu Ahmet maznunlara hitaben Emiralem karakoluna uğrayıp orada bulunan iki jandarmayı öldürüp silâhlarını almalarını ve kendileri de arkalarından Menemen’e gelip yardım edeceklerini söylüyorlar.

Bir heyet: Bir hafta kadar Bozalan’da kalıp orada mehdiliğini ilân eden Giritli Memet, vaziyetten hükümetin haberdar olup olmadığım anlamak üzere Hacı İsmailin hemşiresinin kızı Fatma ve Hacı Alioğlu Mustafa’yı güya cihaz tedariki behanesile Manisa’ya gönderiyor bunlar Manisa’dan Sütçü Memed’in karısı Keziban’dan vaziyeti anlayıp avdet ediyorlar.

Bir kulübe: Hükûmetin haberdar olduğu havadisi getirilince Giritli Memed’in emri ile köy civarında çamlıkta Hacı İsmail ile Hoca Mustafa tarafından bir kulübe inşa ediliyor burada bir hafta esrar içmek suretile zikre devam eden maznunlar 23 Kânunuevvel 1930 salı günü Menemen’ girmeği kararlaşdırıyorlar, nihayet;

Menemen yolunda: Salı gecesi Kıtmirlerile beraber yola çıkıyorlar, evvelden haberdar edildiği için Göreçe karyesinin berisinde kömür ocağında Hacı İsmailoğlu Hüseyin tarafından yakılan ateşte ısındıktan ve oraya yine evvelden haberdar olan Göreceli Abdülkerim’in getirdiği yemek yendikten sonra bunların rehberliği ile yollarına revan oluyorlar.

Geçit: Hasanlar geçidine geldikten sonra orada kayıkçı Memed’in kayığı ile beri tarafa geçiyorlar ve Menemen’e yollanıyorlar.

4. Menemen’e girerken ve Menemen’de fecaat : Maznunlar Menemen kenarına geldiklerinde zeytinliklerde bir az tavakkuf ettikten ve burada Giritli Memet maznunların hepsine çifte çifte esrarlı cıgara verdikten sonra hepsi sarhoş kafalarla Menemen’e dahil oluyorlar. Saat altıyı yirmi geçe Müftü camiine geliyorlar, bu camiden maznunlardan Nalıncı Hasan (İnna fetahnaleke) suresi yazılı bayrağı alıyor, hep birlikte cami içinde bekliyorlar ve camiye girenleri Mehdi dine davet ediyor ve mehdi olduğuna dair nişanesi olan Kıtmiri kendilerine gösteriyor. Namazdan sonra cemaatı bayrak altına davet ve buna icabet eden isimleri meçhul bazı eşhas bunlarla belediye meydanlığına geliyorlar, oradan ayrılıyorlar. İçlerinden Abdullahoğlu müezzin hafız Ahmet maznunların camiye geldiğini görmüş, Hükûmete haber vermeği hatırına getirmiyerek maznunlar gittikten sonra minareye çıkmış ve kendi ifadesine göre etraftan gelecek yetmiş bin kişiye bakmıştır.

Belediye meydanlığında ve mahallâtta : Belediye meydanlığında maznunlar bir az kaldıktan sonra bayraklarını omuzlayarak hep birlikte tekbir getirerek şehri dolaşmağa başlıyorlar ve rast geldiklerine Müslüman mısınız? Mehdi’ye itikadınız varmı? Diye soruyorlar ve kendilerine bayrak altına girmelerini. aksi takdirde hepsi kılıçtan geçeceğini ortada hükümet olmadığını, herkesin dükkanlarını kapayarak kendilerine iltihak etmelerini ve arkalarından yetmiş bin kişinin gelmekte olduğunu, top, tüfek, bütün kuvvetin mehdi huzurunda duracağını bağırarak bütün mahallâtı dolaşıyorlar.

Hoca Saffet Efendinin evi önünde : Hoca Saffet Efendinin evi önüne geldiklerinde tavakkuf ediyorlar maznunlar arkalarından gelen Mehdi Memedin burada anide tegayyüp ettiğini ve biraz sonra Hoca Saffet Efendi ile temaslarını, birbirine bakıştıklarını görüyorlar ve hocanın tam evine gireceği anda Mehdi Memed’in bir işaretile maznunlar Saffet Hocaya resmi selâm ifa ediyorlar ve önlerinde Menemen’den iltihak eden maznun Abbas tabanca atmak suretile icrayi şadümani ederek ve diğer Menemen halkından Ramiz, Harputlu Memet, Şımbıllı Memet te bunlara iltihak ve tekbir alarak belediye önüne avdet ediyorlar.
Belediye önünde : Bayrak burada Menemenlilerden Arabacı Hüseyin tarafından meydanlığa açılan bir çukura rekzediliyor. Yine burada maznunlar tekbirler ve yukarıda arzettiğim şekilde nidalara başlıyorlar ve ellerinde silah olduğu halde sancak etrafını dolaşıyorlar. Bir kısım da yerden aldığı toprağı etrafa serpiyor.

Jandarma Yazıcısı Ali Ef. : Bu sırada Jandarma Yazıcısı Ali Efendi haberdar edildiğinden arkadaşları dört nefer jandarmaya silahlarını almalarını tenbih edip kendilerini beklemeden doğruca Mehdi’nin yanına giderek ne istediklerini sormuş, Mehdi Giritli Mehmet, buna hitaben, git kumandanına haber ver. O gelsin, bana top kurşun işlemez, demiştir. Bunun üzerine geri dönen Ali Efendi keyfiyetten bölük kumandanı Fahri Beyi haberdar etmiştir.

Fahri B. : Evinde haber alan Fahri B. doğruca asilerin yanına geliyor tam bir asker tavrıyla ve Hükûmetin şerefine yakışacak surette Mehdi’ye hitaben : Ne istiyorsunuz, buradan dağılınız diyor. O da; ben Mehdi’yim, şeriati ilan ediyorum, bana kimse mukavemet edemez, çekil diyor. Bu söz üzerine asiler orada toplanan seyirci Menemen halkının bazıları tarafından el çırpmak suretile alkışlanıyor. Vaziyetin vehametini anlıyan kumandan, tedabir almak üzere oradan çekiliyor. Ve Hükûmete gelip bu gibi ahvalde kanunun icabatına tevessülle alaydan asker ve kuvvet istiyor ve telefon başında buna intizar eden Fahri B. askerle gelen Kublay Beyden bîhaber.

Kublay B. : İhtiyat Zabit Vekili Kublay B. süngülü askerini belediye meydanlığındaki kahve önüne bıraktıktan sonra kendisi öne atılarak asilere dağılmasını söylüyor ve Mehdi Giritli Mehmed’i kolundan tutup çekiyor ve askere süngü tak emrini veriyor. Buna Mehdi silah atmak suretile mukabele ediyor ve ağır bir surette yaralıyor. Yaralanan Kublay Bey tam bir metin asker tavrıyla oradan ayrılıyor, arkasından ikinci defa atılan kurşun isabet etmeden Hükûmetin arkasındaki avluya kendini atıyor, fakat aldığı birinci kurşun yarasından kaçamıyarak oraya düşüyor.

Maznunların hunharane hareketi ve Kublay Beyle iki bekçinin şehadeti : Kublay Beyin, orayı gören, her nasılsa haber alan Mehdi Giritli Mehmet, askerin kaçmasından ve halkın el çırpmak suretile kendisine müzaheretinden ve sigara ikramından cür’et alarak ortalığa bir dehşet salmak için bu anda cinaî bir rol yapmak istiyor, derhal maznunlardan Ali oğlu Hasan’ın torbası içindeki bıçağı aldıktan sonra Şamdan Memet’le beraber Kublayın yanına gidiyor, bıçağile boynundan keserek kellesini alıyor, bu suretle ordunun bir zabiti ve asil Türk evladı Kublay, tanı bir canavarca hlsle şehit ediliyor. Bununla kanmıyan Mehdi,  kafayı saçlarından tutarak orada bulunan üstüvane şeklindeki taşa vuruyor ve etrafını biraz gezdikten sonra getirip bayrağın üzerine takıyor. Bu fecaat karşısında seyir ve Menemen halkından bazıları tarafından ikinci bir alkış tufanı başlıyor, bayrak eyi dikilmemiş olacaktır ki düşüyor. Bittabi kafa da düşüyor Mehdi Memet, bayrağı elektrik direğine bağlamak için ip istiyor; bir ip halk arasından Yusufoğlu Kâmil tarafından koşarak getiriliyor ve sancak direğe bağlanıyor. Bu sıralarda alaydan yetişen diğer müfrezeler ve aynı zamanda namuslu iki bekçi ile asiler arasında cereyan eden müsademede Mehdi Memet ve Şamdan Memet ve Sütçü Memet maktul ve Emrullahoğlu Memet Emin mecruh, bu meyanda iki bekçi de şehit düşüyor, âsilerden Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da halk arasından kaçıyor ve Manisada yakayı ele veriyor.

Bu hadisede vasfî cürüm ne olacaktır. Vak’anın sureti cereyanına ve maznunların halka hitaben vaki hezeyanlarına ve halkı bayrak altına davet etmelerine ve maksatlarının husulü için vaki müdahaleye silahla mukabele ederek Hükûmet kuvvetlerine karşı gelmelerine, en nihayet canlı bir kuvvet olarak hükümet yoktur demelerine ve aşağıda arzedeceğim veçhile tarikatı teşkildeki gayenin Hükûmetin tebdili ve saltanatın iadesi gibi hususattan ibaret olduğunun her türlü içtimalarında mevzubahis ve müridana bu suretle telkin eylemelerine nazaran muhtevası itibariyle bu suç tam anasırı tekâmül etmiş ve Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesindeki suçtan ibarettir.

Manisa’da başlayarak Menemen’de hitam bulan ve bir irticai hareketi tam manasile ifade eden şu safhada arzettiğim şu hadise sureti cereyanını ve uğradıkları yerlerdeki maznunların rollerini saraheten bize anlatan maznun Emrullahoğlu Memet Emin, Nalıncı Hasan, Alioğlu Hasan kendi ikrarları ve bütün maznunları teşhisen birer birer göstermiş olmaları ve diğer bütün maznunların kendi hareketleri hakkında kısmen sarih ve kısmen müevvel ikrarları ve bu meyanda asi Memet Eminin eniştesi maznun Keçeci Süleymanın Manisada silahların sureti tedarikine ve hareketlerinden akrabasının ve bu meyanda maznunlardan Hafızoğlu Simsar Katibi Mustafanın haberdar olduğuna dair çok açık ikrarı ve aynı halden maznun bulunan Bozalan heyeti ihtiyariyesinden inkârları hilâfında köyde bulunduklarına ve maznunların geçtiklerinden haberdar olduklarına dair içlerinden Haliloğlu Hasanın ikrarı ve bütün köylünün işitmiş olmalarından dolayı kendilerinin haberdar olmadıkları iddiasının gayri varit görülmesi ve keza Bozalandan Manisaya gönderilen iki kişilik hey’etin ifadeleri ve Kayıkçı Memedin şehadeti ve maznun Müezzin Abdullahoğlu Hafız Ahmedin yetmiş bin kişiye bakmak için minareye çıktım yolundaki kısmen müevvel ikrarı, zlkretmek, silah atmak, ip vermek, çukur kazmak, sigara vermek, halkı bayrak altına davet etmek gibi harekâta içtisar edenler hakkındaki kuvvetli şehadet en nihayet Menemen hadisesini ifade eden asil maznunların ikrarları ve buna munzam kuvvetli şehadet, doktor raporu, maznunların ikrarları arasındaki vasfı müşterek noktasından bulunan esaslı mutabakatlar ve bunların sari olduğu diğer maznunların ikrarlariyla mavakaa mutabakati tasdik edilmiş olması gibi yekdiğerini demirleyen, zencirleyen delillerle anlaşılmaktadır. Bu safhadaki maznunlar sırasında Hoca Saffet Ef. üzerindeki delillerde bir az tevekkuf edeceğim:

Her ne kadar Saffet Ef. Menemen vak’ası faillerile alakası olmadığını ve Cumhuriyetçi bir fert ruhile yaşadığını bize ifade etmekte ise de aleyhindeki delillerimiz

1 - Manisada çamlıkta bir saat kadar Giritli Mehdi Memetle temasını söyleyen Nalıncı Hasanın ifadesi;

2 - yine Menemende istasyon tarafında zeytinliklerde Saffet hocaya tesadüf ettiğinde Giritli Mehdi Memede verilmek üzere Farisice yazılmış bir mektup verdiğini ve bu mektubu muhatap Giritli Memede Manisada verdiğini söyleyen keza Nalıncı Hasanın ifadesi;

3 - Bozalan yolunda gelirken Giritli Memedin bütün maznunlara Menemene girdiğimizde bize Hoca Saffet efendi müzaheret edecektir yolundaki hltabının maznunlar tarafından müttefikan beyan edilmesi.

4 - Menemen’de başka yol takip edilmeden maznunların doğruca Hoca Saffet Efendinin evi tarafına tevcih etmeleri ve evi önüne muvasalatlarında maznunların arkasından Giritli Memedin anide gaybubet ve biraz sonra meydana çıkan Giritli Memet ile Hoca Saffet Ef. nin bir birine baka baka araları mesafeli geldiğini söyliyen küçük Hasanın ifadesi.

5 - Hoca Saffetin eve gireceği anda Mehdinin emrile Hoca Saffete karşı asi avenenin resmi selâm ifa eylemesi.

6 - Nihayet Hoca Saffet Ef. nin Mehdi ile temasını ifade eden şehadet bize aksini ifade etmekte ve kendisinin şeriki cürm olduğunu meydana çıkarmaktadır. Bilhassa Nalıncı Hasanla muvacehelerinde verdiği ifade Manisada çamlık tarafı yokuş olduğundan kalp hastalığı dolayısile bu yolu takip etmediğini ve Giritli Memedi kativen tanımadığını söylemiş bu meyanda şayanı kayıt olan bir nokta varsa o da evi önünde maznunların bayrakla durdukları ve geçtikleri ve dükkan önünde kendisine Mehdinin mülâki olduğu şehadetle teeyyüt etmişken istintakta bunları da kabul etmiyerek görmediğini ve tanımadığını söylemek suretile inkâr vadisine sapması ve muhakemede mehdiye rast geldiğini ve konuşmaksızın geçtiğini söylemek suretile müevvel ikrarı ve muvacehedeki bütün deliller pisikolojik tesirler bize bu hocanın hadisede methaldar bulunduğunu ve Menemende bu faaliyeti idare edecek yegane elemanlardan olduğunu sarahatan meydana koymuştur.

Maznunların suçtaki vaziyetlerine temas ettiği maddei kanuniyeye gelince: Hadisede teşrih ettiğim rolleri itibarile Şamdan Memet ve Giritli Mehdi Memet ve Sütçü Memet ve Emrullahoğlu Memet Emin ve Alioğlu Hasan ve Nalıncı Hasan filin esas unsurunda iştirak ettiklerinden ve fiili doğrudan doğruya işlemiş olduklarından hadisede hemfiildirler. İçtimade hazır bulunan Tatlıcı Hüseyin, Çırak Mustafa, Topcu Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş, Pabuççu Hüseyinoğlu Ali bir taraftan azim olmak itibarile hemfiil diğer taraftan 65 inci maddenin birinci ve ikinci bentlerinde mevzubahis cürmün işleneceğine dair talimat vermelerine ve arkalarından silâhlanıp geleceklerini vadetmelerine nazaran fer’an zimethal bulunmaktadırlar. Maznunları araba ile getiren Giritli Memedin bacanağı posta sürücüsü Kâhya İsmail ve Paşaköyünde evinde misafir eden Giritli Mehmedin bacanağı Ahmet ve Giritli Mehmedin analığı Rukiye ve yemek veren ve kulübe tesis eden Bozalanda Sütçü Mehmedin damadı Koca Mustafa ve kardaşı Hacı İsmail ve Hacı İsmailoğulları Hüseyin ve Hasan ve maznunlar Bozalanda bulundukları sıradakl hareketleriyle müzaheret vadinde bulunan yine ayni köyden Osmanoğlu Hasan, Mehmetoğlu Ahmet, Bozalandan Manisaya giden iki kişilik heyetten rolleri itibarile maznunlarla iştirakleri olan Hacı İsmailin hemşiresinin kızı Fatma, Hacı Alioğlu Mustafa ve Görece Köyünden Abdülkerim ve Menemenden müezzin Abdulahoğlu Hafız Ahmet ve Menemenden asiler içine katıldığı ve mahallâtı dolaştığı anlaşılan Ramiz ve keza asilere karışıp zikrederek sancak altına giren Harputlu Mehmet ve Şımbıllı Mehmet ve tabanca atmak suretile icrayı şadumani eden Abbas, halkı bayrak altına davet eden Rasim, bayrak için çukur kazan arabacı Hüseyin, şehit zabtin kellesini bayrak üzerinde durdurmak için sancak direğini elektrik direğine bağlamak için ip getirmek suretile maddeten iştirak ettiği anlaşılan Yusufoğlu Kamil, asilerin bütün efalini tasvipkâr bir surette el çırparak alkışlamak suretile suçlarına iştirak ettikleri anlaşılan Menemen halkından İbrahimoğlu İsmail, Çıtaklı Süleyman ve Çingene Ali ve bakkal Ali Mazlumaki ve Musevi Jozef ve gözlüklü Ali ve tütüncü Haydar ve Hacı Kerimoğlu İbrahim fiilde fena zimethaldirler. Diğer maznun hadisenin  elemanlarından olan Hoca Saffet Ef. oynadığı rolle fiilde azim olmak dolayısile faiili aslidir. Bu saydığım otuz altı maznundan hemfiil olanların hareketi Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin birinci fıkrasına, feran zimethal olanlar da yine mezkûr maddenin ikinci fikrasına ve şehit Kublay Beyle iki bekçinin öldürülmesinden dolayı da içtimaı ceraim ahkâmı nazara alınarak 449 uncu maddenin ikinci bendine ve diğer maznunlardan olup asıl maznunlarla fiilde iştirakleri tespit edilemiyen ve yalnız silah verdikleri anlaşılan Manisada Giritli Mazlumaki, İbrahim, İsmail, ve Bıçakçı Mustafanın 150 inci ve evvelce maznunlara iştirak ederek giden maznun Çakıroğlu Ramazan yoldan kaçarak kasteylediği fiilin ef’ali icraiyesinden ihtiyarile yaz geçtiğinden 61 inci maddenin son fıkrası delâletile kendisine tamam olan kısım için ceza verileceğinden bunun hareketi sui niyetle fesat heyetini haber vermemekten ibaret kalmaktadır. (Çünki 146 inci maddedeki teşebbüs tabiri gerek nakıs olsun ve gerek tam olsun müsavidir.

Vazii kanun bu teşebbüsü icrai ve fiili teşebbüs manasında almıştır. Binaenaleyh; kendi ihtiyarile vaz geçtiğinden nakıs teşebbüs halinin de husule gelmemiş olmasına göre ortada mezkûr maddede mevzuubahis teşebbüs hali yoktur olsa olsa müstakil bir suç mevcuttur ki o da vaki hareketine göre kanunun 151 inci maddesinde mevzuubahis olan suçtan ibaret kalmaktadır) ve bunun da 151 inci maddeye maznunların köylerine geldiğini ve uzun müddet kaldıklarını ve kulübe tesis ettiklerini bildikleri ve maksatlarını tabiatile öğrendikleri halde hükümete haber vermemeleri fiildeki sui niyetlerine bir delil teşkil eden Bozalan heyeti Ihtiyariyesinden Muhtar Ahmetoğlu Mustafa, âzadan Mustafaoğlu Mustafa, Memetoğlu İsmail, Memetoğlu İbrahim, Haliloğlu Hasanla bekçi Ahmetoğlu Hüseyin kanunun 279 uncu maddesi delâletile memur olduklarından 251 inci madde nazara alınarak yine 151 inci maddenin birinci fıkrasına ve maznunları sui niyetle haber vermiyen Bozalandan Hüseyinoğlu İbrahim, Ahmetoğlu Memet, Manisadan Keçeci Süleyman, Hafızoğlu Simsar Kâtibi Mustafa ve Paşa Köyünden Simavlı Osman, bakkal Memetoğlu Abdurrahman ve arabacı Bekir, Ahmetoğlu Eyyup ve Koca Hasanoğlu Hüseyin ve Menemenden vak’adan iki gun evvel haberdar olduğu şehadetle anlaşılan Raşitoğlu İbrahim Çavuşun da keza 151 inci maddenin birinci fıkrasına uygundur. Bu maddelere göre ve yaşları nazarı itibara alınmak şartile cezalarının tayinini stiyorum ve fiilde ittifak ettikleri ve hükûmeti sui niyetle haberdar etmedikleri anlaşılamıyan maznun Memet Eminin validesi Hasibe ve karısı Emine ve kız kardeşi Halide Fatmanın da beraetlerini istiyorum.

Paşa Hazretleri;

Bu safhaya hitam verdikten sonra asıl bu safhanın menşeine, evveliyatına doğru çıkacağım. Bu safhayı hazırlıyan yani Menemen faillerini yetiştiren ve tarikat perdesi arkasında faaliyete geçerek halkı iğfal eden ve nakşibendi tarikatı namile ortaya sürdükleri bir tarikata halkı bağlıyan ve nihayet bu suretle zahiren, ismen, dinî bir tarikat, aslan ve ruhan onun gizli olmak vasfında mündemiç gizli ve muzır bir teşekkül ile çalışmağa başlıyan hadisenin elâmanları maznunları şebekesine ve bunların tarzı faaliyetine intikal ediyorum:

Aşağıda delâilini birer birer serdedeceğim bu şebekenin başında sabık Manisa Askerî Hastanesi imamlığından mütekait imam İbrahim Efendi vardır. Bu adam Erenköyünde Şevki Paşa köşkünde oturan Şeyh Esada merbuttur. Birde bunun oğlu Memet Ali Ef. vardır. Bunlardan Şeyh Esat Ef. köşkünde oturur, tarikat mensubini arasında (kutbülaktap) veya (kutbuazam) namiyle yadedilir. Ve bütün mensubininin perestişkârı olan bir şeyhtir. Oğlu Memet Ali Ef. de şeyhzadedir. Ve babasının müşaviridir. Laz İbrahim de halifeler halifesi olarak tanınmaktadır. Bu Laz İbrahim kutbülaktap tarafından ortaya sürülen mahiyeti malum nakşibendi tarikatının tamim ve teksirine memurdur, tarikatın vasfı mümeyyizi gizli kalmak ve şekli haricisi itibariyle salikini sakallı olmaktan ve Şeyh Esada iman etmekten ibarettir. Bu tarikat mensubininden İstanbul haricinde bulunanlar Şeyh Esat tarafından nakşibendi mührile basılmış fermanlarla nasbedilen ve silsilei tarikata ve tertibl zikri nakşlbendi tarikatı namındaki talimatla mücehhez Şeyh ve halifelere mensupturlar. Bu halifelerin Şeyh Esatla rabitasııu tesis eden ha]lfeler hallfesi uxıvaımu taşıyan imam Ibrahimdir. Laz İbrahim evvela Manisada hastane imamı iken bu teşkilâta başlamış, orada muhitini hazırlamış ve muhitin temin ettiği mümaşatkâr vaziyetlerden istlfade ederek merkezi faaliyetini Manisaya hasretmiş ve hemen hemen bütün faaliyetini oraya teksif etmiş. Burada kendisine haylice taraftar kazanmış ve muhiti faaIiyetini tevsie çalışarak Horos Köyüne kadar gitmiş, bu köyün hemen yüzde seksenini de tarikata koymuştur. Orada bu uğurda bir cami bile yaptırmıştır. Fikri fesadını bu camide akıtan Laz İbrahim bir aralık haleti ruhiyesinin bir ifadesi olmak üzere inkılâp aleyhinde bulunmuştur ve bütün vaızlarını da bu vadide yürütmüş ve inkılâbın hakiki düşmanı olduğunu göstermiş ve burada halkı mürteci fikirle yetiştirmeğe çalışmıştır. Horos Köyünde ve avdette Manisada muayyen eşhasla içtimalar yaparak bu tarikatin Türkiye dahilinde neşrü tamimine uğraşmıştır. Laz İbrahim Ef. Manisada tabur İmamlığından tekaüde sevkedildikten sonra serbest hayata atılmasından istlfade ederek Anadolunun hemen her tarafını dolaşarak ezcümle; Karadeniz sahili, Kayseri, Bursa, Balıkesir, Bergama ve Manisa havalisini dolaşarak bu tarikatın kök salmasına ve teşkilâtını demirlemeğe çalışmıştır. Türkiyenin her tarafından gelen nakşibendi şeyhleri ve bunların evlerinde çıkan vesaik ve Laz İbrahimin bütün icraatını ifade eden ve Bursa seyahatındaki faaliyetini gösteren şeyhe yazdığı mektup ve Şeyh Esadın halen hakkında tahkikat yapılmakta olan Karahisar sabık müftüsü Hacı Ali Efendiye yazdığı (Hadimülfakir Esseyyidi Mehmet Esat) imzalı mektup keza buna yegane bir delildir. Şeyh Esadın evinde çıkan ve dosya meyanında bulunan evrakı arasındakl bütün mektuplar, vesaik meselâ bunlardan, Evradı Esadiye, Mektubat nam eseri, nakşibendiye ait mühür ve Laz İbrahimin evinde çıkan şeyhliğe ait defter ve yine Laz İbrahimin bu sahada faaliyetini gösteren uzun ve mufassal Bursa seyahatından bahis yazdığı mektup, nakşibendi tarikatına ait sualler ve bu vadide tevabiinden olan şeyhlerin evlerinde çıkan mektuplar, en nihayet bu defa oğluna hitaben yazdığı vasiyetnamesinde hizmeti şeriat ve tarikati size ve sizi de Allaha tevdi ediyorum, yolundaki ifadesi bütün bunları inkar eden ve şeyh olmadığım iddia eden Şeyh Esadın bu tarikat yolunda takip ettiği siyasetin mahiyetini bize pek güzel ifade etmektedir. Laz İbrahim propagandasını yaparken Erenköy kâşaneslnln kutsiyetinden ve kuş tüyleri içinde oturan şahsın ilminden, fazlından bahsederek ona ilahi bir kudret hissini veriyor ve buna kanan bir sürü insanlar da tarikatına girdikleri şeyhlerini görmek üzere aldıkları müsaadei mahsusa ile İstanbula kadar gidip kâşanede züvvar için sureti mahsusada yaptırılmış müsafirhanede günlerce kalarak kuş tüyleri içinde şeyhlerinin elini öpmek suretile arzı ubudiyet etmektedirler. Nitekim, yine Karahisar sabık müftüsü Hacı Ali Efendinin 1930 tarihli Şeyh Esada yazdığı mektup bunu ifade eder.

Şöylece: Tarzı faaliyetini ve muhiti faaliyetini ve mahiyetini muhtasaran gösterdiğim bu tarikatin siyasi bir teşekkül olduğunu umumi surette arzettikten sonra son hadisenin bu teşekkülden çıktığını maddeten göstermek isterim. Tarikatın Halifesi Laz İbrahim son Manisaya gelişinde bundan iki üç ay evvel İzmirden bugün maznunlar arasında bulunan Laz Mehmet Ali hocayı da yanına alarak Manisaya gitmiş, orada Askerî Tabur İmamı İlyas, Hatip Cemal, Manifaturacı Osman, Ragıp Efendilerin evlerinde toplantılar yapmıştır. Bu toplantılarda bugün Menemen failleri arasında bulunan Nalıncı Hasan da hazır bulunmuştur. Yine geçen sene Kutbuazamı görmek üzere bu Nalıncı Hasan, Manifaturacı Osmanla beraber İstanbula gitmiş Laz Ibrahim de beraber olduğu halde köşkte kalmıştır.

A - İmam İlyasın, Hatip Cemal, Manifaturacı Osman, Ragıp Efendilerin evlerinde içtimalarda ev sahibi Mutaf Süleyman, İmam ilyas, Çırak Mustafa, Hatip Cemal, Papuççu Hüseyinoğlu Ali, Laz İbrahim, Keçili Süleyman Çavuş, Laz Hoca Memet Ali, Manifaturacı Osman, bacanağı Murat Mustafa, Topçu Hüseyin, Ragıp B., Nalıncı Hasan, Hoca Hakkı, Hafız Ahmet Efendiler bulunmuşlardır. Bu içtimaların vuku bulduğu Mutaf Süleymanın çok sarih ikrarı ve bu ikrarında bilhassa İmam İlyasın evindeki içtimada Nalıncı Hasanın bulunduğu ve evvelce de Nalıncının buraya gelip gitmekte olduğunu söylemesi ve bunu müeyyit Nalıncı Hasanın (bir defa değil defaatla, hatta Horoz köylülerin Laz İbrahimi İmam İlyasın evinde ziyarete geldikleri günlerde hazır bulunduğunu söylemek suretile) vaki ikrarı ve İzmirde ikamet eden Laz Hoca Memet Ali Efendinin, Laz İbrahimle beraber Manisaya gittiklerini, İmam İlyasa misafir olduklarını ve orada mezkûr eşhasla beraber görüştüklerini ve Manifaturacı Osman, Ragıp, Hatip Cemal Efendilerin evlerinde toplantılar yapıldığını, fakat bu toplantılarda tarikatın dinî mahiyetinden bahsedildiğini ve başka birşey konuşulmadığını, yalnız Laz İbrahimin cemaate hitaben zikirleri gizli yapmalarını Şeyh Esadın irade buyurduklarını sarahaten söylemesi ve Manifaturacı Osman’ın bacanağı Muradın aynı mahiyetteki ikrarı ve İmam İlyasın bu içtimaların olduğuna, tarikata mensup bulunduğuna, ve Şeyh Esadı İstanbulda ziyaret ettiğine dair ikrarı ve Papuççu Hüseyinoğlu Alinin, Hoca Hakkı Efendinin Ragıp ve Çırak Mustafa Efendilerin vaki ifadeleri ve Manifaturacı Osmanın istlntaktaki çok sarih ikrarı en nihayet Laz İbrahimin şeriat yolunda şayanı dikkat açık ikrarı ve diğerlerinin müevvel ifadelerile anlaşılmıştır.

B - Manisada yine içtima mahallerinden birisi olan Tevfikiye mahallesinden katmerci Hasan Hüseyinoğlu Memedin evinde yapılan bir içtimada da aynı eşhas bulunmakla beraber Lütfi dedenln Halil ile yine Nalıncı Hasan da burada hazır bulunmuştur. Bu içtima kendi ifadeleri ve şehadetle anlaşılmıştır.

C- Hadiseden dört beş ay evvel maznunlardan Hafız Ahmet Efendinin Giritli maktul Mehmet Mehdi olup olmadığını anlamak için imtihan yapmak üzere kendi dervişleri maznunlardan Fırıncı Mustafa oğlu Ahmet, Tarakcı Hüseyinoğlu Etem, Çulha Memet Çavuş ve Kurabiyeci Ahmetoğlu Hacı Hasan ile Kısık Camiine davet ederek dervişleri huzurunda Giritli Memedi imtihan etmiştir. Bunu maznun Memet Emin ve Alioğlu Hasan ifadelerinde söylemektedirler. Şayanı dikkat olan bu toplantıların ve Memet Emin, Küçük Hasan, Nalıncı Hasanın tarzı ikrarlarının ve imtihanın ve bütün toplantıları ifade eden diğer maznunların bize verdiği neticeye göre:

1. Bu toplantılarda bulunan maznunlar arasında Menemen vak’asını hazırlayan faillerin son içtimagâhı olan Tatlıcı Hüseyinin evinde hazır bulunan Çırak Mustafa, Topçu Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş ve bilhassa Nalıncı Hasanın bulunması.

2. Ve bunlardan Hafız Cemal Efendinin Manisada Laz İbrahimin vekili olduğunu Nalıncı Hasanın söylemesi.

3. İçtimalarda bulunan Şeyh Hakkı Efendinin hadisede teşviki olduğunun maznunlardan Memet Emin tarafından ifade edilmesi.

4. Nalıncı Hasanın, Basmacı Osmanla on gün kadar köşkte kaldıklarının anlaşılması, ve bu suretle bunu inkar eden Basmacı Osmanın, Nalıncı Hasanı köşke götürdüğünün tahakkuk etmesi ve bunu ifade eden Düzceli Saatçi Memedin dinlenen ifadesi.

5. Bütün Menemen vak’ası faillerinin bilistisna bu hadisede maznun hocaların alâkadar bulunduklarını müttefikan beyan etmeleri.

6. İçtimalardan sonra Laz İbrahimin, Laz Hoca Memede, İmam İlyas ve Ragıp Efendilerle Horos Köyüne ve Muradiyeye kadar gitmeleri.

7. Her toplanışda da muayyen eşhasın hazır bulunması.

8. Hepsinin ayni tarikata mensubiyetleri ve zikri beraber ve gizli yapmaları.
9. Maznun Hoca Hafız Ahmet Ef. tarafından Giritli Memedin Mehdilik lmtihanının yapılması ve bu suretle hadisenin hocalarla alakası olduğunun anlaşılması.

10. Maznunlardan bilhassa Basmacı Osmanın sık sık İstanbula giderek Şeyh Esatla temas etmesi.

11. Tarikatın gayesi hükümeti yıkmak. eskisi gibi tekkeleri açık alenî zikir yapmaktan ve sultanları getirmekten ibaret olduğunun maznunlar tarafından müttefikan beyan edilmesi.

12. Nalıncı Hasan köşkte iken bir gün Şeyh Esadın oğlu Memet Ali ve Laz İbrahimin yanlarına bir Meb’us gelerek bir aralık kendisini dışarı çıkardıklarını ve kapı aralığından dinlediğinde sultanların avdetini konuştuklarını işitmiş olduğunun merkum tarafından ifade edilmesi.

13. Yine Laz İbrahim, Horoz Köyünde inşa ettiği camide tarikat mensubinine yaptığı bir vazında teceddüdün, asriliğin aleyhinde bulunması.

14. Ve yine Laz İbrahimin, Horoz Köyünde tarikate intisap ettirmek istediği şahit Recep Halil oğlu Bekir Çavuşa gel, bu tarikate gir, kendini kurtarırsın, aksi taktirde eyi olmaz suretindeki şayanı dikkat ve tehditkâr ifadesi.

15. Horoz Köyünde bu tarikata intisap edenler arasında daimi surette Araplarla sultanlar gelecek, fes giyeceğiz suretinde çıkan sözlerin şehadetle sıhhat kesbetımesi ve hassatan bu sözlerin tarikat mensubini arasında konuşulması.

16. Şeyh Esat Efendinin, İmam İbrahimin, Anadolu dahilindeki hararetli faaliyetinden kuşkulanarak sen ilanı istiklal ettin, yolundaki Şeyh Esadın oğlu Memet Ali Efendinin bir hitabına cevaben yazdığı İmam İbrahimin Bursa faaliyetinden bahis mektubunda ben ilânı istiklâl etmedim. Bütün faaliyetimde sizin nam ve hesabınıza hareket ediyorum iradeniz veçhile vazifemi yapıyorum bütün faaliyetimde bir dakika olsun Efendimizden ayrılmış değilim, halkın aşk ve muhabbetini size tevcihe çalışıyorum. Tarikata alacağım eşhasa evvela beni görüp görüştükten sonra efendimizi görmeğe mezun bulunduklarını söylüyorum yalnız vazifemin sahhar ve cazip tesirleri altında bazen kendimi unutuyorum. Efendimizin kapısın kölesiyim, ilânı lstiklâl etmek aklımdan bile geçmez, mealindeki mektup. Burada maznun İbrahim Ef. zikrettiğimden dolayı Şeyh Esat Ef. bana kızmıştır. Onun için af yolunda ben bu mektubu yazdım iddiasında bulunuyor. Halbuki bu iddiasında hiçte samimi değildir, mektup münderecatı bu iddiasını sarahaten reddeder. Çünkü iddia ettiği gibi Şeyh Esat Ef. kendisine zikrettiğinden dolayı kızmış olsaydı hiç şüphesiz mektubunda tarikat faaliyetinden bahsetmez ve edemezdi. Halbuki mektubunda bütün hararetile tarikattan bahsetmiştir.

17.  İmam İbrahim Efendi tarafından gönderilen diğer bir mektupta Hafız Ali Osman ve emsali harekâtımızı tasvip ediyorlar, size bu cesaret nereden geldi, yolundaki Şeyh Hafız Ahmet Efendiye yazdığı mektup münderecatı.

18. Siirtte Fırka 2 nci Alay 1 inci Tabur 2 nci Kumandan Vekili Kıdemli Yüzbaşı Nihat imzalı Hafız Ahmet Efendiye gönderilen mektupta şark isyanından bahsediliyor, bunun sebebi bir kaç eşkiyanın derebeylik sevdasına düşmelerinden ibarettir, denildikten sonra bu isyan şeriat yolunda falan değildir, yolunda şayanı dikkat yazılış.

19. Akhisar Şeyhi Celil Ef. zade Hüseyin Fehmi imzalı maznunlardan Hacı Hilmi Efendiye yazılan mektupta, tarikatın tamim ve tevsii tavsiye edilmekte ve hassaten zarar iras etmemek kaydının bulunması.

20. Anadolunun bir tarafında bulunan bir şeyhin diğer bir tarafta şayanı itimat bulduğu bir şahsa tarikat yolunda faaliyette bulunması için mektuplar göndermesi.

21. En nihayet Şeyh Esadın oğlu Mehmet Ali Efendinin mahkeme huzurundaki ifadesinde İmam İbrahime karşı bu adam serkeştir, ne yaptığını bilmez, ben bunun tuttuğu yolun vehametini takdir ettim. Babama bu adamla temas etme bile demiştim, yolundaki çok sarih ikrarı gibi deliller bize Menemen faciasını doğuran esas faillerin başında Kutbülazam olduğu halde oğlu Mehmet Ali ve Laz İbrahim ve Laz Ibrahimin muhiti faaliyetine aldığı aynı tarikata mensup yukarda isimlerini arzettiğim maznunlardan mürekkep bir şebeke tarafından yetiştirildiğini maddeten ortaya koymaktadır. Binaenaleyh bu şebeke bu delâille asileri bünyesinden çıkarmış ve ortaya atmıştır ve tarikatte takip ettikleri siyasi maksatlarını bu ortaya attıkları zümrenin mürteciane hareketlerile bize pek güzel ifade etmiştir.

Bu şebekenin başında halife olmak sevdasına düşen ve bu yolda akıttığı zehirli tohumundan yetiştirdiği ağacına dal budak veren Şeyh Esat, bu ağacının zehirli meyvesini huzuru adaletinizde nasıl yemelidir ve etrafına topladığı şu maznunlara olan borcunu nasıl ödemelidir. Bugün bile birisine maaş tahsis etmek, vaizlik, imamlık, hatiplik, tevcih etmek ve her birisine ilmî bir paye vermek suretile bünyesinde yaşatan ve mazinin mülevvesatını atarak millete eyi bir istikbal hazırlayan genç Cumhuriyet Hükûmetine karşı şu hocaların hareketini nankörlükten başka bir kelime ile ifade edemiyeceğim. Fiilde azim olmaktan ibaret olan maznunlardan Şeyh Esat ve oğlu Memet Ali ve Laz İbrahim ve imam İlyas ve Rıfatoğlu Mutaf Süleyman ve Hatip Cemal ve Hoca Laz Memet Ali ve Manifaturacı Osman ve Bacanağı Murat Mustafa ve Ragıp B. ve Hoca Hakkı ve Hafız Ahmet ve Katmerci Hasan Hüseyinoğlu Memet Lütfi dedenin Halil ve Fırıncı Mustafa oğlu Ahmet, Tarakçı Hüseyinoğlu İbrahim Etem ve Çulha Memet Çavuş ve Kurabiyeci Ahmetoğlu Hacı Hasan, Hoca Esat ve Laz İbrahimle sıkı teması olduğu ve Manisa ile köşk arasında muhabereyi temin ettiği ve Nalıncı Hasanın üzerinde çıkan ve Talât imzasını  taşıyan mektuptan Nalıncı Hasanla teması olduğu anlaşılan Terzi Talât ve Saatçi Hüseyin ve Nalıncı Hasan tarafından Giritli Memedin şeyhi olduğu söylenen ve maktul GiritIi Memedin üzerinde Ahmet Muhtar imzalı muskası çıkan ve Alaşehirden Manisa’ya geldiğinde uzun müddet Mehdinin evinde müsafir kaldığı anlaşılan Alaşehir Şeyhi Ahmet Muhtar ve yine Şeyh Esat ve Laz İbrahimle teması olduğu ve bunların siyasi maksatlarının husulüne çalışdığı Laz İbrahimin Menemen’e gelirken kendisine yazdığı şayanı dikkat mektupla ve şehadetle anlaşılan Manisa’nın Rahmanlı Köyünden Hacı Hafız Ali Osman ve Akhisar Şeyhi Hacı Halit Ef. oğlu Hacı Hüseyin Fehminin kendisine yazdığı mektuptan teşkilâta dahil olduğu anlaşılan Şeyh Hacı Hilminin hareketleri Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesine ve diğer maznunlar olup yalnız tarikatlara mensubiyetleri anlaşılan Manisadan Hasanoğlu Ayan Mehmet, Kara Ahmetoğlu Ali, Memetoğıu Ali, Ak Memetoğlu Memet, Ahmetoğlu Halil, Kırlı oğullarından Mustafa oğlu Memet,  Bektaşi Bekir Mahallesinden Hatuniye Camii Müezzini Hasanoğlu Hasan, Muradiye Köyünden Aslanoğlu Şaban, Çerkes Köyünden Ömeroğlu Ahmet ve Horos Köyünden Sadettinoğlu Nurettin, Muslihoğlu Halit, Horoz Köyünden ibrahimoğlu Mustafa ve Horos Köyünden Mustafaoğlu Sadi ve ayni köyden Abidinoğlu Tahsin ve aynı köyden Yasinoğlu Küçük Osman ve aynı köyden Zenoğlu Hasan ve ayni köyden Ahmetoğlu İbrahim ve ayni köyden Necipoğlu Mevlut ve Ragıpoğlu Osman ve Muhtaroğlu Haşim ve Muhittinoğlu Ali Koç ve Midillili Hasanoğlu Ahmet ve Yakupoğlu Ali ve Salâhattlnoğlu Naşidin tekâya ve zevayanın seddine dair olan kanuna muhalefetle tarikata intisap ederek şeyhlik, müritlik, halifelik yaptıkları şehadet, evlerinde zuhur eden vesaik ve ikrarlan ve zabıt varakaları münderecatile anlaşılmış olduğundan bunların hareketi de mezkûr kanunun birinci maddesinin ikinci fıkrasına uygundur. Hepsinin yaşları nazara alınarak mezkûr maddelere tevfikan cezalarının tayinini talep ederim efendim.

24.1.1931

Divanı Harbı Örfî
Müddeiumumi M.
A. Fuat


KUBİLAY OLAYI... 
Divanı Harp Kararnamesi
25 Ocak 1931
Yargılama 25 Ocak 1931'de Divanı Harp Kararnamesi'nin açıklanmasıyla sona erdi.
 
105 sanıktan 37’si için ölüm cezası verildi. 6’sının ölüm cezası yaş haddi nedeniyle 24 yıl “idama bedel hapis cezası”na çevrildi. Diğer sanıklardan 20’sine bir yıl, 14’üne üç yıl, 6’sına 15 yıl, birine 12,5 yıl hapis cezası verildi, 27 sanık beraat etti.
Kararda sanıkların, "Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununu tagyire cebren teşebbüs ettikleri ve bunlara müzaherette bulundukları ve Mehdi Mehmedin Mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında Hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin seddinden sonra ayini tarikat icra ettikleri" belirtildi.


Kubilay Olayı'na ilişkin Divanı Harp Kararnamesi şöyle:
(25 Ocak 1931)
T.C.
Menemen
Divanı Harbi Örfi
Riyaseti

Umumî 4

Divanı Harp Kararnamesi

Müddei Umumiliğin iddianamesi ve evrakı dava serapa okunduktan sonra icabı tezekkür olundukta:

Türkiye Cumhuriyeti teşklâtı esasiye kanununu tagyire cebren teşebbüs ettikleri ve bunlara müzaherette bulundukları ve Mehdi Mehmedin Mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında Hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin seddinden sonra ayini tarikat icra ettikleri iddiasile maznunu aleyhim (Erbllli olup İstanbulda Erenköyünde mukim 1259 doğumlu Sait Oğlu Esat ve aslen Erbilli olup İstanbulda Erenköyünde mukim 1291 doğumlu Esat oğlu Mehmet Ali; aslen Rizenin Karadere nahiyesinden olup İstanbulda Beykozda Mektep sokağında 7 numaralı hanede mukim mütekait tabur imamı 300 doğumlu Salih oğlu Laz İbrahim Hoca; ve Manisanın Hacı Yahya Mahallesinde mukim 38 yaşında Refet oğlu Süleyman (Matuf); Manisanın Çarşı mahallesinde mukim 298 doğumlu Hüseyin oğlu Manifaturacı Osman; Manisanın Ebe kuyu mahallesinden 329 doğumlu Ali oğlu Hasan; Manisanın Aktar Hoca mahallesinden bekar 326 doğumlu Mustafaoğlu Nalıncı Hasan; ve Manisanın Narlıca mahallesinden 318 doğumlu Emrullah oğlu Mehmet Emin; Manisanın Keçili köyünden olup halen Manisanın Aktarhoca mahallesinde mukim çobanlıkla müşteğil 325 doğumlu Çakır oğullarından Mustafaoğlu Ramazan; Manisanın Lalapaşa mahallesinde mukim 305 doğumlu çırak Mustafaoğlu Mustafa; Manisanın Karakuyu mahallesinde mukim 26 yaşında Hacı Ahmetoğlu terzi Talat; Manisanın Lalapaşa mahallesinde mukim 314 doğumlu Hafız Memetoğlu su yolcusu Topçu Hüseyin; Manisanın Lalapaşa mahallesinden 311 doğumlu İbrahimoğlu Tatlıcı Mutaf Hüseyin; Manisanın Arabalan mahallesinden 307 doğumlu Hüseyinoğlu Eskici Hüseyin Ali; Manisanın Lalapaşa mahallesınden 292 doğumlu Himmetoğlu Süleyman; Manisanın Hacıyahya mahallesinden 276 doğumlu Hacı Ömeroğlu Şeyh Hakkı; Manisadan 290 doğumlu Hüseyinoğlu Hafız Cemal; Manisanın Karakuyu mahallesinde mukim 287 doğumlu tabur imamı Ali oğlu Hoca İlyas; ve aslan Giritli olup Manisada mukim 287 doğumlu Hüseyinoğlu Hoca Hilmi; Manisanın İbrahimçelebl mahallesinden 297 doğumlu Hacı Ali paşa zade Ragıp: İzmirde Selimiye mahallesinde mukim aslen Rlzeli 1280 doğumlu Hüseyinoğlu Memet Ali Hoca; Manisanın Molla Şaban mahallesinden 300 doğumlu Haliloğlu Şeyh Hafız Ahmet; aslen Alaşehirli olup 60 yaşında Memet Sadıkoğlu Şeyh Ahmet Muhtar; Manisanın Paşa köyünden 317 doğumlu Kahya Ahmetoğlu İsmail; Menemenin Bozalan karyesinden 35 yaşında Çakıroğlu Koca Mustafa; Menemenin Bozalan karyesinden 286 doğumlu Hasanoğlu Hacı İsmail; Menemenin Bozalan karyesinden 323 doğumlu Hacı İsmailoğlu Hüseyin; Manisanın Görece karyesinden 305 doğumlu Mustafa oğlu Abdülkerim; Rumeli muhacirlerinden Menemende mukim 298 doğumlu Veli oğlu Ramiz; aslen Çıtak köyünden olup Menemende mukim 294 doğumlu Hacı Mustafa oğlu Molla Süleyman; Menemende mukim belediye arabacısı 310 doğumlu Yahya oğlu Hüseyin; Menemende mukim 48 yaşında Alioğlu Acem Haydar; aslen Selânikli olup Menemenin Camiikebir mahallesinde mukim 300 doğumlu Memetoğlu Çingene Ali; Aslen Harputlu olup Menemenin Pazarbaşı mahallesinde mukim 279 doğumlu Ömeroğlu Memet; Menemenin Gaybi mahallesinde mukim 313 doğumlu Hayimoğlu Jozef; Menemende mukim 47 yaşında Ali Osmanoğlu Şımbıllı Memet; Menemenln Ağahızır mahallesinden 302 doğumlu Ali Mazlumoğlu gözlüklü Memet Ali; Rumeli muhacırlarından Menemende mukim 23 yaşında Yusufoğlu Arnavut Kamil; Aslen Yanyalı olup Menemenin Ulucami civarında mukim Manisa Vilayet vaizi 295 doğumlu Memet Alioğlu Hoca Saffet; Menemenın Hamidiye mahallesinden 307 doğumlu Hüseyin oğlu Rasim; Menemenin Kasımpaşa Mahallesinden Boşnak muhacırlarından 314 doğumlu Selimoğlu Abbas; Manisanın Lalapaşa mahallesinde mukim 299 doğumlu İbrahimoğlu İsmail; Manisanın Hamidiye mahallesinde mukim 287 doğumlu İdrisoğlu bıçakçı Mustafa; Manisanın Çarşı mahallesinden 314 doğumlu Süleymanoğlu Murat Mustafa; Manisanın Paşaköyünde mukim 319 doğumlu Memetoğlu Abdurrahman; Manisanın İlyaskebir mahallesinden 310 doğumlu Ak Memetoğlu Memet; Manisanın Hacıyahya mahallesinden 312 doğumlu Mustafaoğlu furuncu Ahmet; Manisanın Narlıca mahallesinden Ası Mehmet Eminin anası 55 yaşında Emrullah Hoca karısı Hasibe; Manisada mukim Ası Mehmet Eminin kız kardeşi keçeci Süleyman karısı 314 doğumlu Emrullah kızı Halide namı diğeri Fatma; Manisanın Narlıca mahallesinden Ası Memet Eminin Karısı 322 doğumlu Ramazan kızı Emine; Manisanın Aktarhoca mahallesinde Simsar Kâtibi 315 doğumlu Hafız Alioğlu Mustafa; Manisanın Paşa köyünden posta sürücüsü Ası maktul Mehdinin bacanağı 516 doğumlu Memetoğlu Ahmet; Manisanın Paşa köyünden Ası ve maktul Mehdinin kayınvaldesl 60 yaşında Osman karısı Rukiye; Manisanın Lalapaşa mahallesinden 304 doğumlu çoban Kara Ahmet oğlu Ali; Manisanın Lalapaşa mahallesinde 297 doğumlu lüle Memet oğlu Ali; Bozalanda mukim muhtar 301 doğumlu Ahmet oğlu Mustafa; Bozalan Heyeti ihtiyariyesi âzasından 309 doğumlu Mustafa oğlu Mustafa; Bozalan Heyeti ihtiyariye âzasından 320 doğumlu Mehmet oğlu İsmail Bozalan Heyeti ihtiyariyesinde 315 doğumlu Mehmet oğlu İbrahim; Manisanın Nalıca mahallesinden keçeci Hüseyinoğlu Süleyman (305); Bozalan Heyeti ihtiyariyesinden 309 doğumlu Haliloğlu Hasan; Bozalanlı 309 doğumlu kır bekçisi Ahmetoğlu Hüseyin; Bozalanlı 306 doğumlu hacı İsmailoğlu Hasan; Manisanın Lala mahallesinden 311 doğumlu Tarakçı Hüseyin oğlu İbrahim Etem; Manisanın Paşa köyünden aslen Üsküplü 315 doğumlu Koca Hasanoğlu Hüseyin; Manisanın Paşa köyünden 317 doğumlu Ramazanoğlu arabacı Bekir; Manisanın Paşa köyünden 320 doğumlu Şerif Ahmetoğlu Eyyup; Bozalan kariyesinden 30 yaşında Osman oğlu Hasan; Bozalan kariyesinden 317 doğumlu Memetoğlu Ahmet; Bozalan kariyesinden 51 yaşında Hüseyinoğlu İbrahim; Manisanın Lala paşa mahallesinde 301 doğumlu Ahmetoğlu Hacı Hasan (Kurabiyeci); Manisanın Lala paşa mahallesinden 313 doğumlu Hüseyinoğlu Ayan Mehmet; Bozalan karyesinden 297 doğumlu Hacı Ali oğlu Mustafa; Manisanın Tevfikiye mahallesinde 317 doğumlu Lütfullahoğlu Halil; Manisanın Tevfikiye mahallesinden 305 doğumlu Hasanoğlu Katmerci Mehmet; Manisanın Horoz köyünden 50 yaşında Ahmetoğlu İbrahim; Manisanın Horoz köyünden 305 doğumlu Mustafa oğlu Sadi; Manisanın Horoz köyünden 313 doğumlu Abdinoğlu Tahsin; Manisanın Horoz köyünden 66 yaşında Zenne oğlu Hasan; Manisanın Lalapaşa mahallesinden 304 doğumlu Çulhacı Ahmetoğlu Memet Çavuş; Manisanın Horoz köyünden 36 yaşında Sadettinoğlu Nurettin; Manisanın Horoz köyünden 282 doğumlu Aslan oğlu Şaban; Manisanın Horoz köyünden 299 doğumlu Ömeroğlu Ahmet; Manisanın Horoz köyünden 294 doğumlu Muslihoğlu Halit; Horoz köyünden 313 doğumlu Neciboğlu Mevlüt; Horoz köyünden 287 doğumlu Ragıboğlu Osman; Horoz köyünden 80 yaşında Muhtaroğlu Haşim; Horoz köyünden 55 yaşında Muhittinoğlu Ali Koç; Horoz köyünden 298 doğumlu Hasanoğlu Ahmet; Horoz köyünden 58 yaşında Yakuboğlu Ali; Horoz köyünden 313 doğumlu Selâhattinoğlu Naşit; Manisanın Rahmanlı köyünden 293 doğumlu Abdullahoğlu Hacı Hafız Ali Osman; Horoz köyünden 52 yaşında İbrahimoğlu Mustafa; Horoz köyünden 315 doğumlu Yasinoğlu Osman; Manisanın Kasımpaşa mahallesinden 305 doğumlu Raşitoğlu İbrahim; Bozalan köyünden 35 yaşında Hasan karısı Halil kızı Fatma; Manisanın Paşa köyünden Slmavlı 292 doğumlu Salihoğlu Osman; Menemende mukim 300 doğumlu Mazlumaki oğlu Giritli Ali; aslen Bozköylü olup Menemende mukim 35 yaşında Kerimoğlu İbrahim; Menemende mukim 313 doğumlu İbrahimoğlu İsmail; Menemende mukim cami müezzini 299 doğumlu Abdullahoğlu Hafız Berber Ahmet; Manisanın Lalapaşa mahallesinden 306 doğumlu Ahmetoğlu Halil; Manisalı 317 doğumlu Ahmetoğlu Saatçi Hüseyin Mazlum; Manisanın Gülhane mahallesinden 298 doğumlu Mustafa oğlu Memet; Manisada mukim 308 doğumlu Hasanoğlu Hasan;)

Haklarında alenen icra kılınan muhakeme neticesinde maznunlardan Nalıncı Hasan; Emrullahoğlu Memet; Giritli Küçük Hasan; Çoban Ramazan; Kahveci Çırağı Mustafa; Terzi Talat; Topçu Hüseyin; Tatlıcı Mutaf Hüseyin; Eskici Hüseyin Ali; Keçeli köylü Himmetoğlu Süleyman nam şahısların Menemen hadisesinin tarih vukuu olan 23-XlI-930 tarihine tekaddüm eden günlerde çırak Mustafanın kahvehanesinde ve tatlıcı Hüseyinin hanesinde müteaddit içtimalar yaparak mehdilik ilânı suretile Türkiye Cumhuriyeti teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs için müzakereler icra ve kararlar lttihaz eyledikleri ve bunlardan Ali oğlu Hasan; nalıncı Hasan; Mehmet Emin çakır Ramazanın diğer maktul üç arkadaşlarile birlikte harekete geçerek Menemen hadisesini meydana getirdikleri, bunlardan Alioğlu Hasan, nalıncı Hasan, Mehmet Eminin vak’anın sureti ceryanını hikâye sadedindeki ihbaratı ve diğer maznunların bu ihbarata kısmen müeyyet ifadatı delaleterile sabit olmasına;

2. Ve Paşa köyünden Kâhya Ahmet oğlu İsmailin mehdilik iddiasile harekete geçen isimleri malum yedi kişiyi evine kabul ve bunları iki gün iaşe ve ibate ederek ve fikirlerine, müzakerelerine ve kararlarına iltihak ve bu suretle merkumunun teşkilâtı esasiye kanununun tagyire cebren teşebbüs filme iştirak eylediği maznunlardan Alioğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Mehmet Emin, çoban Ramazanın, mavaka’a mutabakatına kanaati kâmille hasıl olan mazbut beyanatile tezahür eylemesine;

3. Bezalandan Koca Mustafa, Hacı İsmail, Hacı İsmail oğlu Hüseyin Göriceli Abdülkerimin Mehdilik davasile meydana çıkan Derviş Mehmet ve rüfekasını köylerine vürutlarında istikbal ve ikametlerine müstakil bir ev tahsis ettikleri ve köyde kaldıkları on beş gün müddet içinde kendilerini iaşe eyledikleri ve mehdinin emri üzerine sakin ve asude bir yer olmak üzre intihap olunan kır mahallinde kulübe inşa eyledikleri ve burada da merkumunu iaşe ettikleri ve şu suretle merkumunun mehdilik bahanesile teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek filine iltihak ve iştirak ettikleri ismi yukarıda geçen üç asinin ihbaratı ve kendilerinin bu ihbaratı müeyyit ve müevvel ikrarları ve diğer fiillerden maznun Bozalan köylülerinin sureti beyanatile nümayan bulunmasına;

4. Ve Cuma’ibaIâlı Ramizin asilerin Menemene girişini müteakip kendilerine rehberlik ederek mahallatı birlikte dolaştığı ve şu suretle altı asinin teşkilâtı esasiye kanununu ilgaya cebren teşebbüs etmek fikrine iştirak eylediği kendisinin ikrarı ve şahitlerin şehadetile anlaşılmış ve her ne kadar merkum asilerin arkasından hareketlerini kontrol edip neticeyi Hükûmete haber vermek üzere dolaştığını müdafaaten ityan eylemekte ise de merkumun altı asi ile birlikte dolaştığı esnada hareketı isyaniye esasen Hükümetçe haber alınarak tenkil tedbirlerine tevessül edilmiş ve bu cihette merkum Ramizin malûmu bulunmuş olması itibarile müdafaatı vakıa şayanı kabul görülmemiş olmasına;

5. Ve Çıtaklı Molla Süleymanın altı asinin Menemende icrayı faaliyet ettikleri sırada daima yanlarında bulunmak ve hatta bir aralık asilerden biri ile reis Mehdi Memede sigara ikram eylemek ve arabacı Hüseyinin isimleri malûm asileri belediye meydanına bayraklarını dikmek için lâzım gelen çukuru kazmak ve hazırlamak ve çingene Memetoğlu Ali, Harputlu Ömeroğlu Memet, Hayimoğlu Jozef, Şımpıllı Ali Osmanoğlu Memedin Mehdi ve arkadaşları belediye meydanında zikir ve tekbirlerle meşgul oldukları sırada yanlarına gelen Jandarma Yzb. Fahri Ef. nin asilerin reisile konuşup ayrılmasını zabıta amirinin asilerin kuvveti karşısında ricata mecbur kaldığı şeklinde kabul ederek bu hareketi alkışlayarak asilerin hareketi isyaniyelerini idameye teşvik eylemek ve Arnavut Yusuf oğlu Kâmilin, Kubilay Beyin şehadetini müteakip başını dlreğe bağlamak için asiler Reisi Mehdiye kendi arzusile ip vermek ve hareketi isyaniyenin müddeti devamınca asilerin yanında emirlerine âmade bir halde ahzı mevki etmek ve Kerim oğlu İbrahimin, asilerin tedibi için mahalli vak’aya asker geldiği sırada kaçışmak isteyen halka hitaben (kaçmayınız bunlar evliyadır kurşun işlemiyor) demek; ve Selimoğlu Boşnak Abasın altı asinin belediye meydanında icrayı habaset ettikleri sırada bunlardan Mehdi Mehmedin silâh atmasını müteakip mahallat arasında silâh atarak halkı bu harekatı isyaniyeye teşvik etmek suretlerile altı asinin teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs filme iltihak ve iştirak eyledikleri dinlenen şahitlerin ifadatı mesbukası ve kendilerinin bu şehadatı müeyyet ve müevvel ikrarları delaletlerile tahakkuk eylemesine;

6. Erbilli Şeyh Esat, oğlu Mehmet Ali, Laz İbrahim Hoca, mutaf Süleyman, manifaturacı Osmanın nakşilik tarikatını neşir ve tamim için faaliyete geçerek ve muhtelif yerlerde halifelik müritlik namı altında hafi bir teşkilât yaparak bir çok kimseleri bu teşkilâta idhal ederek faaliyetlerinin hududunu tevsi ve bu meyanda Mehdinin arkadaşlarından nalıncı Hasanı tarikatlarına intisap ettirdikleri ve merkumu Menemen hadisesinden 15 - 20 gün evvel Erenköyünde Şeyh Esadın evine celp ve orada 13 gün alıkoydukları ve bu müddet zarfında merkuma dervişlik ve mehdilik hakkında zabıtnamede bertafsil yazılı olduğu veçhile telkinatta bulundukları ve şu suretle Mehdi ve arkadaşlarını nalıncı Hasan vasıtasile teşkilâtı esasiye kanununu tagyire cebren teşebbüs etmek fiiline azmettirdikleri nalıncı Hasanın ifadatı ve Şeyh Esadın ve oğlu Memet Ali ve Laz İbrahimin bu ifadatı müeyyit ikrar ve itirafları ve Şeyh Esadın evini aranmasında zuhur eden mektuplar münderecatı delaletlerile tebeyyün eylemesine;

7. Hafız Cemal, İlyas Hoca, Ali Paşa zade Ragıp, Laz Mehmet Ali Hocanın Laz İbrahim vasıtasile şeyh Esattan telâkki ettikleri emirler ve talimat dairesinde muhtelif zamanlarda ve muhtelif yerlerde nakşilik tarikatinin intişar ve tamimi için vaızlarile ve propagandalarile Mehdi ve arkadaşlarında nakşilik ve mehdilik fikirlerinin ve binnetice cürüm ikaı kararının uyanmasına ve canlanmasına sebebiyet verdikleri ve şu suretle asilerin teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek fi’line azmettirdikleri Memet Eminin ifadatı sarihası ve Laz İbrahimle diğer asilerin bu ifadatı müeyyit beyanatın delaletlerile teayyün eylemiş olmasına;

8. Manisadan şeyh Hafız Ahmedin Mehdi Memet ve Memet Emini mehdiliğe teşvik ve hatta derviş Memede mehdilik hareketinde muavenetini de esirgemeyeceğini beyan etmek suretile merkumu mehdilik ilânı zımnında teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek filine azmettirdiği Memet Eminin ifadatı mazbutasile sabit idüğüne;

9. Şeyh Ahmet Muhtarın nakşi tarikatına intisap ettirdiği ve eline kendi imzasını muhtevi muska vermek ve mehdilik hakkında merkuma telkinatı mütemadiyede bulunmak suretile Mehdi Memedi keza teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek filine azmettirdiği Memet Eminin beyanatı ve Mehdinin üzerinde Ahmet Muhtar imzalı muskanın zuhuru (ve Ahmet Muhtarın vak’aya takaddüm eden tarihlerde mehdinin evinde üç ay misafireten kaldığının subut bulması) delâetlerile anlaşılmış bulunmasına;

10. Manisada mukim Giritli İbrahimoğlu İsmailin asilere silah ve mühimmat tedarik ve ita eylediği ve kendilerile beraber gitmeğe talip ve azim olduğu kezalik asilerin ifadatı mazbuta ve kendisinin müevvel ikrarile teayyün eylemesine binaen bunlardan nalıncı Hasan; Giritli Alioğlu Hasan; Manisalı Emrullah oğlu Mehmet Emin; Çoban Ramazan; tatlıcı Hüseyin; kahveci Mustafa; terzi Talat; topçu Hüseyin; eskici Hüseyin Ali; keçeli Himmetoğlu Süleyman çavuş; Kâhya Ahmetoğlu İsmail; koca Mustafa Hacı İsmail; Hacı İsmailoğlu Hüseyin Abdülkerim; Velioğlu Ramiz; Çıtaklı Molla Süleyman; Yahyaoğlu Hüseyin; Çingene Mehmetoğlu Ali; Harputlu Ömeroğlu Mehmet; Hayım oğlu Jozef; Şımbıllı Mehmet; Arnavut Kâmil; boşnak Abbas Kerim oğlu İbrahim; Manisadan Giritli İbrahimoğlu İsmail; Türk ceza kanununun 64 üncü maddesi delaletile 146 ncı maddesinin birinci fıkrasına ve Laz İbrahim Mustafa Süleyman Hüseyinoğlu Osman; Hüseyinoğlu hafız Cemal; tabur imamı İlyas; hacı Ali; hacı Ali paşa zade Ragıp; şeyh hafız Ahmet; şeyh Ahmet Muhtar; Mehmet Ali hoca; şeyh Esat; ve O. Mehmet; Alinin 64 üncü maddenin 2 nci fıkrası delaletile 146 ncı maddenin birinci fıkrasına tevfikan idamlarına; ancak bunlardan Ali O. Hasanın hini ikai fiilde 15 yaşını bitirerek 18 ini ikmal eylemediği evrak meyanındaki hüviyet cüzdanın tetkikinden nümayan olmasına mebni 55 inci maddenin 1 inci fıkrasına tevfikan hakkındaki idam cezasına mukabil 15 sene ağır hapis cezasile icrayi mücazatına ve nalıncı Hasanın cürüm işlediği sırada 18 yaşını bitirip 21 yaşını ikmal etmediği keza evrak meyanındaki hüviyet cüzdanının tetkikinden anlaşılmasına binaen 56 ncı maddenin fıkrai mahsusasına tevfikan hakkındaki idam cezasına bedel 24 sene ağır hapis cezasile tecziyesine ve çakır Ramazanın kezalik hini ikai fiilde 21 yaşını ikmal eylemediği anlaşılmakla hakkındaki idam cezasına bedel merkumunda 56 ncı maddenin fıkrai mahsusasına tevfikan 24 sene ağır hapis cezasile icrayi mahkûmiyetine ve Harputlu Mehmet ve İzmirde muklim Rizeli Hoca Mehmet Ali ve Şeyh Esadın cürmün vukuu ve hüküm zamanında 65 yaşını bitirmiş oldukları evrak meyanında mevcut hüviyet cüzdanı ve müzekkerei cevabiyeler münderecatile anlaşıldığında haklarındaki idam cezasına bedel 56 ncı maddenin fıkrai mahsusası hükmünce 24 der sene ağır hapis cezasile tecziyelerine;

11. Süleymanoğlu Murat Mustafa, Kara Ahmetoğlu Ali, Hasanoğlu Ayan Memet, Paşa köyünden Memetoğlu Abdurrahman; Hoca Hasanoğlu Hüseyin, Ramazanoğlu Bekir, Şerif Ahmetoğlu Eyyup; Bozalanda Hacı İsmailoğlu Hasan, Muhtar Ahmetoğlu Mustafa, aza Memetoğlu İsmail; aza Memetoğlu İbrahim; aza Haliloğlu Hasan; Bekçi Ahmet Hüseyinin Mehdi ve arkadaşlarından mehdilik zımnında teşkilâtı esasiye kanununun tağyire cebren teşebbüslerini bildikleri halde zamanında sui niyetle Hükümete haber vermedikleri tahkikatı cariye ile tehakkuk eylemiş bulunmasına binaen merkumunun cümlesinin Türk ceza kanununun 151 inci maddesinin birinci fikrasına tevfikan üçer sene; ve Paşa köyünden Memetoğlu Ahmet, Sirnavlı Salihoğlu Osman, Bozalandan Ahmetoğlu Memet, Osmanoğlu Hasan, Hüseyinoğlu İbrahim, Ak Memetoğlu Memet, Simsar kâtibi Mustafa, Lüle Memetoğlu Ali, Tarakçı Hüseyinoğlu İbrahim Ethem, Kurabiyeci Hacı Hasanın mehdi ve arkadaşlarının hareketi isyankârilerine muttali oldukları halde sui niyetle Hükümete ihbarı madde eylemedikleri tahkikatı mevcude ile anlaşıldığından cümlesinin Türk ceza kanununun 151 inci maddesinin birinci fıkrasına tevfikan birer sene müddetle hapislerine;

12. Horoz köyünden Selâhattinoğlu Naşit, Yakuboğlu Ali, Muhittinoğlu Ali Koç, Hasanoğlu Ahmet, Neciboğlu Mevlut, Ragıboğlu Osman, Mümtazoğlu Haşimin dini alet ittihaz ederek halkı devletin emniyetini ihlâl edebilecek harekete teşvik eyledikleri sureti cereyanı muhakeme ve vak’aya takaddüm eden zamanlarda Şeyh Esadı müçtemian ziyaret ederek nezdinde kalmış bulunmaları ekseri zamanlar Horoz köyünde Laz İbrahimle toplanarak zikrile meşgul olarak Hükümet aleyhinde gizli içtimalar yaptığı anlaşıldığından hareketlerine muvafık olan Türk ceza kanununun 163 üncü maddesinin birinci fıkrasma tevfikan ve takdiren onbeşer sene ağır hapis cezasile icrayı mücazatlarına ve bunlardan Mümtazoğlu Haşimin hihi ikaı fiilde ve hüküm zamanında 65 yaşını ikmal ettiği anlaşıldığından 56 ncı maddenin fıkrai mahsusası veçhile altıda birinin bittenzil on iki sene altı ay ağır hapsine;

13. Manisadan Şeyh Hacı Hilmi, Horoz köyünden Ömeroğlu Ahmet, Ahmetoğlu İbrahim, Mustafaoğlu Sadi, Zenooğlu Hasan, Aslanoğlu Şaban, Muslihoğlu Halit, İbrahimoğlu Mustafa, Abdinoğlu Tahsin, Yasimoğlu Osman, tekkelerin seddine dair olan kanunun meriyetinden sonra ayini tarikat icra ve nakşi tarikatına alt hizmetleri ifa eyledikleri cari muhakematla anlaşıldığından 677 numaralı kanunun birinci maddesine tevfikan birer sene hapislerine ve Rahmanlı köyünden Hacı Hafız Ali Osmaınn ayni ef’ali irtlkâpla fazla olarak daha faal bulunması sabebi şiddet addile ayni madde ahkâmına tevfikan üç sene hapsine;

14. Hoca Saffet, Menemenli Rasim, Bozalandan Mustafa oğlu Mustafa; Bozalandan Hacı Ali oğlu Mustafa; tütüncü Haydar, gözlüklü Mehmet Ali, Naşitoğlu İbrahim, Mazlumaki oğlu Ali, İbrahimoğlu İsmail; berber Hafız Ahmet, Manisalı Hüseyinoğlu Süleyman; firıncı Mustafa oğlu Ahmet, Lutfullahoğlu Halil; Ahmetoğlu Hüseyin mazlum; Hasanoğlu Katmercl Memet; tütüncü Hasanoğlu Hasan; Manisadan Ahmetoğlu Halil; Mustafaoğlu Memet; bıçakçı İdrisoğlu Mustafa; Çulha Ahmet oğlu Mehmet çavuş; Horoz köylü Nurettin; Hacı Ömer oğlu Hoca Hakkı, Mehmet Eminin anası Hasibe; Rukiye; kız Kardeşi Halide Fatma; karısı Emine; Bozalanın; Fatmanın mabehüzahrı olan ef’ali işledikleri hakkında temini kanaata kafi delil mevcut olmadığından bunların da beraetlerine ve ağır hapisle tecziye edilenlerin mahkûmiyetleri müddetince mahcuriyet halinde kalmalarına ve hapis ile ağır hapse mahkûm edilenlerin müddeti mahkûmiyetlerinin Hükümetçe tensip edilecek hapisanelerde ikmaline ve mahkûm edilen maznunların suçları işlemediklerine dair olan müdafaalarile Müddei Umuminin karara muhalif iddiası tahkikatın sureti cereyanına ve muhakemeye nazaran gayrı varit görüldüğünden redlerine ittifakla karar verilerek tefhim kılındı. 25.1.931
 
  Örfi Divanıharp Reisi
Mirliva
Mustafa Âza
Miralay
Ata Âza
Miralay
Demir
Âza
Kaymakam
Ziya  Âza
Kaymakam
Baha



KUBİLAY OLAYI... 
Kararların TBMM'ye sevki...
31 Ocak 1931
Yargılama sonunda verilen kararlar, Başbakanlık tarafından 31 Ocak 1931 tarihinde TBMM'ye sunuldu.
 

 
Kubilay Olayı'nın kararlarına ilişkin Başbakanlık yazısı ile diğer belgeler şöyle:
(31 Ocak 1931)
T.C.
Başvekâlet
Muamelât Müdürlüğü 31.1.931
Sayı: 6/341

T. B. M. M. Yüksek Reisliğine
Menemen hadisesini ika ve teşkilâtı esasiye kanununu cebren tağyire teşebbüs edenler hakkında Menemen Divanı Harbi Örfisince  verilen karara dair M. M. Vekâletinden yazılan 31.1.931 tarih ve 2061 numaralı tezkerenin sureti merbutatı ile birlikte leffen takdim kılınmıştır. İdam mahkûmları hakkında teşkilâtı esasiye kanununa tevfikan Meclisi Alice ittihaz buyrulacak kararın iş’arına müsaade buyrulmasını rica ederim efendim.

Başvekil
İsmet




Yüksek Başvekâlete

1. Menemen hadisei isyaniyesini tertip ve ihzar ve teşvik ederek ve bu suçu işlemeğe azmettirerek Türkiye Cumhuriyeti teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmekten maznun olan eşhastan isimleri merbut listede yazılı (37) şahsın aledderecat müsellehan harekete geçerek ve mehdilik ilân ederek Menemen hadisesini doğrudan doğruya beraber işlemek ve azmettirmek suretlerile teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs eyledikleri sabit olduğundan hareketlerine tevafuk eden Türk ceza kanununun 64 üncü maddesinin birinci ve ikinci fikraları delâletile 146 ıncı maddesine tevfikan idamlarına ve ancak içlerinden altısının yaşları dolayısile mezkûr kanunun 55 ve 56 ncı maddeleri mucibince haklarındaki idam cezalarının 15 ve 24 sene ağır hapis cezasına tahviline.

2. Ve 41 şahsın muttali oldukları isyan hareketini suiniyetle Hükümete ihbar etmemek ve dini alet ittihaz ile halkı devletin emniyetini ihlâl edebilecek harekete teşvik eylemek ve tekkelerin seddine dair olan kanunun mer’iyetinden sonra ayini tarikat icra ve nakşi tarikatine ait hizmetleri ifa etmek suçlarını işlemiş olmalarından dolayı Türk ceza kanununun 151 inci maddesinin birinci fıkrası ve 163 üncü maddesinin birinci fıkrası ve 677 numaralı kanun hükümlerine tevfikan derecatı muhtelifede hapis ve ağır hapis cezalarile mücazatlarına.

3. Ve 27 şahsın beraetlerine dair Menemen Divanı Harbi Örfisinden sadır olan hükümleri havi 25.1.931 tarih ve 4 numaralı karar ve teferruatı leffen arz ve takdim kılınmıştır.

İdam hükümlerinden maadasının tasdiki idarei örfiye âmirinin dairei salâhiyetine dahil olup idam hükümlerinin dahi teşkilâtı esasiye kanununun 26 ncı maddesi mucibince Meclisi Alice tasdiki esbabının istikmal buyurulması maruzdur efendim.

M. M. Vekili
Zekâi

M.M.: Milli Müdafaa Vekaleti




İdamlarına ve Yaşları Dolayısile Haklarındaki İdam Cezasının Ağır Hapse Tahviline Karar Verilenler

Manisadan Kahveci çırağı Mustafa (İdam)
Manlsadan Terzi Talât (İdam)
Manisadan Topçu Hüseyin (İdam)
Manisadan Tatlıcı Mustafa Hüseyin (İdam)
Manisadan Eskici Hüseyin Ali (İdam)
Manisadan Keçeli Köyünden Himmetoğlu Süleyman (İdam)
Manisadan Paşa Köyünden Kâhya Ahmetoğlu İsmail (İdam)
Manisadan Mutaf Süleyman (İdam)
Manisadan Manifaturacı Osman (İdam)
Manisadan Hafız Cemal (İdam)
Manisadan Tabur imamı İlyas Hoca (İdam)
Manlsadan Ali Paşa zade Ragıp Bey (İdam)
Manisadan Şeyh Hafız Ahmet (İdam)
Manisadan Giritli İbrahimoğlu İsmail (İdam)
Menemenden Bozalandan Koca Mustafa (İdam)
Menemenden Bozalandan Hacı İsmail (İdam)
Menemenden Bozalandan Hacı İsmailoğlu Hüseyin (İdam)
Menemenden Bozalandan Göriceli Abdülkerim (İdam)
Menemenden Cum’ai Balâlı Ramiz (İdam)
Menemenden Çıtaklı Molla Süleyman (İdam)
Menemenden Hayimoğlu Jozef (İdam)
Menemenden Şımbıllı Ali Osmanoğlu Memet (İdam)
Menemenden Arnavut Yusufoğlu Kâmil (İdam)
Menemenden Kerimoğlu İbrahim (İdam)
Menemenden Selimoğlu Boşnak Abbas (İdam)
Ala Şehirden Şeyh Ahmet Muhtar (İdam)
                     Esat’ın oğlu Memet Ali (İdam)
Manisa Hastanesi imamlığından mütekait Laz İbrahim Hoca (İdam)
Manisadan Emrullahoğlu Memet  (İdam)
Manisadan Nalıncı Hasan idama bedel (24) sene hapis (20) yaşında
Manisadan Çoban Ramazan idama bedel (24) sene hapis (20) yaşında
Manisadan Giritli Küçük Hasan idama bedel (24) sene hapis (17) yaşında
Menemenden Harputlu Ömeroğlu Memet idama bedel (24) sene hapis (65) i mütecaviz
İzmirden Laz Memet Ali Hoca idama bedel (24) sene hapis (65) i mütecaviz
Erbilli Şeyh Es’at idama bedel (24) sene hapis (65)i mütecaviz
Derecatı Muhtelifede Hapis ve Ağır Hapis Cezalarına Mahkûm Edilenler
Horus köyünden Selâhattin oğlu Naşit
Horus köyünden  Yakupoğlu Ali
Horus köyünden Muhittinoğlu Ali Koç
Horus köyünden Hasanoğlu Ahmet
Horus köyünden Neciboğlu Mevlût
Horus köyünden Ragıboğlu Osman (Onbeşer sene ağır hapis)
Horus köyünden Mümtazoğlu Haşim 65 yaşını mütecaviz olduğundan cezası 12,5 sene ağır hapis
Süleymanoğlu Murat Mustafa
Kara Ahmedoğlu Ali
Hasanoğlu Ayan Memet
Paşaköyünden Memetoğlu Abdurrahman
Hoca Hasanoğlu Hüseyin
Ramazanoğlu Bekir
Şerif Ahmedoğlu Eyyip
Bozalandan Hacı İsmailoğlu Hasan
Muhtar Ahmedoğlu Mustafa
Âza Memetoğlu İsmail
Âza Memetoğlu İbrahim
Âza Haliloğlu Hasan
Bekçi Ahmet Hüseyin
Rahmanlı Köyünden Hacı Hafız Ali (Üçer sene hapis).
Manisadan Şeyh Hacı Hilmi
Horus köyünden Ömeroğlu Ahmet
Ahmedoğlu Ibrahim
Mustafaoğlu Sadi
Zenooğlu Hasan
Arslanoğlu Şaban
Muslihoğlu Halit
İbrahimoğlu Mustafa
Abidinoğlu Tahsin
Yasimoğlu Osman
Paşaköyünden Memetoğlu Ahmet
Simalı Salihoğlu Osman
Bozalandan Ahmedoğlu Memet
Osmanoğlu Hasan
Hüseyinoğlu İbrahim
Ak Memetoğlu Memet
Simsar Kâtibi Mustafa
Lüle Memetoğlu Ali
Darakçi Hüseyinoğlu İbrahim Etem,
Kurabiyeci Hacı Hüseyin (Birer sene hapis).
Beraet Edenler
Menemende mukim Yanyalı Hoca Saffet
Menemenli Rasim
Bozalandan Mustafa oğlu Mustafa
Bozalandan Hacı Ali oğlu Mustafa
Menemenden Tütüncü Haydar
Menemende Gözlüklü Mehmet Ali
Menemende Naşit oğlu İbrahim
Menemende Mazlumaki oğlu Ali
Menemende İbrahim oğlu İsmail
Menemende Berber Hafız Ahmet
Manisalı Hüseyin oğlu Süleyman
Furuncu Mustafa oğlu Ahmet
Lütfullah oğlu Halil
Ahmet oğlu Hüseyin Mazlum
Hasan oğlu Katmerci Mehmet
Tütüncü Hasan oğlu Hüseyin
Ahmet oğlu Halil
Mustafa oğlu Mehmet
Pıçakcı İdris oğlu Mustafa
Çulha Ahmet oğlu Mehmet Çavuş
Horus köylü Nurettin
Hacı Ömer oğlu Hoca Hakkı
Mehmet Emlnin anası Hasibe
Kız kardeşi Halide Fatma
Kız kardeşi Rukie
Karısı Emine
Bozalandan Fatma

T.C.
Menemen
Divanı Harbi Örfi
Riyaseti

Menemen 26.1.930

Umumî 4

Amiri  Örfi ve 2. O. Müfettişliğine

Menemen vakai feciasını faillerile bunlara yardım eden ve kısmen alâkadar olan Manisa, Paşa köy, Bozalan Horoz köy, Eren köy ve Menemen ahalisinden 105 kişinin ilk safha olarak Müddei Umumilik tarafından mahkememize mevdu iddianame ve evrak üzerine icra kılınan aleni muhakeme neticesinde işbu eşhasın tebeyyün eden cürümlerine göre Müddei Umumiliğin son iddianamesile maznunların son müdafaaları dinlenerek ve kısmen tahriri müdafaaları okunarak heyetimizce icabı ledelmüzakere ittifakla verilen kararı mübeyyin kararnamemiz ve müddei umumiliğin son iddianamesi ve safahatı muhakemeyi gösterir zabıtnameler leffen ayrı ayrı arz ve takdim edilmiştir. Olbaptaki teşkilâtı esasiye kanununun maddei mahsusası ahkâmına binaen idam cezalarının Meclisi Millice tasdikine delâlet ve muktezasının ifası hususunda müsaadei Devletlerini arz ve istirham eylerim.

Örfi Divanıharp Reisi
Mirliva
Mustafa

 

KUBİLAY OLAYI... 
TBMM Adalet Komisyonu Raporu ve TBMM kararı...
31 Ocak - 2 Şubat 1931
Ölüm cezalarına ilişkin kararlar, 31 Ocak 1931 günü TBMM Adalet Komisyonunda görüşüldü ve kabul edildi. Adalet Komisyonu Raporu, 2 Şubat 1931 tarihinde Genel Kurul'da ele alındı ve Komisyondan geldiği biçimde kesinleşti.
 
TBMM'nin 611 sayılı kararı, 3 Şubat 1931 tarih ve 1716 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. Ölüm cezaları, aynı gün Menemen'de, Kubilay'ın katledildiği yerde infaz edildi.
  
Kubilay Olayı'na ilişkin TBMM Adalet Komisyonu Raporu ile TBMM'nin 611 sayılı kararı şöyle:

Adliye Encümeni Mazbatası

T.B.M.M.
Adliye Encümeni
Karar No. :22
Esas No. :3/564

Yüksek Reisliğe

Menemende vukua gelen isyan ve irtica hadisesini teşvik, ihzar ve tertip etmek ve bu cürmü işlemiye azmettirerek Teşkilâtı Esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek ve silahla harekete geçerek askerî tenkil kuvveti kumandanı Kubilay Beyi canavarca öldürmek ve diğer eşhası da katletmek fiillerinden maznunen Menemen Divanı Harbi Örfisi tarafından muhakemeleri icra kılınan eşhastan ölüm cezasına mahkûm edilen otuz bir şahıs hakkındaki cezanın Meclisi Alice infazına karar verilmesi zımnında iktiza eden muamelenin ifasına mütedair Milli Müdafaa Vekaleti tezkeresile merbutu Divanı Harp kararı ve muhakeme zabıtnamesi ve müteferri sair evrak Başvekaletin 31.1.1931 tarih ve 6 / 341 numaralı tezkeresile Adliye Encümenine tevdi edilmekle tetkik ve müzakere olundu.

Divanı Harbi Örfi kararile muhakemenin cereyanını gösteren zabıtname münderecatının hulâsasına nazaran; tekkelerin kapatılmasına ve alelumum tarikatlerle şeyhlik ve dervişlik ve müritlik ve saire gibi unvan ve sıfatların kullanılmasının memnuiyeti hakkındaki kanun hükmüne mugayir olarak nakşi tarikatı namı altında ve din perdesi arkasında faaliyette bulunup halkı iğfal ve geniş teşkilât vücuda getirerek halife unvanını verdikleri bir takım eşhas marifetile hususi içtimagâhlarda toplanmak ve halka mev’izelerde bulunarak Cumhuriyet kanunlarının hükümlerini tenkit ve dinsizlikle ittiham ve binnetice Teşkilâtı Esasiye kanununu cebren tağyire teşebbüs gibi fiillere ictisar ve bu faaliyet cümlesinden olarak Giritli Memet namında biri kendisini Mehdi ilan ederek başına topladığı malûmûlesamî eşhas ile Manisadan hareketle Paşaköyü ve Bozalanda esrar içerek ve zikirler ederek günlerce kaldıktan sonra Menemene   muvasalat edip camiden üzeri ayet yazılı bayrağı alarak fiilen isyan yaptıkları ve maksatlarını anlamaya gelen ve dağılmaları hakkında vesayada bulunan Jandarma kumandanının emrini isğa etmiyerek temerrüt ve nihayet tecemmüü dağıtmağa gelen askeri kıtası kumandanı Kubilay Beyi silahla yaralamak ve sonra da bıçakla başını keserek ve kanını içerek ellerindeki bayrağa bağlamak suretile cürüm ika etmekle maznun eşhastan yukarıda yazılı harketlere temas eden Türk ceza kanununun 64 üncü maddesi delâletile 46 ncı maddesine tevfikan ölüm cezasına mahkûm edilen:

1. Manisadan kahveci çırağı Mustafa
2. Manisadan Topçu Hüseyin
3. Manisadan Tatlıcı Mustafa Hüseyin
4. Manisadan Eskici Hüseyin Ali
5. Manisadan Keçeli köyünden Himmetoğlu Süleyman
6. Manisadan Emrullahoğlu Memet
7. Bozalandan Koca Mustafa
8. Bozalandan Hacı İsmail
9. Bozalandan Hacı İsmailoğlu Hüseyin
10. Menemenden Cumal Balâlı Ramiz
11. Menemenden Çıtaklı Molla Süleyman
12. Menemenden Yahyaoğlu Hüseyin
13. Menemenden Çingene Memetoğlu Ali
14. Menemenden Hayimoğlu Jozef
15. Menemenden Şımbıllı Ali Osmanoğlu Memet
16. Menemenden Arnavut Yusufoğlu Kâmil
17. Menemenden Kerimoğlu İbrahim
18. Menemenden Selimoğlu Boşnak Abbas
19. Menemenden Şeyh Esadınoğlu Memet Ali
20. Manisa hastanesi imamlığından mütekait Laz Ibrahim
21. Manisadan Mutaf Süleyman
22. Manisadan Manifaturacı Osman
23. Manisadan Hafız Cemal
24. Manisadan Tabur imamı İlyas Hoca
25. Manisadan Ali Paşaoğlu Ragıp
26. Manisadan Şeyh Hafız Ahmet
27. Alaşehirden Şeyh Ahmet Muhtar
28. Manisadan Giritli İbrahimoğlu İsmail

Haklarındaki ölüm cezasının Encümenimizce tahvil ve tahfifini müstelzim bir sebep görülmemiş olmasına binaen mezkûr cezaların infazı ve ölüm cezasına mahkûm edilen Manisadan terzi Talat ve Paşa köyünden Kâhya Ahmetoğlu İsmailin cezalarını ikişer sene hapis cezasına tahvili madelete muvafık olacağı ve vefatı haber alınan ölüm cezası mahkûmlarından Göreceli Abdülkerim hakkında da tetkikata mahal kalmadığı ittifakla kararlaştırılmış olmakla Teşkilâtı Esasiye kanununun 26 ncı maddesine tevfikan keyfiyet Heyeti Umumiyenin tasvibine arz olunur.
 
  Ad. E. Rs
Manisa
Mustafa Fevzi M. M.
Kocaeli
Selâhattin Kâ.
Balıkesir
Sadık Âza
Antalya
Ahmet Saki
Âza
Ankara
A. İhsan Âza
Balıkesir
Osman Niyazi Âza
Kayseri
Raşit Âza
Manisa
Kemal
Âza
Kocaeli
Ragıp Âza
Zonguldak
Nazif Âza
Mardin
İ. Ferit Âza
Çorum
Münür


Âza
Edirne
H. Hayrı



TBMM'nin 611 sayılı kararı:
 

Menemende Vaki Hadise Faillerinden 28 inin Ölüm Cezasına Çarpılmalarına,
2 sinin Cezalarının Tahviline ve 1 i Hakkında Tetkikata Mahal Kalmadığına Dair

No. : 611

Tekkelerin kapatılmasına ve alelûmum tarikatlerle şeyhlik ve dervişlik ve müritlik vesaire gibi unvan ve sıfatların kullanılmasının memnuiyeti hakkındaki kanun hükmüne mugayir olarak nakşi tarikati namı altında ve din perdesi arkasında faaliyette bulunup halkı iğfal ve geniş teşkilât vücuda getirerek halife unvanını verdikleri bir takım eşhas marifetile hususi içtimagâhlarda toplanmak ve halka mevzilerde bulunarak Cumhuriyet kanunlarının hükümlerini tenkit ve dinsizlikle ittiham ve binnetice Teşkilâtı Esasiye kanununu cebren tağyire teşebbüs gibi fiillere ictisar ve bu faaliyet cümlesinden olarak Giritli Memet namında biri kendisini Mehdi ilan ederek başına topladığı malumülesami eşhas ile Manisadan hareketle Paşa köyü ve Bozalanda esrar içerek ve zikirler ederek günlerce kaldıktan sonra Menemene muvasalat edip camiden üzeri ayet yazılı bayrağı alarak fiilen isyan yaptıkları ve maksatlarını anlamıya gelen ve dağılmaları hakkında vesayada bulunan Jandarma kumandanının emrini isga etmiyerek temerrüt ve nihayet tecemmüü dağıtmıya gelen askeri kıtası kumandanı Kubilay Beyi silahla yaralamak ve sonra da bıçakla başını keserek ve kanını içerek ellerindeki bayrağa bağlamak suretile cürüm ika etmekle maznun eşhastan yukarıda yazılı hareketlere temas eden Türk Ceza kanununun 64 üncü maddesi delâletile 146 ncı maddesine tevfikan ölüm cezasına mahkûm edilen:

1. Manisadan kahveci çırağı Mustafa
2. Manisadan Topçu Hüseyin
3. Manisadan Tatlıcı Mustafa Hüseyin
4. Manisadan Eskici Hüseyin Ali
5. Manisadan Keçeli köyünden Himmetoğlu Süleyman
6. Manisadan Emrullahoğlu Memet
7. Manisadan Mutaf Süleyman
8. Manisadan Manifaturacı Osman
9. Manisadan Hafız Cemal
10. Manisadan Tabur imamı İlyas Hoca
11. Manisadan Ali Paşaoğlu Ragıp
12. Manisadan Şeyh Hafız Ahmet
13. Manisadan Giritli İbrahimoğlu İsmail
14. Manisa hastane imamlığından mütekait Laz İbrahim
15. Alaşehirden Şeyh Ahmet Muhtar
16. Bozalandan Koca Mustafa
17. Bozalandan Hacı İsmail
18. Bozalandan Hacı İsmailoğlu Hüseyin
19. Menemenden Cumai balâlı Ramiz
20. Menemenden Çıtaklı Molla Süleyman
21. Menemenden Yahyaoğlu Hüseyin
22. Menemenden Çingene Memetoğlu Ali
23. Menemenden Hayimoğlu Jozef
24. Menemenden Şımbıllı Ali Osmanoğlu Memet
25. Menemenden Arnavut Yusufoğlu Kâmil
26. Menemenden Kerimoğlu İbrahim
27. Menemenden Salimoğlu Boşnak Abbas
28. Şeyh Esatoğlu Memet Ali

Haklarındaki ölüm cezasının tahvil ve tahfifini müstelzim bir sebep görülememiş olmasına binaen mezkûr cezaların infazına ve ölüm cezasına mahkûm edilen Manisadan Terzi Talât ve Paşaköyünden Kâhya Ahmetoğlu İsmailin cezalarının ikişer sene hapis cezasına tahviline ve vefatı haber alınan ölüm cezası mahkûmlarından Göriceli Abdulkerim hakkında da tetkikata mahal kalmadığına, Umumi Heyetin yirmi beşinci inikadının birinci celsesinde karar verilmiştir.

2 Şubat 1931
 

KUBİLAY OLAYI... 
Anadolu Ajansı'nın haberi...
3 Şubat 1931
İdam cezaları 3 Şubat 1931'de sabaha karşı infaz edildi. Anadolu Ajansı infaz haberini, "İdam hükümleri bu sabah infaz edildi. Mehmet Emin, Şehit Kubilây’ın başının kesildiği yerde kurulan sehpada idam edildi" başlığıyla duyurdu.
 

 
Anadolu Ajansı'nın haberi şöyle:
(3 Şubat 1931)

İDAM HÜKÜMLERİ BU SABAH İNFAZ EDİLDİ

Mehmet Emin, Şehit Kubilây’ın Başının Kesildiği Yerde Kurulan Sehpada İdam Edildi

Menemen 3 (AA.) (Sabaha karşı) - İdama mahkûm olanların haklarındaki hüküm bugün sabaha karşı saat iki buçukta merasimi kanuniye badelifa infaz edilmiştir. Bu 28 mahkûmdan Mehdi’nin arkadaşı Mehmet Emin, Menemen’li Jozef, Manisa’lı Hacıpaşa zade Ragıp, Manisa’lı Şeyh Hafız Ahmet, Alâşehir’li Şeyh Ahmet Muhtar, Manisa’lı tatlıcı Hüseyin, Şeyh Esad’ın oğlu Mehmet Ali hükûmet meydanında, Menemen’li Ramiz, Menemen’li Yahya oğlu Hüseyin, Menemen’li manifaturacı Osman, Manisa’lı İbrahim oğlu İsmail, Lâz İbrahim hoca da istasyonda, Bozalan’lı İbrahim oğlu Koca Mustafa, Bozalan’lı Hacı İsmail oğlu Hüseyin, ŞimbiIli Mehmet, Menemen’li Kerim oğlu İbrahim, Tabur İmamı Hoca İlyas. Manisa’lı topçu Hüseyin, Manisa’lı Süleyman çavuş, Bozalan’dan Hasan oğlu Hacı İsmail, Menemen’li Çıtaklı Molla Süleyman, Menemen’den Boşnak Abbas, Manisa’dan Süleyman, Manisa’dan Hafız Cemal, Manisa’dan kahveci Mustafa, Manisa’dan eskici Hüseyin, oğlu Hüseyin Ali’den ibaret yedişer kişilik iki grup ta Tuz pazarında ve bedesten ve sinema önünde asılmışlardır. Bu 4 gruptan üçünün saat 9.5 ta, İstasyon grubunun da saat 12 de cesetleri kaldırılacaktır.

Mehmet Emin’in sehpası şehit Kubilây’ın başının kesildiği yerde konulmuştur.
MECLİSİN BOZMA KARARI


“Menemen irtica’ hadisesiyle alakalı maznun ve 26-12-1930 tarihinde beri mevkuf Manisa’lı Terzi Talat’ın suçu- nun sabit olmasına mebni ceza kanunu- nun 146 ncı maddesine tevfiken idamına dair sadir olan karar Millet Meclisi- nin haiz olduğu hukuka ve selahiyete istinadan idam cezası iki sene ağır hapse tahvil edilmiştir.”
Esas-1, karar-1
“Menemen irtica’ hadisesiyle alakalı olmaktan maznun ve 26-12-1930 tarihinde mevkuf Manisa’nın Paşaköyden Kahya Ahmed oğlu İsmail’in suçunun sabit olmamasına binaen ceza kanununun 146’ncı maddesine tevfiken idama ait hüküm Millet Meclisi tarafından iki sene ağır hapse tahvil edilmiştir.”
Esas-1, karar -1


 
  www.belgenet.com













Kubİlay'IN şehİt edİlmesİnİ hİç anlamadIlar.

80 SENE UZAKTAN
YANGIN BİR YÜREKLE Partİ pehlİvan dİyor kİ;
“Kubİlay’In şehİt edİlmesİnİ
hİç anlamadInIz hİç…Hİç anlamadInIz…!”

Derviş Memet ve arkadaşları,107 kişilik bir teşkilat kurmuştu. İşgal günlerinde böyle bir teşkilat kurulsa, düşman Menemen’e zor girerdi. Hâlbuki işgal günlerinde 107 kişiden üçü Menemen’de, dördü Manisa’da, Yunan Belediyesi’nde görevliydiler; kalan kısmı da menfaatle Yunan’a erketeydi.

Derviş Memet ve elebaşlarını yakından tanıyordum; biz işgal günlerinde Menemen’i basmaya giderken, onlar “hayır!...” demişlerdi. Onlar neden düşman gittikten sonra Menemen’i basmışlardı?... Hiç kimse anlamadı, hiç…
Yıl 1930, 23 Aralık günü “yapacaklarını” yapmışlardı.
Olaydan sonra, Balıkesir’den Arap Ali Osman Efe, trenle Manisa’ya geldi. Birlikte Menemen’e gittik; Muğlalı Paşa’dan izin istedik.  Bir Türk Subayını ve iki Türk bekçisini şehit eden mahkûmlarla yüzleştik. Derviş Mehmet çatışmada ölmüştü. Sağ kalanların içinde birkaç tanesini tanıyorduk, onlara sorduk. 
-Biz köyünüze geldiğimizde Yunan Menemen’i kan gölüne çevirmişti. Ezan  susmuştu! Yunan askerleri sarhoş olmuşlar, süngülerine takılmış Türk çocuklarıyla eğlence yapmışlardı.Ezan sesleri gitmiş, çan sesleri gelmişti. O zaman bize katılmanızı istedik, “Menemen’e baskın yapalım.” dedik.
 - “Mehdi çıkmadan düşmana kurşun atmayız…” dediniz.
Gâvur varken Menemen’i basmadınız!!!

-Şimdi Menemen’de gâvur yok, çan sesleri yok, papazlar gitti.
                     Çan sesi yerine ezan sesleri geldi. Mehdi de şimdi çıktı geldi(!)
 - “ Din elden gittiii!...” diye naralar atarak, Menemen’i neden
şimdi bastınız?...  diye sorduk.    
- Papazlar gidince mi elden gidiyor; Mehdi çıkıyor? “Bu sizin mehdi nasıl bir Mehdi?...”Biz sordukça, onlar “ kör kuyulara bakar gibi…” yerlere bakıyorlardı… döndüğümüzde kalabalık bir grup merakla; “ Menemen olayından ne anladığımızı?... sordu. Onlara doğruyu söyledim:
         -  9 Eylül’de biz İzmir’de düşmanı denize döktüğümüzü sanıyorduk, meğer düşman bu “gâvur tarikatını” yerine vekil bırakmıştır(!)
- Korkarım ki, düşman bu gâvur tarikatına ruhunu yüklemiş de gitmiştir.
Eğer bir gün, bu tarikat iktidar olursa, biliniz ki işiniz bitmiş olmayacaktır!!!
Kuvayı Milliye Şehitleri’nin aziz dostu… Akıncılar’ın sevgili evladı Mustafa Yıldırım…

ULUS DAĞI’na gel, bizi orada bulursun; Şehit Makbule, İbrahim Ethem Bey, Halil Efe, Akıncılar…
Hepsi ULUS DAĞI’NDA biz seni özleriz.
Sene de bir gün olsa da, gel… Unutma sakın! 
Biz seni özleriz.
Şehitleri öksüz bıraktılar, sen bırakmadın; gözlerinden öperiz…


PARTİ PEHLİVAN

Not: Parti Pehlivan’ın, Balkan savaşlarındaki Milis komutan’ı, Yakup kaptan’ a bırakmış olduğu bilgi notlarından derlenmiştir.

Kapitan: Milis müfreze komutanı.

Güncel not: Yunan Milli İstihbarat Servisinin, dolayısıyla Yunan milliyetçilerin bir tarikatı kullanarak koymuş olduğu bir eylem olan  Menemen İsyanı’nı, bizim milliyetçiler hiçbir zaman açık açık anma günlerine katılarak kınayamamışlardır, neden?
Keşke bizim milliyetçiler de bazı papazları kullanarak Yunanistan’da böyle bir eylem yapabilmiş olsalardı da, Yunan milliyetçileri şaşırıp kalsalardı (!!!) biz neyin milliyetçisiyiz?
Biz nasıl ve ne zaman milliyetçi olacağız?... Yunan milliyetçiliğinin karşısında bozkurtları işte böyle bir kurt kapanına sokmuşlardır…
Anlayan var mı?...

A.Nedim Çakmak, YESEVİ DERGİSİ, sayı:154, Tarih:08.10.2006











Menemen olayı ve mülteci Nâzım’ın “Destanları'nda”
Adları geçen “Bedrettin”, “Börlükçe”, “Torlak”
İsimleri ne anlama geliyor?...
Kim bunlar?...
Zeki Bingöl.com ‘dan

Bakalım, öğrenelim;
Ne menem “kahramanlar” imiş…


ŞEYH BEDRETTİN İSYANI

Çelebi Sultan Mehmed devrinin en önemli hâdiselerinden birisi, Şeyh Bedreddin Mahmud ve taraftarlarının çıkardıkları isyandır. Şeyh Bedreddin, gerek memleket içinde, gerekse Kahire, Sam, Haleb gibi İslâm âleminin en namlı kültür merkezlerinde uzun zaman dolaşıp; ciddi ve parlak bir tahsilden sonra Hüseyin B. Ahlatî isminde bir zata intisap ederek şeyhlik sıfatı almış olmasına rağmen, memleketin siyasî ve sosyal bünyesine vurmayı tasarladığı darbeyi vurabilecek yıkıcı bir zekâya sahipti. O, ilim ve irfan üstatlarının eğitim ve terbiye nizamlarını kırarak, yerleşmiş ve sağlam sistemleri ezip geçecek kadar sakat bir yol seçmişti. Bilgi bakımından zamanının ileri gelenlerindendi. Onun bu özelliği daha önce temas edildiği gibi hayatini kurtarmış ve kendisine sürgün yerinde bile maaş bağlanmasına sebep olmuştu. Gerçekten Şeyh Bedreddin Mahmud, hem zahirî, hem de batinî ilimlerdeki vukuf ve ihatasıyla mümtaz ve müstesna bir mevki işgal etmişti. İslâm hukukun da zamanının imamı durumunda idi. Bu hususta "Câmiu'l-Fusûleyn" adli eseri, onun değerini ortaya koyma bakımından yeterlidir. Bu eserinden önce fıkha dair "Letâifu'l-îsârât" isimli eserini yazmıştı. Şeyh Bedreddin'in, "Kitâbu't-Teshil" adı ile kaleme aldığı eseri, "Letâifu'l-îsârât"in serhidir. Şeyh Bedreddin bu eserini Edirne'de kadı asker iken yazmaya başlamış, 818 Cemaziyelâhir'in yirmi yedinci salı günü (3 Eylül 1415) İznik’te ikamet ederken bitirmişti. Bedreddin'in bu eserleri ulemaca muteber kabul edilmişlerdir. Şeyh Bedreddin'in tasavvuf sahasındaki görüşlerini ortaya koyan eseri, Vâridat adini taşımaktadır. Şeyh Bedreddin'in bunlardan başka eserleri de vardır.

Ülkeye tek basına hâkim olduğu günden beri Şeyh Bedreddin'in hareketlerini dikkatle takip eden Çelebi Sultan Mehmet, şeyhin başlattığı dinî, siyasî ve içtimaî mahiyetteki ayaklanmayı bastırmaya muvaffak oldu.

Şeyh Bedreddin, Mısır dönüşü Halem, Konya ve Tire'de dolaşmaya başladı. Daha sonra Edirne'ye gidip ana ve babasına kavuştu. Burada, iki seneden daha fazla bir süre, Osmanlı tahtını kardeşleri ile paylaşarak saltanat sürmekte olan Musa Çelebi'nin takdirlerini kazanarak kadı askerliğe tayin edildi. Fakat Çelebi Sultan Mehmetin kardeşlerine galip gelmesi üzerine mevkiini kayb ederek İznike gönderildi. Göz hapsinde bulunmasına rağmen Şeyh Bedreddin burada rahat durmuyor, gizlice adamlarını yetiştiriyordu. Bu dönemde Bedreddin'e, hareketlerinin sorumluluğunu yüklenecek ve kendisine yol açacak bir âlet lazımdı. Bu gaye ile Bedreddin, İzmir körfezinin güney ucunda ve Sakız adasının karsısında Karaburun'da (Çeşme) (o zamanki adi ile Stylaryus dağı) üzerinde doğmuş, aşağı tabakadan birini seçti. Bedreddin bu adamda, kendi görüşlerini açıklayabilecek enerji ve heyecanı bulduğundan onu kendine kethüda, vekil ve dinî temsilci olarak seçti. Börklüce Mustafa denilen bu hızlı fanatik, derhal kendini baba ve ruhanî reis ilân etti. Bundan dolayı da taraftarları ona Dede Sultan adını verdiler. Bedreddin'e Torlak Kemal denilen bir Yahudi de yardım etti. Bu Yahudi, o zamanlarda Bedreddin'in görüşlerini yaymaya çalışan dervişlerin başına geçti. Onun görüşlerinin temeli, eşitlik ve faka gibi insana cazip gelen sloganlara dayanıyordu. Buna göre kadınlar hariç olmak üzere her şeyde ortaklık vardı. Bu meczuplar söyle diyorlardı: "Ben, senin evinde kendi evim gibi otururum. Sen de benim elbiselerimi giyer, silahlarımı, arabalarımı kullanırsın. Sadece kadınlar müstesnadır."

Bu safhada Börklüce Mustafa, Aydın, Yahudi Torlak Kemal de Manisa taraflarında Rafızî Bâtinî bir Şianın tehlikeli hürriyeti ile faaliyetlerine başladılar. Bunlar, Şeriat çerçevesi içine alınmiş ahlâk değerlerini hiçe sayarak beşer zaaflarına geniş müsaadeler tanımak, bir taraftan da ferdî mülkiyeti, din farkını ve evlilik müessesesi gibi kanunun teminatı altına alınmış sosyal barajları da aşıp cemiyete yeni bir nizam tanımak yoluna koyuldular.

Aydın ve Karaburun'da etrafına binlerce insan toplayan Börklüce Mustafanın muvaffakiyetleri, şeyhin İznikte kalmasını tehlikeli bir duruma sokmuştu. Bunun için ailesini İznikte bırakarak Sinop'taki İsfendiyar Beyi'nin yanına kaçtı. Gayesi, oradan Tatar iline geçmekti. İsfendiyar Bey, Çelebi Mehmed'den çekindiği için şeyhe müsaade etmedi. Bunun üzerine Şeyh Bedreddin, gizlice bir gemiye binerek Rumeli yakasına geçip Zagraya gider. Şeyhin, nüfuz dairesi burada gittikçe genişlemeye baslar. Şeyh, bir müddet sonra Zagradan Silistre'ye, oradan da Doğrucaya geçer. Sonra da halkının çoğunluğu Şiî olan Deliorman'a yerleşir. Deliorman'dan her tarafa mektup ve adamlar göndererek büyük bir propaganda faaliyetine girişir. Aşıkpaşazâde'nin ifadesine göre o şöyle diyordu: "Bundan sonra padişahlık benimdir. Sancak isteyen gelsin, subaşçılık isteyen gelsin velhasıl her arzusu olan gelsin. Ben, halifeyim Mustafa (Börklüce) de benim hizmetkârımdır."

Bedreddin ile sırdaşlarının gizli amaçları, Avrupa ve Asya'da bir hükümet kurmak olduğundan Hıristiyanları ve özellikle Rumları elde etmek istiyorlardı. Bu gayelerine erişmek için de dervişlerin görüsüne göre Hıristiyanların, Allah'a ibadet ettiklerini inkâr edenlerin kâfir olduklarını ilân ve kendilerine katılmak için gelen Hıristiyanları gökten inen melekler gibi bereketli kabul ediyorlardı. Gerçekten de Börklüce, Dukas'in da dediği gibi gayr-i Müslimci bol olan Karaburun (Çeşme) havalisinde Türklerden ziyade Hıristiyan ve Yahudilere taviz vererek o suretle bu cemaatleri başına toplayabilmişti.

İslâm tarihindeki, Batini Hasan Sabbah hareketinin bir benzeri olarak karsımıza çıkan bu hadise, devletin temelini kökten sarsmaya yönelik bir hadise idi. Karaburun, Aydın ve Manisa çevresinde başlayan bu fesada hareketinden haberdar olan Çelebi Sultan Mehmed, gerekli tedbirleri almakta gecikmedi. Fakat başlangıçta bütün boyutları ile büyüklüğünün farkına varılamayan bu olay, Müslüman Türk kanına hayli pahalıya mal oldu.Şiî karakterli olan bu isyanı bastırmak üzere harekete geçen Osmanlı hükümdarı, önce bölge beylerini bunların üzerine gönderecektir. Fakat bunların fazla bir varlık gösterememesi ve hatta maktul düşmeleri üzerine daha ciddi tedbirlerin alınması gerektiğine kanaat getirip Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile taraftarlarını ortadan kaldıracaktır.

Anadolu'nun bu bölgesinde büyük bir tehlike olarak ortaya çıkan bu isyanı bastırmak üzere harekete geçen yeni Aydın Beyi Süleyman (Aleksandr) Bey'in mağlup ve maktul düşmesi üzerine, Manisa Sancak Beyi Kara Timurtaş Ali Bey, asilerin üzerine yürümüş ise de muvaffak olamamıştı. Bunun üzerine Amasya sancak beyi ve henüz on iki yasında bulunan Şehzade Murad ile Lalası Bayezid Paşa, âsileri büyük bir bozguna uğratıp Yahudi Torlak Kemal ile Börklüce Mustafayı öldürmüşlerdi. Öbür taraftan etrafına pek çok Hıristiyan ve Yahudici toplayan Şeyh Bedreddin, üzerine gönderilen kuvvetlere mukavemet edemeyerek teslim olmuş ve Serez'de bulunan Çelebi Sultan Mehmetin yanına götürülmüştü. Mehmed Çelebi'nin emri ile kurulan bir ulema divanında durumu tespit edilip toplum nizamını bozmakla suçlanan Şeyh Bedreddin Mahmud, gayet âdilane cereyan eden bu muhakemede, Türk İslâm birliğine karşı giriştiği bozguncu hareketin zararını kabul etti. Devrin en seçkin âlimlerinden müteşekkil bir mahkemenin karsısında suçunu kabul eden Şeyh Bedreddin için, Saadeddin Teftazanî'nin talebelerinden olan Heratlı Mevlânâ Haydar Acemî'nin verdiği "Mali haram, kanı helâl" fetvası üzerine 1420 yılında Serez pazarında idam edilmişti.

Dinî vecibelerin kalkması, kanunların bozulması, haramların helal kılınması, bazı kimseler için göz boyayan hös müsaadelerdi. Fakat bunların hepsinden cazip olanı şüphesiz ki memleketin muayyen bir zümre arasında taksim edildi.

Gerçekten, sayıları binleri bulan, müride ve dervişler üzerinde şeyhin nüfuzu o derece kuvvetli idi ki, bu adamlar, Allah bir’dir dedikten sonra peygamberliği sadece şeyhlerine lâyık görüyorlardı. Şeyhe ve halifelerine uyanlar arasında Türklerden çok Yahudi ve Hıristiyanlar görülüyordu ki, bu da onların bol huzur ve kolayca servet temini gibi vaatleri çok cazibe bulmalarından ileri geliyordu. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal gibi propagandacılar, şeyhten aldıkları ilham ve hızla, kısa bir zamanda binlerce kişiyi ayaklandırmaya muvaffak olmuşlardı. Tarihî seyri ve neticesi ne olursa olsun, her kaynaşma ve ayaklanmada mühim olan birer figüran rolündeki yığınların çıkardığı gürültü değil, bu yığınların gizli veya aşikâr istek, ızdırap ve zaaflarını sezip bunları şahıs ve zümre menfaatleri adına kullanmasını bilen anarşi merkezlerinin gayesidir. Bu belirli ihtiraslar etrafında merkezlesen gayeler ise, sosyal şartların ve siyasî buhranların halk için sıkıntılar ortaya çıkardığı devirlerde meydana gelen hoşnutsuz ruh haletinden faydalanırlar. Nasıl ki, Babaî isyanları Selçuklu inkırazının ortaya çıkardığı sosyal bir çalkantının sonucu ise, Bedreddin Mahmud da sahne olarak ayni coğrafya parçasını seçip on yıldan fazla süren şehzadeler mücadelesinin doğurduğu siyasî ve içtimaî huzursuzluktan faydalanmasını bilmiştir.

Büyük bir mücadele ve gayret sonucu, iç yaraları sarıp memleket bünyesinin sağlığını iade eden Çelebi Sultan Mehmetin bu vatana en büyük hediyesi, İkinci Sultan Murad gibi hükümdar namzedi bir şehzade yetiştirip bırakmasıdır.
                          

SONUÇ:
Babası İsrail...
İsrail oğlu Yahudi Şeyh Bedrettin.
Asıl adı Samuel olan
Yahudi Torlak (Dönek) Kemal,
Hristiyan Börklüce Mustafa...

Nasıl dikkatlerden kaçsın ki...
Üç İslâm düşmanı
"Şeriat İsterük"
Ayaklanması yapıyor...
Ne hikmetse
Bu "İslâmcı ayaklanmaları"
Hep
Yahudi ve Hristiyan olanlar yapıyor!...
Vicdanlarınıza,
Tarihe ve Allah'a
Havale ediyoruz. 
                                        
Saruhan Gönül Dostları 



                                   
EDİTÖR'ÜN
MENEMEN OLAYI YORUMU


Üzerine Menemen’in kara lekesi yapıştırılan,
O meş’um hadisenin tezgâhlandığı
“Türkmen Beldesi” Saruhan Sancağından haykırıyoruz:
YETTİ GARİ...!

Edepsizler, bunca sene konuşmayışımızı
Korkaklığımıza yordular.
Edebimizi asla bozmadan,
Haddi aşanlara haddini bildirmesini biliriz.





Şu hale bakın!
Türkiye’nin ilk komünistlerinden
 Polonya Yahudisi
Prens Sabahattin’in Yeğeni Nazım Hikmet;
Onca eserinde, Kubilay’dan “şehittir” diye
Bir tek cümle bahsetmemiş!...

Şu hale bakın!
Biz biliyoruz ki;
Manisa Mutasarrıfı Hüseyin Hüsnü (nam-ı diğer Hüsnüyadis),
Şeyh Sukûti, Derviş Memet;
Akdeniz’e dökülen işgalcilerle birlikte
Yunanistan’a kaçıp yerleşiyor;
Orada Hıristiyan oluyor,
Sonra da "dervişimiz"
Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde,
Arananlar listesinde olmadığını öğrenince
Geri dönüyor.

“Belge Manyakları” için de bir ipucu verelim;
Bir zahmet Milli Emniyet’in kayıtlarına giriversinler.


Şu hale bakın!
Siyonist-Haçlı irticanın,
Hıristiyan yaparak gönderdiği sapıkları
“İslamcı ayaklanmacılar” diye yutturacaksın;
Siyonist-Haçlı irticanın üretip beslediği
Malum tarikatı kullanacaksın;
Cami avlusunda kelle keseceksin
Ve buna
"İslamî kıyam" diyeceksin;
Sonra da dönüp
Siyonist Masonluğu laiklik diye yutturacaksın…

Sefaratlar’ın ve Kriptolar’ın
Siyonist-Haçlı irtica ayaklanması da;
Judeaizmin laiklik kılıfıyla İslam’a çatması da;
Aynı Sebataist merkezin emridir,,,
Patronları aynı bunların...

Menemen’i kınamak size mi düştü?...
Yeter artık!
Oyun bitti!


Şu hale bakın!
İslam’ın 3 büyük halifesini şehit edenler;
Attila’yı, Fatih’i zehirleyenler;
İnsanlığın, adaletin ve erdemin düşmanı
Yahudi İbn-i Sebe zihniyetinin  "torunları" değil mi?...
Onlar şehit etmedi mi aynı zamanda
Mustafa Kemal’i, Yakup Cemil’i, Kubilay’ı;
Menderesleri, Bitlis Paşaları…



Şu hale bakın!
Camiler kapalı,
Ezan susmuş,
İşgal komutanlığı yönetime el koymuş;
Emperyalist ortaklar Manisa’nın resmî binalarına yerleşmiş;
Ulu Camii kiliseye dönmüş,
Hatuniye Camii samanlık olmuş,
Üç sene üç ay bu şartlarda sesini çıkarmayacaksın,
Yunan karakoluna “ikramda” yarışacaksın;
Kahraman Türk Ordusu gelip,
Fahrettin Altay Paşası'yla seni kurtaracak;
Camiler açılacak,
Ezanlar coşacak;
 Ve sen isyana kalkışacaksın!
Neye, Kime İsyan ediyorsun?...

“Şeriat gelsin” miş!...
“Din elden gidiyor” muş!...
İnsaf!…
İnsaf!...


Şu hale bakın!
Suikastla amacınıza ulaşamıyor,
İzmir’de Gazi’yi yok edemiyorsunuz;
İlişkiler ağınız ve kastınız ortaya çıkınca idam ediliyorsunuz,
(Dr. Nâzım, Dr. Cavit, Canpolat);
Sonra intikam hırsıyla, takiyyenizi bile unutarak,
Cami avlusunda yaralı Türk Subayı’nı
Testere ile kesiyorsunuz…
Ve siz
“Şeriatçı” oluyorsunuz!
Öyle mi?...

Hangi şeriat?
Kimin şeriatı?


Şu hale bakın!
Hıristiyan olan üç kahramanımız(!),
Yunanistan Elefsis’te,
Yunan/İngiliz yetkililerle,
İsyandan altı ay önce toplanacak;
Planlar yapacak;
İsyan tutarsa,
Ege’yi yeniden işgal etmenin bahanesi hazır olacak;
Gemiler Midilli açıklarında hazır vaziyet bekleyecek;
Beyefendiler Girit Bedirhanları’yla, Manisa kriptoları’yla anlaşıp,
İsyanı başlatacak!...
İsyan başarılı olmazsa,
Beyler yine kazanacak!
Atasını, milletin gözünde “din düşmanı” belletecek;
Vay vay vay!…


Şu hale bakın!
Güya “şeriat” getirmek isteyenlerin
İsyana başlamak üzere
Seçtikleri güne bir bakar mısınız?...
23 Aralık!...
23 Aralık, onların Noel Bayramıdır.
Bir Noel gününü seçmeleri,
Tesadüf eseri midir?
Türk kanı içmek için
Bir Noel gününü,
Kimin emriyle seçtiklerini
Öğrenin de gelin!...

  
Şu hale bakın!
Güya “ÖZGÜRLÜK PARTİSİ” kurmuşsunuz da,
Onu gölgelemek için
“Bazı eller” tezgâhlamış Menemen İsyanını…
Sevsinler sizi!…
Sizin Özgürlük Partisi dediğiniz Judeaist Parti,
1926 yılında İzmir’de,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e
Suikast yapan parti değil miydi?...
Demokrasiymiş, özgürlükmüş!…
Düpedüz Yahudi faşizmi bunun adı!…
Apacık “Türkiye’yi Yahudileştirme Partisi”

Değilse açıklayın;
Halide Edip Adıvar ve eşi
1926’dan 1939’a kadar neredeydiler?…
İngiliz botuyla kaçıp
Tam 13 yıl kaybolan
Bu “saygın” insanlar,
Atatürk ölünceye kadar
Neden Türkiye’ye dönemediler?...
Neden acaba?...
... 


 Bütün bu yaptıklarınız yetmezmiş gibi,
Birde dönüp diyeceksiniz ki:
“Canım üç beş esrarkeşin işi !...”
“Niye bu kadar üstünde duruyorsunuz!...”


Pes doğrusu!
Bu kadarına da pes doğrusu!
İnsan “saman” gibi laflar etmeden önce,
Kendi geçmişine bir bakar!…
İdam edilenlerin intikamını almak için
Yemin edenler kimlerdi?
İntikam ateşiyle
Manisa’nın kandillerine
Katran dökenler kimlerdi?...


Size bir bilgi notu daha düşelim;
Biz birinci ağızdan biliyoruz ki;
Bu Menemen Olayı tezgâhtarları
Yunan Ordusu ile kaçmıştır.
İdam edilenlerin
İntikamını almak için “yemin" edenler,
Manisa’nın kaderine
Bu güne kadar el koyanlardır!...
(Bugün de sözde şeriat getirmek için yeni Derviş Memet'imiz küffârın "Utan" eyaletinde tezgâhını kurarak, siyonist-haçlı irticayı İslam diye yutturup; İslam'ı kâfirin hizmetine sokma çalışması yapmıyor mu?...)



Bu “hayat süren leşler”e,
Bu “haramiler”e bir nasihat:
Menemen Olayı'nda
Derviş Memet diye birisi yoktur!…
Menemen Olayı kayıtlarında,
Faillerin hepsinin künyesi yazılıdır.
Hayım oğlu Yahudi Josef gibi…
Yahya oğlu Arabacı Hüseyin gibi…
Bir tek Derviş Memet’in künyesi yoktur.
Evet…
Orada bir sahte derviş vardı;
Vardı ama
Onun;
Lâkabı Derviş Memet’tir…

Bu size ders olsun…
Bir daha künyesini söyleyin ki
Torunları gizlenmesinler…
Dedelerinin suçu onlara yüklenemez elbette;
Ama dedelerinin yolunda gitmeleri ayıptır...




Haydi, ananız bez bağlasın!
Bu işi öğrenin de gelin!…
Beziniz Sarı Güllü olsun…
Emi!...

İ.Ethem Söylemez, www.manisadirilis.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder