17 Ocak 2011 Pazartesi

DANGALAKLAR ! MANİSA'YI YENİDEN YAKTILAR...



YENİ ASIR
19 Eylül 2008
'Solcu heykel', tam 22 yıldır sürgündeManisa'da, Atatürk'ün sol elini kaldıran, bu yüzden "solcu" damgası yiyen dev anıt, Laleli semtinde kaderine terk edildi
ALİ FİLİZKAN (MANİSA)
Manisa'da bugün Emekliler Parkı olarak bilinen yer, Cumhuriyet Meydanı idi. O meydana, 1962 yılında, Atatürk'ün sol elini havaya kaldırmış bir heykeli dikildi. Tam 24 yıl orada kalan heykel, 1986 yılında "solcu" damgası yedi. 'Solcu heykel', o dönemde CHP'ye en çok oyun çıktığı mahalle olan Laleli'ye taşındı.
Zamanla büyüyen Laleli semtinde yeni düzenlemeler yapıldı. O dönemde meydanda duran heykel, Büyük Saruhan Oteli'nin gölgesinde kaldı. Şimdi de bir kaldırımda, sürgün hayatını sürdürüyor. Kaderine terk edilen, kimsenin ilgisini çekmeyen heykelin, kentin merkezi bir yerine taşınması isteniyor.
BÜYÜK AYIPBu büyük ayıba son verilmesi için bugüne kadar hiçbir çalışma yapılmadı. Koruma altına alındığı için taşınamayan heykelin, üniversiteye veya büyük bir meydana konması istenirken, CHP İl Başkanı Cahit Kaplan, "Kaldırıma hapsedilen Atatürk heykelini kurtaracak kimse yok mu?" diye haykırıyor.
Atatürk'ü sivil giyimli, sol eli havada tasvir eden, kaidesinde de ellerinde Türk bayrakları taşıyan gençlerin kabartmasının bulunduğu anıtın önünde 24 yıl boyunca törenler yapıldı. Anavatanlı Ertuğrul Dayıoğlu'nun belediye başkanlığında döneminde CHP'liler, heykelden esinlenerek hazırlayıp Manisalılara dağıttıkları sol eli havada, kasketli Atatürk rozeti, Belediye Meclisi'ndeki sağ partilerin tepkisini çekmiş, heykele, "solcu" damgası vurulmuştu. Dayıoğlu'nun ikinci döneminde heykel, sağ partili üyelerin isteği ve oylarıyla, Laleli semtine gönderilmişti.
Heykelin durumuna üzülen Dayıoğlu'nun arzusuyla, dönemin Kültür Müdürü Hakkı Avan, İzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na yazı göndererek, bu tür heykellerin koruma altına alınması gerektiğini belirtti. Kurul, Cumhuriyet Alanı'ndaki Milli Egemenlik Anıtı ve Lalelik'e dikilen eski anıtı, 1996'da koruma altına aldı. Saruhan Oteli'nin kapısının değiştirilmesi, bahçe alanının genişletilmesi, otele bahçe duvarlarının yapılması ve Lalelik Çarşısı'nın kurulmasıyla 'solcu heykel'in bulunduğu meydan kayboldu. Heykel, otelin arkasındaki kaldırımda,
ağaçların arasında kaldı
 //////////////////////////////////////////////////////////////

Saruhan Sevdalısı bir okuyucumuzun
Yeni Asır Gazetesinde çıkan haber ile ilgili mesajı üzerine
Saruhan Gönül Dostlarından
ŞOK UYARI
Günaydın!
Taş mı düştü kafanıza, günaydın!...
Bu vesileyle işin aslını anlatalım da
Öğrensin millet bir gerçeği daha...

Bu anıt,
Daha ilk dikildiği günün akşamında,
Hatuniye dergâhında toplanıp:
"Deccalin heykeli camiyi görüyor,
Şart olsun onu söküp atacağız"
Yeminini edenler tarafından sökülmüştür.

Bu "kutsal yeminciler" hâlâ aramızdalar.
Yeminlerini yerine getirmenin huzuru içindeler (!)
"Deccalin" yüzü artık camiyi görmüyor (!!)
"Manisa Kurtuldu artık" (!!!)
***
***
***
Nereden çıkarıyorsunuz;
"Sol eli havada" olduğu için
"Solcu Heykel" diye söktüklerini...
Geçiniz bunları, geçiniz...
Bu yemini yapanların topunu tanıyoruz...
İsim isim, secere secere...
Bu yemincilerin
Manisa'da ne görevlere geldiklerini,
Saruhan Sancağını, Türk evlatlarına
Nasıl cehennem ettiklerini biliyoruz...
Ne anlatıyorsunuz siz !...
Yalanlarınız gün ışığına çıkıyor tek tek...
Ne fantezisi üretiyorsunuz...
Yok, sol eli havada,
Öyleyse solcu heykel.
Sağ eli havada...
Sağcı heykel...
 Cahil cühelâ takımı...

 Heykel Samsun'da sağ elini kaldırmış, sağcı heykel.
 Manisa'da sol elini kaldırmış, solcu heykel.

Bir 26 Ağustos sabahı
 Ve

30 Ağustos 1922 günü

Size ortadan göstermiş (…)

Topların namlusu kadar…

Gördünüz mü?

Görünce dudaklarınız uçuklamış (!)

Duydunuz mu?





Solcu da sizsiniz,

Sağcı da sizsiniz…

Kripto veledi zinaları !


Hayatı bilmeyenler,
Bilgi sahibi olmayan otlar,
Sağcılıkla, solculukla konuşur.

Bırakınız bu çıfıt fantezilerini !!!
Ağzımızı açtırmayın bizim...
Otele bekçi yaptık pe.....'i " diyenler kimler di?...
Zamanı gelmeden bu konuları söyletmeyin bize,
Haddinizi bilin...
Bilin ki Manisa artık sizin Mania-sa'nız değil
Saruhan oldu, Saruhan;
Kendinize gelin!...

Sarı Saltuk, Saruhan Bey'e;
Saruhan Bey, Sarı Gazi'ye;
Sarı Gazi de;
Arnavut Parti Pehlivan, Kürt Ali Efe, Çerkez Ethem,
İpsiz Recep,Yakup Cemil yürekli,
Ulus Dağı'ndan İbrahim Ethem Bey yürekli,
Akhisar'dan Saçlı Efe, Halil Efe,
Arap Ali Osman Efe yürekli
Ve tabii Şehit Makbule yürekli
Yüzlerce vatan evladına
Emanet etti bu diyarları.

Farkında değil misiniz ablaklar!
Hepsi geri döndü, hepsi burada buluştu.
Ve hepsi dimdik ayakta, nöbetinin başında...
-Bilgi yüklü, bilinç yüklü hem de,  bu sefer oyuna gelecek gibi değiller -
"Nolcek şindi gari"

Kendinize gelin (!!!)
Bir an önce kendinize gelin!...
( İsterseniz gelmeme hakkını da kullanabilirsiniz, Demokrasi/niz(!) var !!!)

Bu şehirde,
Camiyi görüyor diye
Gazi Mustafa Kemal anıtını sökenler,
Müstehcen çıkıntılarını gösteren
Tarzan heykelini
İki cami arasına dikmekten utanmadılar!
Her tarafa cıbıldak tarzan anıtları çaktılar!


Tarzan'ın olduğu yerde maymun da olur,
Tabii ki Tarzan'ın olduğu yerde yamyam da olur...
Şehrin maymunları ve yamyamları
Yapacaklarını yaptılar!
Ve bu şehri,
Maymunlar Cehennemine çevirdiler.
,
Bu şehrin kahramanlarını,
Gazilerini ve şehitlerini anmayanlar,
Kripto/Çıfıt Morrisler'i,
Hayımoğulları'nı ve Hayın oğullarını
Kahraman ilan ettiler!
Müslüman memleketinde salyangoz sattılar.
-Atatürk hasta yatağında iken, Sart kazılarının ruhsatını alıp,
Dünyaca ünlü Krezüs’ün Hazinelerini Amerika’ya kaçıran
Hayın oğlu hayın Hayımoğlu Morris’i,
Manisa’da, hem de Türk Ocaklarında, bütün ikazlarımıza rağmen,
Bedelini ödemeye de hazırız diyerek,
Ballandıra ballandıra anlatanlar kimler di?...
Türk Ocağı’nda Yahudi propagandası yaparak,
Yahudi Ocağı'na nasıl çevirmişlerdi?...-
Koskoca Saruhan İli'nde
70 Seneden beri
Kripto aşiretinin kabalacı fantezileriyle
Şehri zehirlediler.
Demokrasiyi fırsat bilerek
Apaçık aşiretçilik yaptılar.


Şehrimiz, Yunan işgal günlerinde
Silah ve asker zoruyla yakılmıştı.
Ne yazık ki bu defa
Maneviyatları yok edilerek yakılmıştır.
Allah'tan korkmadılar kula kulluk ettiler;
Yalakalık, seviyesizlik, pespayelik diz boyu,
İnsanî değerlerimizi yerle bir ettiler;
Şehrin maneviyatını, ruhaniyetini tahrip ederek
Manisa'yı tekrar yaktılar.
Yunan'ın  yaktığından daha beter bir yangın bu...

Saruhan Gönül Dostları 27 Eylül 2008
-------------------------------------------------------------------- 
 Bu konuyu bir de asıl kaynak olan
A. Nedim ÇAKMAK’ın
İşgal Günlerindeki İŞBİRLİKÇİLER” adlı kitabından
(Kum Saati Yayınları, İstanbul 2006 (5. Baskı), sh. 173-175, 185-187)
okuyalım.

HAÇI KIRIK MEZAR TAŞI
HÜSNÜYADİS HORTLADI (!)

GİRİŞ 3



1 Eylül 1922’de Atatürk,
“ordular ilk hedefiniz Akdenizdir İleri!..”
komutunu vermiştir.

İşgal güçleri bozguna uğramış,
perişan haldeki kaçkın Yunan askerleri
yakarak-yıkarak ricat etmektedirler.

Türk ordusu altı günde Turgutlu’ya kadar gelmiştir.
Turgutlu’dan sonra 5. Kolordu Komutanı
Fahrettin Altay Paşa
Gediz sağ sahil taraması yapacak,
Gördes-Demirci-Akhisar yöresini
katliamlardan kurtaracak
ve düşman ordusu artıklarını temizleyecektir.
Bu durumda Manisa’ya girişleri biraz gecikebilirdi.
Fahrettin Altay Paşa
derhal süvari yüzbaşısı Hüsnü Bey’i çağırır
ve şu emri verir: “Bir süvari birliğinin başına geç,
öncü süvari birliği ile Gediz sol sahili izleyerek
Akpınar üzerinden Manisa’nın üzerine yürü, zira düşman
Manisa’da bir katliama girişebilir!..”



8 Eylül saat 11.30’da
yüzbaşı Hüsnü Bey komutasındaki
küçük bir süvari öncü birliği
Manisa’ya doğru yola çıkmıştır…
Aynı gün aynı saatlerde,
Halide Edip Adıvar’ın anlatımıyla
Manisa ateşler içindedir:

-“Yarım saat zarfında
şehrin beş-on noktasında birden patlayan
ve müteakiben birbirine kol atarak genişleyen yangın,
Manisa’yı bir yanardağ haline sokmuştu.

Derinden derine, yakılan evlerin çatırtıları,
bağırışan halkın çığlıkları,
silah sesleri ve bomba tarakaları
hep birlikte havaya karışarak, bir bora esnasında,
bir ormanda duyulan korkunç uğultuları andırıyordu…

…Yunan devriyelerinin sokak başlarını tutarak
bütün güçleriyle saldırmalarına rağmen,
evlerden dışarıya fırlayıp sokaklara yayılan halkı,
dağlara ve ovalara yayılmaktan men edemediler…


Yunan işgal güçleri komutanı General Bagorci
daha üç gün önceden,
Türklerin evlerinden ve dolayısıyla
Manisa’dan dışarı çıkmasını yasaklamıştı.

Evlerinden dışarı çıkan Türkleri
“vurun” emri verilmişti.

-Halbuki şehir
Yunan işgal güçleri tarafından işgal edilirken
direniş için tek kurşun dahi atılmamıştı…
Bu soysuz işgalciler Manisalılar’dan daha ne istiyordu?...

-Yanma korkusundan evlerinden dışarıya fırlayanlardan
tuttuklarını diri diri ateşin içine atıyorlardı.
Bu halkın evlerinden dışarıya fırlayışı,
aynı zamanda çeşitli noktalarda
hep birden fışkıran suların
birer küçük sel halinde akışı gibi bir şey oldu.
Yunan zebanileri köşe başlarında, kavşaklarda,
her biri ayrı istikamette akan bu selleri
nafile yere durdurmaya çalıştılar…

…Kurşun, mitralyöz, bomba ve süngü,
hiçbir şey engel olamadı,
müthiş ve çılgın halk kitleleri
tabii kuvvetlerinden bir oluş halinde,
ateş ve duman olup kentin etrafına taştı…

…Yunan askerleri kâh atının üzerinden, kâh yaya,
bu kitlelere saldırıyor, tüfek dipçikleriyle dövüyor,
süngülerle vücutları deşiyor, boğuyor, öldürüyordu…

-Bir gün içinde Manisa’da 3500 kişi diri diri yakılarak,
1500 kişi vurularak, toplam 5000 kişi öldürülmüştü.
Şehirde yaşayan Müslüman nüfusu bir günde
20000’den beş bin eksilerek 15000’e düşmüştür.

Panik içinde dağlara, ovalara kaçan
Türkler’in bir kısmı da
Rum çeteleri tarafından öldürülmüştü…

…Fahrettin Altay Paşa’nın süvarileri de nerede kaldı…

Ha geldi, ha geliyorlar.
Akhisar tarafından yola çıkan süvariler
Gediz ırmağına gelince
köprülerin uçurulduğunu görmüşler,
köprüleri onararak, Manisa’nın kurtarılması için
karşı sahile geçmeye çalışıyorlardı.
Karşıda Manisa yanıyor
 her dakika her saniye ölümler artıyor,
katliamlar devam ediyordu.

Manisa’da yığılmış olan Yunan kaçkınlar ordusu,
Spil dağına çıkmış olan Manisalıları da yok etmek için,
doğuda Alaybey deresi, batıda Çaybaşı deresi yönünden
bir sarma hareketine girişmişler,
nerede ise Manisalıların tamamının
sığınmış olduğu Spil Dağı’nda
kitlesel imha hareketi başlatmışlardı…



Gediz ırmağının karşı sahilinde,
1. süvari Tümen Komutanı Mürsel,
5. Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa.

Tugay Komutanı Cemil Bey kuvvetleri
Gediz ırmağını aşmaya çalışıyorlar…
Yunan kuvvetleri Spil dağını sarmışlar;
Manisalılar'ı yok etmek üzereler.

Birden Manisa’nın doğusundan,
Akpınar üzerinden hışımla çıkan
Yüzbaşı Hüsnü Bey komutasındaki
küçük süvari birliği,
büyük bir toz bulutu kaldırarak
ve olabildiğince büyük bir gürültü çıkararak
Manisa’nın doğu mahallesine girmiş,
Devlet hastanesi önünden karşı ateşe başlamıştır…

Saat 14.30.
Bunun üzerine işgal güçleri paniğe kapılarak
Spil dağını sarma hareketinden vazgeçmişler,
korku ve dehşete kapılarak batıya,
İzmir’e doğru kaçmaya başlamışlardır.
Arkadan Fahrettin Altay Paşa’nın süvari birlikleri de
Gediz ırmağını aşmış, akşama doğru
Manisa düşmanlardan tamamen temizlenmiştir.

Peki, bu katliamların yapıldığı sırada
Manisa valisi Hüsnü Bey ne yapıyordu?..

Hüsnü Bey ve sülalesi daha yirmi yıl önce,
Türk oldukları için Girit’ten kovulmuşlar,
sonra Manisa’ya gelerek yerleşmişlerdi.
Ama nasıl oluyor da Giritli Hüsnü Bey vali olarak,
üç yıl altı ay boyunca Yunan işgal güçleriyle
sarmaş-dolaş bir muhabbetle, severek ve isteyerek
işgal güçleri işbirlikçisi olmuştur.

Girit’ten kalmış bir kuyruk acısı yok muydu(!)?

İşte bu bir hain portresidir!...
Bu ihanetin profilini çizmek için
aciz kaldığımızı itiraf ederek,
bu işin analizini sosyolog-toplumbilimcilere
ve tarihçilere bırakıyoruz(…)

Ne garip bir tecellidir:

Yüzbaşı Hüsnü Bey
Manisa’yı kurtarmak için doğudan şehre girerken,
vali Hüsnü Bey ise kendi ilini soymuş,
batıdan düşmanla birlikte kaçıyordu(…)
Kahraman Hüsnü kovalıyor, hain Hüsnü kaçıyordu(!)



* * *



1962 yılında Manisa’da
Atatürk Heykelinin açılışı için
hükümet konağının önünde bir tören düzenlenmişti.
Tören kürsüsünde konuşan şair Behçet Kemal Çağlar,
“İzmir’in Kavakları…” şiirini okuyarak şöyle demişti:
“Bu zenginliğe rağmen,
Atatürk Heykelinin dikildiği son ilimiz
Manisa olmamalıydı(!)
Bugün bu kara lekeyi siliyoruz…”

Ne kara lekesi (!)

Manisalılar Atatürk’e neden düşman olsunlardı,
akıl alır gibi değildi(!)

O zaman hiçbir şey anlamamıştık.
Behçet Kemal Çağlar da
hiçbir şey bilmeden konuşuyordu;
çünkü orada Manisalılar değil,
Hüsnüyadis’in torunları iş başındaydı(!)

Nihayet 27 Mayıs darbesinin zoruyla
bu zengin ilimize
geç de olsa bir Atatürk Heykeli dikilmişti…
Sonraki yıllarda bir de ne görelim (!)
Atatürk Heykeli çeşitli bahanelerle
Hüsnüyadis’in torunları tarafından
yerinden apartılmıştı.

Oysa heykeller
dikildikleri meydanla bütünleşmişlerdir;
yerinden kaldırılmasının
hıyanetten başka bir mazereti olamaz!
Roma’da 2050 yıl önce dikilmiş olan bir Sezar heykelini
bulunduğu meydandan kaldırmayı bırakın,
kardırmaya teşebbüs edecek bir İtalyanı
doğduğuna pişman ederler.

Bilginiz olsun…

Sıra Atatürk Heykeline gelince, ne mazereti (!!!)
Heykeli, tören alanından sökerek
özel bir otelin önüne dikerken,
“O’nu otel bekçisi yaptık.”
Diyenler kimlerdi?...

Hüsnüyadis’in ve
Derviş Mehmet’in torunlarının hepsini
çocukluğundan beri tanıyoruz.

Ömründe hiçbir zaman delikanlı olmamış,
ruh hastası tiplerdi…
Son bir defa erkekçe konuşarak:

-“Kardeşim, doğrusu şudur:
Atatürk
“ordular ilk hedefiniz Akdenizdir İleri!...”
diyerek, bizim dedelerimizi kovmuştur…
Atatürk karşıtlığımızın sebebi budur.
O kadar işte…” deseler.
Sinsi sinsi, cibilliyetsizce hareket etmeseler(!)

İhanetlerini din yapmışlar.

İhanet ruhun gıdası olmuş,
ruhlarını ihanetle besleyerek
büyük şeytan İblis’e dönmüşlerdi(!).

……………..

Hüsnüyadis’in oğlu Vasili,
Yunanistan’ın Elefsis-Megara-Korintos
bölgesini gezdirirken
yol boyunca sık sık şapeller gördüm.
Bu şapeller, bizdeki yatır türbeleriyle eş anlamlı yapılardı.
Yalnız bir farkla; Şapellerin hemen hepsinin girişlerinde
camekan sunakları vardı.
Bu sunakta, fakirler yararlansın diye
kuru gıda, bal v.s. adaklar sunulmuştu.

Şapeller Yunan kahramanlarına adanmış,
aziz/hagia mertebesine erişmiş
tarihi şahsiyetlere ait mezarlardı.

Vasili’ye onların nasıl kahraman olduklarını sorunca,
mizah üslubu ile Vasili cevap verdi:
-“Bunlar Türk öldürenlerin mezarlarıdır(!)”

-“Şu küçük şapellerde yatanlar
az sayıda Türk öldürmüşlerdir,
büyük şapellerde yatanlar ise daha çok sayıda
Türk öldürmüşlerdir(!)”

-“Ya şu en büyük şapel kimin?...”

-“Ela do daskale / Hocam buraya bak.
En büyük olanı kimin aziz mezarıdır(!)”

-“General Bagorci, Manisa işgal güçleri komutanı(!)
Vay canına 3500 Manisalıyı diri diri yakan adam(!)
Aziz ilan edilmiş(!!!)
Buna karşılık Manisalılar ne yapmış?...

Bütün Manisalıları diri diri yanmaktan kurtaran,
Yunan Haçlı işgal güçleri komutanı Bagorci’yi
Manisa’dan süren Fahrettin Altay Paşa için,
Manisalılar nasıl bir anıt yaptırmışlardır?...

Ne anıtı(!)

Manisalılar Fahrettin Altay Paşa’nın
adını caddelerden silerek,
yerine bir gavurun adını yazmışlardır (!!!)

Garp Cephesi komutanı İsmet İnönü’nün adını
okullardan caddelerden sildiler… oof..

Bu kara tabloda Manisalılarda suç aramıyoruz…
Asla(!) Olur mu öyle şey(!)
Manisalılara laf söyleyenin ağzını yırtarım!

Ama biz Fahrettin Altay Paşa’ya ve
Yüzbaşı Hüsnü Bey’e ne diyelim?

Manisa’ya bir gün sonra girselerdi. (!!!)

Peki…

İşgal güçlerine kahramanca direnen
Manisa Müftüsü Alim Efendi’nin bir anıtı,
Adı, esamesi var mıdır(!) yok.

1. süvari Tümen Komutanı Mürsel Paşa’nın anısı (!) yok.
İlk şehit Giritli Hüseyin Efendi(!) yok.
Tugay Komutanı Cemil Bey’in anısı(!) yok.
Şehit Makbule; erkekler çalı dibine saklanırken
iki yıl boyunca çakmak çalarak
Yunan zebanileriyle savaşırken
alnından vurulup düşen
Şehit Makbule’nin bir anıtı…

Erzurum’da Nene Hatun gibi (!)

Canım o da Erzurum’da şehit olsaydı (!)
Erzurumlular fakirdir ama kahramanlarına vefalıdırlar.
Peki zengin Manisa’da şehit olanların
anıtı olmayacak mıdır?...

Sözde bir Kuvay-ı Milliye Anıtı yapılmıştır
ama müthiş bir incelikle

Kuvay-ı Milliye ruhunu ve kahramanlarını
tören alanından kaçırarak
şehir dışına sürmeyi başarmışlardır(!)

Yunanistan öyle…
Öyle iken biz bu hallere nasıl düşürüldük?...

Kafamızı iki avcumuzun içine koyarak
derin derin düşünelim (…)

-Peki Manisalı Kahraman Mirimiran Halit Paşa…
En talihsiz şehitlerimizin başında
Karaosmanoğlu Halit Paşa gelir.
En yakın akrabaları dahi onun
Padişah’a rüşvet verir gibi,
bir at vererek
Mirimiran Paşalık kazandığını söylüyorlardı
ama Halit Paşa’nın
Balkan Savaşları’nda gönüllü olarak
kaç yıl savaşarak
Mirimiran Paşa olduğunu bilmiyorlardı(!)

Manisalılar’ı diri diri yaktığı için
Yunanistan’da aziz ilan edilen
Yunan işgal güçleri komutanı Bagorci
Farz edelim ki bu hallerimizi görseydi,
bize on üzerinden kaç puan verirdi?..
Bagorci’den takdirname alırdık (!...)


* * *

Yunan haçlı ordusu
Yeniden Manisa’yı işgal etseydi
Zaten bu işleri yapardı.
Peki siz kimsiniz?...

Teknik açıklama:
  
Anıtlar töresinde yazılı olmayan,
 Fakat kanundan daha güçlü bir örf vardır.
 Anıtlar dünyasının örf ve teamüllerine göre,
 Bir devletin kurucu önderinin heykelini
 Yer değiştirme bahanesi ile bile olsa yıkmak,
   O devleti yıkmak için meydan okumak demektir.


Heykelde teknik hata
 Veya yorum yanlışı varsa
 Yerinden sökülmez,
 Etekliğinde bir yere açıklama yapılır.

 Peki,
Bu şehirde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
Millî Eğitim Müdürü neredeydi?
İl Şube Müdürleri neredeydi?
Herhalde kendileri
"İşgal Günlerinin Şube Müdürleri" değillerdi.
Çünkü sahip çıkmadıkları kahramanların kurduğu
Devletten maaş alarak
Evlatlarını büyütmüşlerdi.
Bu şehirde müze müdürü ne iş yapardı?
Müze soyulurken Müze Müdürü güvencesi var,
Anıtsal heykel sökülürken Müze Müdürü yok.
Sen Müze Müdürü iken
Sıradan bir Alaca Hamam'ın
Yerinin değiştirilmesine izin verir miydin?
Bırakın hamamın yerinin değiştirilmesini
Hamamın birkaç taşını değiştirdi diye
Hamam sahibi Uncu Sadullah'ı
Dertten öldürdünüz!

Sizin gözünüzde Mustafa Kemal Atatürk Anıtı'nın
Alaca Hamam'ın taşları kadar önemi olmadı.

Neden?...
.
Kültür Müdürü ne iş yapardı...?
 Anıtlar düsturunu bilmeden
 Ne menem, şey(!) müdürü olmuşlardı (...?)

 Sovyetler Birliği yıkılmadan
 Lenin heykellerini sökebilmişler miydi?
 Irak Devleti işgal edilmeden
 Saddam’ın heykellerini sökebilmişler miydi?

 Haa,
 Demek ki siz önce
 Kurucu önderin heykelini sökme provası yapıyorsunuz,
 Sonra devleti sökeceksiniz…

 Eşşek oğlu eşşekler !
 Düttürü Leylalar !

 O karara imza atanların
 Ne çocuğu olduğunu
 Öğrenin de gelin!

Biz biliyoruz (…)

Bu durumda,
 O anıtı milletin parasıyla söktürdünüz,
 Kendi paranızla, eski yerine getirin !
Sakın yanlışlık yapmayın,
Mustafa Kemal’in Anıtı
Yeniden Hatuniye Camii’ni görsün.

Çünkü işgal günlerinde Hatûniye Camii,
Haçlı Ordusunun
Türk Kızlarını kapattığı ”samanlığa” dönmüştü.
Cami avlusunu da atlarını bağladıkları ahıra çevirmişlerdi.
İşgal süresince
Minarelerinden ezan okunmamıştı.

Hatuniye Camii’ni
Yeniden Ezan seslerine kavuşturan
Mustafa Kemal’in anıtını
Caminin önünden sürgün eden sizsiniz
Maniaist Kriptolar(!!!)
Saklamayın artık!
Siz hangi dinin  mensubusunuz açıklayın! 
 Açıklayın, yoksa konuştukça çirkefe batıyorsunuz.
 Düştüğünüz çirkef çukuruna
 Yıllarca bu milleti de çekmeye çalıştınız.

Artık yeter çıfıtlar.
 Çirkef çukurundan kendiniz çıkın !...
 Bu davranışınızın köklerini bize söktürmeyin,
 Yoksa bu vatanda sizin
 Yatacak yeriniz kalmaz !!!  (SGD)



Saruhan Gönül Dostları 27 Eylül 2008


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder