17 Ocak 2011 Pazartesi

KAPİTALİZMİN MABEDİNDE YANGIN VE KÜRESEL KAOSA DÖNÜŞEN TARİHî KRİZ



Kemal Evcioğlu
(E) Dz.Müh.Yb. Uluslararası İlişkiler Uzmanı
Finans sistemine devlet müdahalesi bir zorunluluk. Mali iflasları önlememiz gerekiyor. Ancak bunun vergi mükelleflerine bir faturası olacak” açıklamasını yapan Başkan BushLeninve Stalin gibi konuştu. Krizi öngören akademisyenlerin arasında sık adı geçen Prof.Nouriel Rubini, Amerika Birleşik Devletleri değil de, Amerika Birleşik Sosyalist Devletleri diyor artık. Kapitalizmin Mabedi’ndeki krizde gelinen son aşama “devletçi müdahale”.
4 Kasım 2008 Başkanlık seçimleri öncesinde, ABD finans piyasasında başlayan kasırga tüm dünyayı sarıyor. 11 Eylül’den sonra bir Kara Eylül daha! 15 Eylül!
ABD’nin iki numaralı yatırım devi ve 613 milyar dolar bilançosu olan Lehman Brothers şirketinin, Amerikan tarihinin en büyük finansal çöküşünü yaşamasının ardından, 25 ülkede 4000 çalışanı olan dev sigorta şirketi AIG, yaklaşık 85 milyar dolarlık bir kredi ile kurtarılarak bir tür devletleştirme gördü. Şimdi bankalar krizde. Borsalar düşüşe geçti. Döviz kurları yerinden oynadı. Merkez bankaları da panik içinde. İflaslar zinciri ve batık bankalar ortaya çıkan tektonik dalgayı tüm küreye yayıyor. 9/15, 9/11’den sonra yalnızca Wallstreet Caddesi tabelasının önünden geçen borsa yatırımcılarını değil, tüm dünyayı derin endişeye sürükleyen bir tarih oldu.
Büyük buhranı bir kez daha yaşamanın eşiğine gelen ABD, batık mortgage kredilerini kamulaştırmak için 700 milyar doları şimdiden gözden çıkarttı. Bu neredeyse iki Türkiye demek. Ama şu ana kadar zaten 500 milyar dolarlık bir paket buharlaşma yolunda. Yüksek riskli (subprime) Mortgage Krizinden önce bir yatırım devi olan Bear Stearns şirketini kurtarmak için 29 milyar dolar harcandı. Mortgage olayının dev şirketleri; Federal National Mortgage Association (FNMA), bilinen adıyla Fannie Mae ve hükümetin kefil olduğu, borç verdiği kredilere garanti de sağlayanFederal Home Loan Mortgage Corporation (FHLMC) bilinen adıyla Freddie Mac şirketlerini kurtarmak için 200 milyon dolarlık bir planlama yapıldı. Çünkü Fannie Mae ve Freddie Mac, Amerikanın neredeyse tüm borç toplamına eşit bir miktar olan 12 trilyon dolarlık  Mortgage piyasasının yarısını elde tutuyorlardı.
Devlet, yalnızca şirket kurtarmakla yetinmedi. Aralarında FED’in ve İngiltere’nin de yer aldığı dünyanın 5 büyük merkez bankası, eşgüdümle küresel finans sistemine 360 milyar dolar enjekte etme kararı aldı. Amaç, en azından işlem yapamaz duruma sürüklenen kısa vadeli kredi piyasasını canlandırmaktı. Sırada, Fennie Mac ve Freddie Mac vardı. Şirketlerin, %80’i kamuya geçti. ABD, finans krizinin reel sektöre yayılmasına izin vermemek için bunların çöküşüne de izin vermedi.Yatırım Bankası Lehman Brothers’ın iflasına izin verilirken dünyanın en büyük sigorta şirketi, AIG için de 85 milyar dolar harcandı. AIG’nin yatırımcılara finans sigortası sağladığına işaret eden uzmanlar, bu dev şirketin batması durumunda, ülkede ve dünyada bir “zincirleme reaksiyonun ortaya çıkabileceğine inanıyorlar.Kongrede, hükümeti uzunca bir zamandır uyaran ve Cumhuriyetçi partinin ön seçiminde geçen yıl 2008 içinde başkan adayı olan, içeriden sert muhalefet yapmakla tanınan Ron Paul Fox TV’ye verdiği demeçte, şirket kurtarmaya ayrılan paraların yetmeyeceğini, üstelik yapılan kurtarmaların, doların  değerinin daha da düşmesi, güvensizlik ve roket hızıyla yükselen enflasyonla sonuçlanacağını öne sürdü.
Sigorta şirketi AIG, gelen krizi önden görmüş ve merkez bankasından 40 milyar dolar para istemişti. Bu parayı vermediler. Direndiler. Ancak daha sonra bir gecede bu şirkete libor artı 8,5 puan gibi güzel bir faizle 85 milyar dolar veriverdiler. Bunu kıyasıya eleştiren Amerikalılar arasında olan Prof. Rubini gidişi “Sosyalizme dönüş” olarak niteliyor. Devletçi müdahaleyi savunanlar; bugün, bozulan sistemin kontrol dışı eğriliklerini düzelterek dengeyi sağlayacak bir özel kurum olmadığından serbest piyasa ilkelerine aykırı sayılan düzenlemeler için devletin devreye girmesine destek veriyorlar. Bunların çoğu tuzu ıslanmakta olan zenginler. Daha önce paylaşmadıkları ve sömürüye destek verdikleri dönemde, diğer sınıfların kanı emilirken şimdi bu sınıfları oluşturan vergi mükelleflerinin yükü sırtlanmasını istiyorlar. Yağma yok! Bu, ABD’de Rüya’nın sonu demek. Savunmayı yapanlar, devletin günah keçisi olarak vergi mükelleflerine bu yükü yükleyeceğinden eminler. Bunlardan biri olan General Motors, kredi piyasasında ortaya çıkan sorunlardan etkileneceği varsayımıyla, satışlarının etkileneceğinden korkuyor. Kısaca, hastalık hızla ve sinsice yayılıyor.
Ancak hükümetin artık en iyi önlemi, Mabedi saran ateşe benzin dökmek.  Başka çare yok. ABD’de BaşkanGeorge Bush, Kongre’den, finans kurumları için 700 milyar dolarlık garanti paketini onaylamasını isterken, yeni planın en kısa zamanda onaylanması için yönetimin Kongre ile çalışacağını belirtti. Vatan Gazetesi’nin internet sitesindeki haberine göre “Amerikan hükümetinin, ‘riskli varlık programı’ olarak adlandırdığı program, finans kuruluşları üzerindeki riskli kredileri satın almayı içeriyor. Böylece şirketlerin bilançoları şeffaflaşırken, üzerlerindeki risk de ortadan kalkmış olacak. Söz konusu program iki yıl boyunca geçerli olacak. Ülkede finansal sistemi çöküşten kurtarmak için hazırlanan bu plan, Amerika Birleşik Devletleri’nin borcunu 10.6 trilyon dolardan 11.3 trilyon dolara çıkartacak. Ancak plan, ABD vergi mükelleflerinin sırtına çok ciddi bir yük getirecek. BaşkanBush dün yaptığı konuşmada planın en çok eleştirilen bu yönünü, Amerikan vatandaşlarının bugünlerde en büyük kabusu haline gelen ‘işlerini ve emeklilik fonlarını kaybetme riski’ne vurgu yaparak savundu. Bush, ‘Hükümetimiz ülke ekonomisini çok ciddi bir riskten korumaya çalışıyor. Bu planın alternatifi, çok yoğun iş kayıpları ve emeklilik fonlarının erimesidir” diyor.
ABD’de vergi mükelleflerinin toplam nüfusa oranı yüzde 46 seviyesinde. Yani 300 milyonluk nüfusun 138 milyonu vergi ödüyor. Bu rakamlara göre 700 milyar dolarlık ‘batık fonu’, vergi mükelleflerinin üzerine 5 bin dolar ek yük getirecek. Serbest piyasa ekonomisinin mabedi olan ABD’de, batık kredilerin kamulaştırılması planı bu yüzden sert eleştirileri de beraberinde getirdi.Bush yönetiminden Kentucky Senatörü Jim Bunning, ‘Sistem kendi hatalarını kendi içinde çözer’ savının çöküşünü ‘Serbest piyasa ABD’de tam anlamıyla öldü’ sözleriyle ilan etti. Bunning, ABD vergi mükelleflerinin ekonomik krizle kandırıldığını savunarak, ‘Bu plan ABD’de serbest piyasayı bitirip sosyalizmi başlatacak’ dedi.
Perşembe gecesi FED Başkanı Ben Bernanke’nin Kongre üyelerine ABD ekonomisinin yüzyüze olduğu tehlikeleri anlattığı toplantıdaki havayı, ABD Senatosu Bankacılık Komitesi Başkanı Chris Dodd anlattı. Dodd’a göre,Bernanke’nin anlattıkları, planı onaylamaktan başka bir alternatifi düşündürmeyecek kadar büyük bir şok yarattı.Dodd, ‘Toplantı soğuk bir duş almak gibiydi. Hiçbirimiz tüm kariyerimiz boyunca böylesini yaşamamıştık’ dedi. Demokratlar bu toplantının ardından Bush ve ekonomi yönetimini, Kongre üyelerini paniğe sürükleyecek kriz senaryolarıyla, planı aynen kabul etmeye yöneltmekle eleştirmişti. (Bknz.http://www.gazetevatan.com/haber.vatan)
1000’e yakın banka, yaşanan krizi kurban gibi bekliyor. Çöküşün büyük adaylarından Morgan Stanley yeniden evlenme telaşında. Merryll Linch’i Bank of America aldı. Bundan sonra piyasalarda iflaslar, konsolidasyon ve zorunlu olan şirket evlilikleri görülecek. Tahminler, 2009’un ilk 6 ayında ABD’de bankaların üçte birinin çökeceğini gösteriyor. Amerikan Hükümeti’nin şimdiye kadar aldığı parasal önlemler, hiçbir işe yaramadığı gibi sadece taşıma suyla değirmen döndürmeye benziyor.  Çünkü krizin temelinde her yeri saran hile ve sahtekarlık var. Güvensizlik var ve en kötüsü de bu. Güvensizlik, finans krizinden daha büyük hızla yayılan gerçek bir virüstür. Öte yandan bu finans krizinin, aksi iddia edilse de yapısal bir kriz olduğundan reel sektörleri içeren bir ekonomik krize, daha sonrasında da bir sosyal krize dönüşmesini engellemek artık çok zor görünüyor.
Bu kriz, dolardan kaçışı hızlandırdı. Artık, borsalarda ABD tahvillerine güven yok. Güney Kore gibi ABD ile finansal ilişkileri olan ülkelerde de panik başladı. ABD’nin tahvilleri ellerinde kaldı ve devalüasyona yöneldiler. Birçok ülke benzeri ekonomik türbülansı yaşayacak. Kaçış ve güvensizliğin faturası ABD’ye ve onunla aynı sistemde olanlara çıkacak. ABD ile ilişkisi olan her finansal ve ekonomik sistem tehlike ve risk yaşayacak.  Bankaların ve 20 trilyon dolar hacmi bulan sigorta sektöründe sigorta kuruluşlarının çırpınmaları türbülansı daha da hızlandıracak. Önlemlerin hızla alınamaması durumunda güvensizlik tüm dünyayı saracak. Gıda ve Emtia piyasasında da başıbozukluk var.
Sorular ardı ardına geliyor. Yoksa Kapitalizmin babasıAdam Smith’in liberal ekonomi teorisi çöküyor mu? 1990’larda komünizm çöktükten iki onluk kısa bir dönem sonra kapitalizm de mi çöküyor? Ortaya çıkan borçları üstlenmek ve kapital enjeksiyonu ile kısa vadeli borçların ödenmesine yardım olmaktan başka krizi ne önleyecek? Özetle, Amerikan Finans Sisteminin problemi büyüyor. Panik halindeki piyasalara enjekte edilen kapital ile var olan paniği önleme maksadı güdülüyor. Doğal olarak “riskten kaçış” söz konusu olacak.
Lehman Brothers’ın Kara Pazartesi (Black Monday) çöküşü böylesi zincirleme şok etkisi yarattı. Londra’da gecelik faiz %11’lere fırladı. Doların ateşi çıktı. Lehman Brothers’ın çöküşüne değin 13 banka, merkez bankası FED tarafından kurtarılmıştı. Oysa, bugün batma riski yaşayan ve bir yıl önce para dilenen diğer bankalara para verilmemişti. Oysa birkaç yıl öncesine değin gidişat bu bankaların umurunda bile  değildi. Klasik Bankacılık sisteminin yerine ve küresel sömürünün temeline oturtulan Yatırım Bankacılığının, Mevduat Bankacılığından ayrılmasından sonra, ABD’nin ve dünyanın canını yakan bir sürecin önü açıldı. Bu süreçte bankacılık ahlaki iflasla tanıştı.
1981’den bu yana  Financial Times’ta editörlük yapan kıdemli yazarlardan John Plendere göre: “Geçen 20 yılda en büyük beş ABD bankası paylarını ikiye katlayarak tüm ABD bankalarının varlıklarının yüzde 45’ini ele geçirmişlerdi. Bu dünyada, türev piyasalarının hacmi 84 trilyon dolara ulaşmıştı. En büyük beş ABD bankası bu toplam türev stokunun yüzde 95’ini, yalnızca J.P.Morgan ise yarısından fazlasını elinde tutmaktaydı.” İşte sözü edilen bu türev piyasasında oluşan köpük 2008’de patladı. ABD’de 2000 yılında açığa çıkan durgunluk çeşitli kardiyak krizlerle sürerken, dolar da zaten önceden tahtından inmeye başlamıştı. Ağustos 2004 ayı itibariyle ABD doları dünya piyasalarında değer yitiriyordu. Ne var ki beklenen dış ticaret açığı da sürekli büyüyordu. ABD Merkez Bankası olarak kabul edilen ama aslında özel bir banka olan FED, faiz artırımına giderek doların değerini yükseltmeyi planlarken, önceki FED Başkanı AlanGreenspan faizleri arttırarak yurt dışına çıkmış olan parayı geri çağırmayı, böylece iç talebi arttırmayı ve ekonomiyi canlandırmayı düşünüyordu. Ancak bu planda başarılı olamıyordu. Bugün Greenspan, ABD’nin yaşanan durgunluktan kurtulma şansının % 50’nin altında olduğuna inanıyor.
2008 Eylül’ünde krizin iyice ortaya çıkması ile birlikte bir haftada fonlardan inanılmaz bir para kaçışı yaşandı. Bu kaçış, 4 yatırım fonunun birden batmasına neden oldu. Ürken yatırımcı, bir haftada, 90 milyar dolar çekti.
Durgunluğun ve ardından gelen çöküşün önüne geçmek için FED önceden önlemler almaya çalışıyordu. 146 milyar dolarlık bir kapital, piyasalara 2008’in ilk çeyreğinde piyasalara enjekte edilmişti. FED’in açıklanan gücü 1,5 trilyon doların biraz üstündeydi. Alabama’dan Cumhuriyetçi Senatör Richard Shelby, Bloomberg Televizyonu’ndaki açıklamasında, deregülasyon ve kuralsızlığın bu krize yol açtığını kabul ederken, kurtarmayı bekleyen şirketlerin tahmini borç toplamının 5 trilyon dolara ulaştığını söylüyordu. Görüldüğü üzere, bu doğruysa, FED’in borcu olan herkesi kurtarması mümkün görünmüyor.
Şirket kurtarma ise kapitalist teoriye aykırı. Bu yüzden neoliberal iktisatçılardan güçlü karşıtlık var. Çünkü diğer batma yolunda olan diğer şirketler de benzer ayrıcalıklardan yararlanmak isteyecekler. Ayrıca, şirketleri kurtarırken ceplerin doldurulduğu bir yozlaşma düzeneğinin ortaya çıkacağı korkusu da bulunuyor. Yine de BaşkanBush’un da açıklamasında kabul ettiği gibi artık şirket kurtarmak zorunlu.
Geçici önlemler alan ABD yönetimi, yıllar içinde derinleşen krizin yarattığı çıkmaz yüzünden yalnızca krize geçici önlem bulamıyor değil, aynı zamanda bir de yönetim krizi yaşatıyor ve krizi iyi yönetemiyor.
SSCB çöktükten sonra; ABD’de Reagan,İngiltere’de Thatcher öncülüğünde Batı yeni tehdit algılamasına İslam’ı yerleştirirken bir yandan daKüreselleşme ile Yeni Dünya Düzeni’ni yayma görevlerini yerine getirmek için önemli açılımlar yapmıştı. Tüm dünyada serbest piyasa rüzgarıyla devletleri aşan,  zengini daha zengin fakiri daha fakir yapan acımasız bir soygun fırtınası estirildi. Bugün küreselleşme de büyük darbe aldı. Devletler, artık yaşanan küresel finans krizinden sonra olabildiğince korumacılığa yönelme eğilimi gösteriyorlar. Oysa, 1990'ların başında küreselleşmenin engellenemez olduğu savunuluyordu. Financial Times 'ın ekonomi editörü Martin Wolf ve eski IMF Başekonomisti Nobel ödüllü Joseph Stiglitz da önceleri bu inancı taşıyanlardandı. Ancak, bugün küreselleşmeye farklı bakmaktadırlar. Wolf, artık küreselleşmenin kimi işçileri yoksullaştırdığını, kimi firmalara zarar verdiğini, bu yüzden tepki çektiğini, küresel bütünleşmenin yararlarının daha yaygın bir biçimde paylaşılması gerektiğini savunuyor.Stiglitz ise, küreselleşmenin sözlerini yerine getirmediğine inanıyor. Ona göre, küresel ticaretteki adaletsizlik önlenemedi. Mali piyasalar denge bulamadı. Sermaye ise merkezden çevreye değil çevreden merkeze aktı. Bu yüzden, çoğunluk kaybetti ve Yeni Dünya Düzeni’nin sahipleri olan Küresel Krallığın ve onun seçkin işbirlikçilerinin kazandığı bir süreç ortaya çıktı.
Stiglitz, zengin ülkelerde bile yoksulların arttığını vurguluyor ve garip bir biçimde neoliberal ilkelerin inkar edilmesi anlamına gelen piyasa mekanizmasına, küreselleşmeye bir tür siyasi müdahaleyi öneriyordu. Wolf’un da böyle bir müdahaleyi önermesi ilginçti. Stiglitz ve Wolf’un erken dönemde öngördükleri önlemler, ancak kriz derinleştikten sonra alındı. Küreselleşmenin gerçek yüzünü görenlerden, en büyük yatırım bankalarından Morgan Stanley'in baş ekonomisti olan Stephen Roach ise, ''Küresel büyüme paradoksu'' başlıklı çalışmasında ve Global Economic Forum’daki yazısında küreselleşmenin kesin olarak tüketimi azaltıcı bir özelliğe sahip olduğu inancını ortaya koymuştu. Roach'a göre, ''küreselleşme, asimetrik olmayı, tüketiciden daha çok üreticiye destek ve olanak sağlamayı sürdürecekti.” Satır arası okunduğunda bu sürecin yeni sömürüyü güçlendirdiğini o da itiraf ediyordu. Roach’a göre, günümüzdeki dengesiz küresel ekonomi, asimetrik küreselleşmenin ürünüdür. Ekonomik büyümeye paralel oluşan küresel dengesizliklerin temelinde, dünya ekonomisini peşinden sürükleyen ABD’nin tüketici talebi bulunmaktadır. Bir süre önce borsalarda köpük sönmeye başlayınca, başta FED olmak üzere merkez bankaları, olası depresyonu, ancak tüketici talebini büyük bir mali genişlemeyle yani kredi köpüğü sağlayarak ve destekleyerek engelleyebildiler. Şimdi, enflasyonist baskılar ve mali türbülans artarken, başta ABD olmak üzere merkez bankalarının yeniden bir mali genişlemeye gitme şansları artık kalmadı. Ve deniz bitti! Son virüs, ekonomik ağı sararak sömürüyü yeryüzüne yerleştirmeye çalışan küreselleşmenin de büyük darbeler almasına yola açacak gelişmeler içeriyor.
Godley ve Izureta’ya göre: “Tarihte ilk kez bir hegemonyacı güç, bir borç kapanına düştü.” ABD yönetiminin ekonomisini çalıştırmak, büyümeyi sürdürmek, halkın refah düzeyini koruyabilmek için dört yıl önce yani 2004’de günde yaklaşık 2,5 milyar dolar dış kaynağa gereksinimi vardı. Ancak, ABD’nin, cari açık ve bütçe açıkları ile özel şirketlerin ve kişilerin biriken borç yükü yüzünden oluşan  köpük patladı. Godley veIzureta’ya göre “Birçok araştırma, ABD’nin “sürdürülebilir net ihracat” yapmadan bu sorunu aşamayacağını göstermektedir.” Ne var ki, ABD ekonomisinde finans ve ticaret gibi hizmet sektörü ağırlıkta olup, sanayi üretimi GSMH’in ancak %13’ü kadarını oluşturabilmektedir. Ayrıca, geçmişte yaşanan her resesyon dış ticaret açığını kapatırken 2001’den itibaren bunun tersi olmuştu. Resesyon var olan açığı  kapatamamıştı. Bu, Amerikan ekonomisinin, yabancı üreticilere bağımlılığının çok tehlikeli boyutlara tırmandığını göstermektedir. 2008’de artık bütün sektörleri sallayan durgunluk ve sonrasındaki çöküş sırasında, önceden derinleşen açığın yıkıcı bir etki yaratacağını beklemek yanlış bir yaklaşım olmayacaktır.
Öte yandan, ABD’nin ihracata gereksinimi varsa ABD ekonomisinin de, dış kaynak gereksinimini kapatacak çapta bir ihracatı emecek pazarlar bulması gerekmektedir. Bu ise artan küresel rekabet nedeniyle sınırlıdır. Öte yandan; Çin, Hindistan, Asya ekonomilerinin pazarlarında ABD’nin rekabet gücü artık yeterli değildir.  Birçok ABD şirketi, ucuz işgücü ile parlak yatırım imkanları sunan bu pazarlara göç etmiştir. ABD, sermayenin göç maliyetini hesap edememiştir. Bununla birlikte, ABD’nin rekabet gücü bilgisayar, bilişim teknolojisi, silah sanayi gibi dallarda hala yüksektir. Ancak, ABD’nin bu sektörler aracılığıyla açığını kapatacak bir ihracat hacmini sağlaması hem çok zor, hem de teknoloji transferi gibi sevimsiz istekleri içerdiğinden ABD’nin ulusal güvenliği açısından riskli görülmektedir. Öyleyse, açıklar sürecek, ABD de borçlanmaya devam edecektir. Ya da zihniyet bütünüyle değişecektir. Hem de tüm dünyada!
Uluslararası ticarette, enerji sektöründe Euro artık daha çok kullanılmaktadır. ABD Merkez Bankası, ülkeye yabancı sermaye çekmeyi sürdürebilmek için faizleri yükseltmeye başlamıştır. Böylece, ülke içindeki tüketimi kısarak ithalat talebini, dolayısıyla dış açığı geriletmek de olanaklıdır. Ancak, bu yalnızca yoksullaşma ile toplumsal mutabakatın bozulması anlamına gelmediği gibi şiddetli bir mali kriz olasılığını da içermektedir. Öte yandan, faizlerdeki artış ve resesyon ABD’yi içeriden zor duruma düşürme tehdidi taşımaktadır. Yabancı yatırımcıların bütünüyle doları terk etmesi, ellerindeki ABD menkul kıymetlerini satmaya kalkması olasılığı da ABD’yi ve söz konusu kredi  köpüğü nedeniyle en büyük ABD bankalarıyla birlikte, dünya mali sistemini çökertebilecektir.
ABD bu duruma nasıl geldi? Yakın zamana değin durgunluk yoktu. Büyüme normaldi. ABD’de durgunluk ortaya çıkana kadar aldatıcı olan ekonomik büyüme, tıpkı onu izleyen Türkiye gibi ithalata bağlıydı. Başta Çin malları olmak üzere ithalatın rekor düzeyde olması bunu açık olarak ortaya koyuyordu. Bu yüzden derinleşen krizde gelinen aşamadan sonra, faiz artırımının bir kez daha düşünülmesi gerekliydi. Öte yandan, “ithalat baskısı ile karşılaşma tehlikesi, açığın daha da büyümesi” anlamına geliyordu. ABD, tuzağa mı düştü? Dış ticaret açığı nasıl kapatacak? ABD ekonomisi yavaşlarsa küresel talebin içinde oluşan boşluk küresel finans sistemi nasıl etkileyecek?
Düne kadar Irak’ta, Bosna’da, Filistin’de, Afganistan’da, Çeçenistan’da Müslüman kanı oluk oluk akıyordu. Medeniyetler çatışmasını körükleyen Batı öte yandan da yeni paradigmanın, küreselleşme ve işgaller yoluyla zorla dünyaya yayılmasına uğraşıyordu. ABD, dev askeri gücüyle buna aracı kılınıyordu. Ne var ki, kapitalist sistemin ahlakı bu mücadeleyi kaldıracak gücü bulamadı. Kapitalizmin Tapınağı olan Amerika, küresel senyoraj üstünlüğünü kullanarak deste deste dolar bastı. Bir gün basılan paranın miktarının onu bir çöp değerine indireceğini hesap etmeden. Bu hırs, yolun sonunun görülemediği, kapitalist teorinin ahlaksız yozlaşmasında ve temel öğretideki en büyük yanlışın bilinmediğini gösteriyordu. Öte yandan bölüşüm hastalığı, gelir dağılımında hastalığa yol açıyor, bu durum yalnızca tüm yoksullar değil, emeğinden geçim sağlayan tüm dünyanın kötü yazgısı oluyordu. Denetimsiz, ölçüsü olmayan, kontrolu olmayan bir piyasa düzenini savunan gözü dönmüş kapitalizm bulaştığı yerlere hastalık ve yozlaşma götürüyordu.    
İşte böyle bir ruhsuzluk içeren çöküş, Eylül 2008 sonunda Amerikan Rüyasını kirletenlerin ne denli yapısal bir sorun yarattığını ortaya çıkardı. Bir devin aslında bir hasta adam olduğu bütün açıklığıyla görüldü. Aslında, 11 Eylül 2001’den önce 2000 yılında Amerikan ekonomisinde durgunluk başlamıştı.  11 Eylül’den sonra da deflasyon korkusu nedeniyle, dev bir piyasa olan gayri menkul yoluyla  balon şişirildi. Amaç, her Amerikalıyı ev sahibi yapma bahanesiyle faizleri düşürmekti. Oysa çöküş, emlak piyasasında geri dönmeyen kredilerle başladı. Şimdi de 5 milyon ABD’liyi etkilediği öne sürülen emlak piyasasının öncelikle ayakta tutulması gerektiği savunuluyor.
1999’da RF’nun yaşadığı kriz ABD’yi hazırlıksız yakalamıştı. Bu krizden alınan ders ile Çin hızla DTÖ’ne kabul edildi.  2000 yılından sonra, ABD’nin verdiği kararlar, hasta ekonominin sorunları derinleşmeden önce bunları önlemeye yönelik olmak yerine, gözü dönmüş siyasal hedefleri ön plana alıyordu. Bu nedenle finansal sorunlar giderek daha da derinleşti. Kriz sinsi bir şekilde derinleşirken, yetkililer kafaları kuma gömerek ileride karşılanacak maliyeti de ağırlaştırdılar. Bir yandan da ahlaki kriz derinleşti. Küreselleşme ekonomik, siyasal ve kültürel işgalle birlikte askeri işgalleri de getirdi. Doların egemenliğini silah yoluyla korumak istediler. Ne var ki beklenen olmadı. Küreselleşme yoluyla virüs yayıldı. Hasta beden bir süre sonra diz çökmeye başladı. ABD, borsalardaki anarşiyi getiren kaldıraçlı işlemlerin yapılmasını engelleyeceğini açıkladı. Bu büyük bir değişim demek. Her değişim ise beraberinde ekonomi deyimiyle alternatif maliyetler getirecektir. 
Bu krizi kimse öngöremedi mi? Küresel endüstri uzmanı gazeteci yazar Barry C.Lynn,Yolun Sonu Küresel İşletmelerin Yükselişi ve Yaklaşan Çöküşü End of line: The Rise and Coming Fall of Global Corporations” adlı eserinde, küreselleşmenin gerçekleşmesini ve sürmesini sağlayan şirketlerin örgütlenme sistemlerinin yarattığı kriz ortamını anlatıyor. 2006 yılında,Lynn’in bu görüşleriyle örtüşen önemli bir gelişme yaşandı.Gelişme literatüre 14 Aile toplantısıolarak geçti. Bu toplantı, Wall Street Journal’in durumunu yansıttığı mali piyasalarla ilgili olarak 2006 yılı başında New York Federal Reserve Bank’ta gerçekleştirildi. New York Federal Reserve Bank, Wall Street borsasının, “14 Aile” olarak da bilinen en büyük yatırım bankalarıyla “sentetik kredi türevlerinin” yarattığı riskleri konuşmak üzere 16 Şubat 2006’da bir toplantı yapılmıştı. The Economist’e göre, bu 14 ünlü aile ve 10 banka ABD kredi piyasasının %80’ini elinde tutmaktaydı.Sözkonusu toplantı da küresel mali yazgısı tartışılmıştı. Öte yandan Corrigan Report” adlı raporda da küresel piyasalarda bulunan doların dörtte üçünün karşılıksız olduğu öne sürülüyordu.Bu teoriye göre, doların egemenliği zayıflarsa büyük ölçüde dolara bağımlı olan ülkeler dolarla birlikte krize girecekti. Özetle, ciddi ve namuslu yorumlar yaklaşan çöküşü görüldüğü üzere çok uzun zamandır haber veriyorlardı. Şimdi Kapitalizm tarihsel ve benzersiz bir kriz yaşıyor. Bakalım 1929’da olduğu gibi bir çıkış seçeneği yaratılabilecek mi? Ancak bu krizin, deflasyonist bir kriz olarak görülen 1929 krizinden farklı olduğu değerlendiriliyor. Söz konusu fark öncelikle piyasa sisteminde görülüyor. Bir kere o zamanlar, piyasalar ve ticari ilişkiler bu denli karmaşık ve yaygın değildi. Bu yüzden 1929 krizi deflasyonist kaos yaşatmıştı. Mal fazlası vardı, likidite sıkıntısı nedeniyle talep yoktu. Keynes’in çözümü, krizin yapısal olsa da derinleşmeden çözülmesini sağlamıştı.  Bugünkü bataklık bir günde oluşmadı.
Ünlü ekonomist ve dokuz köyden kovulanlardan olan Uğur Civelek “Ekonomiler hiçbir zaman deflasyon istemez. Bu yüzden para basma eğilimi artar ve enflasyona geçit verilir. Karşılıksız para basma başlayınca da ilkelerin tüketilmesi ile ahlaki yozlaşma başlar. Krizin temelinde de bu yozlaşma yatmaktadır.” inancındadır. Buna katılmamak mümkün değil. Zaten karşılıksız basılan paralar uygun şekilde kullanılmadı. Kredi piyasalarında suistimaller ortaya çıktı. Devreye bir de “Swap” işlemleri ve “Future” piyasaları girince hileli düzende el değiştiren kağıtlar köpüğü daha da şişirdi. Öte yandan da ABD’nin başını yiyeceği bilinen iç borçlanma tırmanışa geçti. Karşılığı olmayan bir sorumsuz ve ahlaksız borçlanma süreci yaşandı. Finansal enstrümanlarla sentetik kağıtların şişirdiği köpüğün bir gün balon gibi patlayacağı biliniyordu. Kredi sisteminde ortaya çıkan bu köpüğün, bir düzeyden sonra ödeme zorluğu nedeniyle patlatılacağı ve sistemin bu şekilde yürüyemeyeceği  kestiriliyordu. “Subprime Mortgage” krizi bu köpüğün patlamasını sağladı. 1 $ karşılığı neredeyse 90 $’lık borçlanma sağlandı. Giderek riski artan işlemler ile piyasa anarşizminin önüne geçmek mümkün olmadı. Bu talan sisteminin varlığını destekleyen ABD’li bir kısım yöneticilerin, finans ve ekonomi dünyası ile yakınlığı ve kendi çıkarlarını devletin çıkarlarının üstünde görme eğilimi bir mikrop gibi tüm dünyaya yayıldı. Dünya, SSCB’nin çöküşünün ardından köşe dönmeci yöneticilerin elinde can çekişir hale geldi. Açlık ve yoksullar yazgısıyla baş başa bırakıldı. Tüketim ekonomisi kuruldu ama üretim öksüz bırakıldı. Ülkelerin birbirine bağımlı ve ilişki içinde olması sağlandı ve küreselleşme, dünyayı ünlü deyişle “küresel köy” yaptı ama çoğunluğu mutlu edemediği gibi her türlü sıkıntının küreselleşmesi kolaylaştı. Çin gibi yükselen güçler haricinde bu kendi kendine yeterliliğin bütünüyle yok edilme girişimi sonrasında sentetik kağıtlarla köpük sistemi üzerinden sömürü başladı. Neoliberal virüs tüm dünyayı sardı.
ABD ekonomisinin diri olduğu dönemde Amerikan tahvillerini alanlar, ABD dolar rezervini genişletenler şimdi ben ne yapacağım diye soruyor? Çünkü ABD ile ilgili her işlem bundan sonra güvensizlik endeksi ile birlikte ele alınacak. Bu durum tehlikeli. Çünkü hala bir dev olan ABD, bir dönem sonra kendi çöküşünü durdurmak için elde mevcut ekonomik ve finansal enstrümanlar dışında eskiden olduğu gibi askeri, politik tüm enstrümanları, hem de en şiddetli yöntemlerle kullanmayı deneyebilir.
Petrol fiyatları üzerinden yapılan spekülasyon nedeniyle varil başına petrol fiyatı 2008 içinde 148 doları gördü. Petrodolarlar içinde yüzenleri besleyen bu artış ve daha da zengin olan OECD ülkelerinin karşısında enerji bağımlısı olan şiddetli şekilde bu bağımlılığı duyan ülkelerde de enflasyon yükselişe geçti. Sonuçta OECD ülkeleri de krizden negatif etkilenmeye başladılar.
Bütün bu anlatılanlar, tüm dünyayı bu denli etkileyen ve giderek üstel hızla yayılan bu krizin, yüzyılın krizi olduğu iddiasını desteklemektedir.
Şimdiye kadar bu yapısal bir krizi daha ne kadar geciktirecek ve yutturacakları bilinmiyordu. Lehman Brothers’ın çöküşü ile beklenen kıyamet koptu. Büyük borç yığınları, kredi krizinin dev çöküşünü daha çok bekletemedi. Artık, herkes kısa vadeli düşünecek ve güvensizlik çığ gibi büyüyecek. Alınan önlemlerde en çok vergi yükümlülerini ve masumları vuracak. Fatura yine sorumluluğu olmayanlara çıkacak.Yani adaletsizlik sürdürülecek. Merkez bankalarının piyasalara enjekte ettiği paralar sadece krize geçici pansuman olabilecek. Faizlerin düzenlenmesi de yeterince işe yaramayacak. Çünkü bunlar zaten uzunca bir zamandır yapılıyordu. Peki o zaman bu durum nasıl düzelecek ve düzelmeden önce neler olması bekleniyor?
Şimdi! On dört büyük ailenin 2006’da olanları kestirdiğini biliyoruz. Öyleyse bu çökme önceden biliniyorsa neden zamanında yeterince önlem alınmadı? İşte bu soru zihinleri ve ABD’yi kurcalayacak çok önemli olayların önünü açacak! 4 Kasım 2008’de seçilecek yeni başkan, birçok sorunla boğuşacak. Ya devleti küçültmeyi seçecek ya da savaş seçeneğini içeren çılgınlıklara yönelecek? Peki Dünyanın geri kalanına yani “Öteki”ye ve Türkiye’ye ne olacak?
ABD’nin tahvillerini elinde bulunduranlar etkilenecek. Bunlar arasında olan RF ve Çin küreselleşmeden başarıyla kazançlı çıktı. 5,5 trilyon dolar civarındaki ABD tahvillerinin yarısının Çin ve RF’nun elinde olması gelişmeleri daha da ilginç kılıyor. Bu yüzden RF’nda hemen çalkalanma yaşandı. Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin  dolar tasarruf fazlası var. RF ve Çin Halk Cumhuriyeti, askeri güçleri olduğundan kendi güçleri ile ayakta durabilecekken Japonya ve Körfez ülkeleri askeri güçleri olmadığından meydana çıkardıkları üretim fazlaları ABD tarafından yönlendirilebiliyor. RF ve Çin Halk Cumhuriyeti krizi tanımlayabiliyor. Çin de bu halde bile China Mobile %28 büyüme gösterebiliyor. Çin’in bu krizden ne denli etkileneceği konusunda ihtilaflı görüşler var. En büyük merak konusu ise en çok ABD dolarını elinde tutan Çin’in bu kozu nasıl kullanacağı.
Stephen Roach, ABD ekonomisinin yavaşlamasıyla küresel talebin içinde oluşacak boşluğun doldurulmasının olanaksız olacağına dikkat çekiyor. Roach'a göre bu boşluğu doldurmaya en güçlü aday olan Avrupa bile güçlü Avro nedeniyle, parasal daralma ve bunun gecikmiş etkileri devreye girince duracak. Zaten çok yüksek olmayan yüzde 2.5 dolaylarındaki büyüme, 2008 içinde yüzde 1.5 civarına gerileyecek. Öte yandan Kapitalizmi uygulayan tüm dünya krizi karşılamaya hazırlanıyor. Mali piyasaları zayıf olan Çin'de iç borçlanma özellikle karaborsadan yüksek faizle borçlanma hızla artıyormuş; orada da tehlikeli bir kredi köpüğünün varlığından şüpheleniliyor. Resmi yayın organı People's Daily bile ''aşırı enerji tüketiminden, sabit sermaye yatımlarındaki aşırı büyümeden, krediye yapılan aşırı yatırımdan'' yakınmakta. ABD'deki yavaşlamanın etkileri, yaşanan ekonomik sorunlarla birleşince, Çin'de de bir resesyon olasılığının arttığı öne sürülüyordu. Ancak, Ağustos 2008’de açıklanan rakamlar Çin’de enflasyonun giderek düştüğünü gösteriyordu. Değerli yazar Ergin Yıldızoğlu’na göre; “Çin'de ve bölgede, likidite gereksiniminin oluşturduğu basınçla ABD kağıtları satılmaya başlanırsa, Batı'dan resesyon olarak başlayan süreç, Doğu'da depresyona dönüşecek ve bu sıkıntı dünya ekonomisinde küreselleşecek.” Nitekim elinde kağıt olan devletlerden Rusya Federasyonu Lehman Biraderlerin çöküşünü ardından beklenen negatif etkiyi yaşamaya başladı. Şimdilik ayakta duran Çin ekonomisinin de ciddi bir biçimde ısınacağı, dolayısıyla önümüzdeki dönemde yavaşlayacağı tahmin ediliyor. Hindistan'ın ise toplam küresel talebe katkısı zaten çok düşük görülüyor.
Petrodolarla yıkanan Körfezdeki bağışıklık da bitecek. Körfez şimdilik ABD bankalarına yatırım için bekle gör politikası izliyor. Bölgede küresel kriz nedeniyle zayıflama olacağı petrol pazarlarının etkileneceği bunun da Körfezi etkileyeceği ve enflasyonun yükseleceği kestiriliyor.
Gelişmekte olanlar da henüz yeterince gelişmiş olmadıklarından etkilenmiyorlarsa da bu krizin etkilerinin 2009’da duyulacağı tahmin ediliyor. Ekonomistlere göre ABD son krizde tüm dünyaya enflasyon ihraç etme sürecini başlatmıştır. Ancak bu ihracatta spekülasyonun da önemli bir rol oynadığı bilinmelidir.
Türkiye ne olacak? Türkiye’nin borçlu olması onu edilgen politikalara yönlendiriyor. 1980’lerde küreselleşme rüzgarı başlarken birkaç milyar dolar olan dış borç yıllar sonra 400 milyar doları geçti. Bu yüzden paraya şiddetli ihtiyaç duyulacak. Enflasyonist baskı oluşacak.
Yeni Dünya Düzeni’nin en güçlü araçlarından sayılan IMF ve Dünya Bankası küresel krizi önleyemedi. Krizi öngörerek önlem bile öneremedi. Birçok ülkeyi batırdıktan sonra kovuldu. Latin Amerika’da sosyalizmi ayağa kaldırdı. Ancak, en büyük sevdalısı Türkiye, ondan bir türlü vazgeçemedi. Türkiye, başa gelen hükümetin şanslı olduğu bir dönemde yüksek faiz sunarak yabancı sermaye çekti. Ancak dışarıdan gelen sermaye Çin’e geldiği gibi gelmedi. Bu yüzden ekonomideki kırılganlık sürüyor. Türkiye, Batı Kapitalizmini izleyerek 2001 krizindeki yüksek negatif büyümeden sonra sürekli büyüdü. Ancak bu büyümenin hormonlu olduğuna inanılıyor. Şimdi yolun sonuna gelindiğini söyleyenler var. Bu kriz, en azından kaynak girişini azaltacak, piyasada daralma yaratacak ve enflasyon yükselirken piyasaların 2008 içindeki küresel durgunluktan etkilendiği gibi Türkiye de negatif olarak etkilenecek. Ancak tahmin bunlar. Aksini söyleyenler de var. Gerçekten her kriz aynı zamanda önemli fırsatlar sunar diyenler bunlar. Bir teoriye göre bu kriz daha çok gelişmiş ülkeleri vuracak. Diğerleri yeterince gelişmiş olmadığından o denli etkilenmeyecek.
Bu çok iyimser bir yaklaşım. Dünyadaki ülkelerin %70’inin OECD ülkesi ve bu tektonik krizin etkisini özellikle 2009’dan itibaren yaşayacaklar. Öte yandan UBS’den Paul Donovan’ın Bloomberg TV’deki demecinde iddia ettiği gibi, Çin ve Brezilya gibi büyük ülkeler, “Amerikadan Sonra” küresel tüketim talebini karşılayabilecek mi? Çünkü ABD ekonomisinin yavaşlamasıyla küresel talebin içinde büyük bir boşluk oluşması bekleniyor. Bu boşluğun nasıl doldurulacağı belirsizdir. Japonya, Avrupa, Çin ve Hindistan ekonomisinin mevcut boşluğu doldurmasının imkansız olduğu öne sürülüyor. Durağanlık onlara da bulaşacak. Çin ve Kore kurtarabilir görülüyor. Ayrıca, iç bir başka deyişle domestik talebi karşılayabilecek ülkeler azınlıkta. Bu yüzden ithalata bağımlı olan ülkeler daha çok yaralanacak ve kaos küreselleşecek diyenler çoğunlukta. Ne olursa olsun yükselen piyasaların bu krizden etkileneceği kesin ama şaşkın Amerikalılar soruyorlar;  Yeni Dünya Düzeni ve küresel ekonomik güç yeniden nasıl dengeye gelecek? Ancak bilmiyorlar ki bütün bunlar zaten dengeye gelememesi için düzenlendi?
Özellikle ithalat bağımlı ekonomisi ile aşırı borçlu ve yabancı sermayeye bağımlı olarak yaşayan ekonomiler, turbulansa giren sistemlerini yeniden ele alacaklar. Zenginler, kaynak sağlama sorunu yaşayacak. Daralma, dev boyutlarda işsizlik bütün dünyada etkili olurken neoliberal düzenin kurbanı ülkelerde yakıcı olabilecek. Ekonomilerde korumacılık eğilimleri ve yandaş devletlerle yakınlaşma ve bloklaşma eğilimi artacak. Kendi kendine yeterli olamayanlar sorundan üst düzeyde sıkıntı görecekler. Ülkeler arası ticarette inişli çıkışlı süreçler yaşanacak. İç talep iç enflasyonist baskı getirecek, hiper enflasyonlar ortaya çıkabilecek. Dünyada birçok ülkede ayaklanma görülebilecek. Hükümetler halk kitlelerinin tepkilerini göğüslemek zorunda kalacaklar. Başta ABD olmak üzere birçok yerde faşizm yeniden uyanacak.
Orta Doğu’daki Kaos küresel düzleme yayılacak. Böylece önce kaos, daha sonra da kaostan düzen “Ordo Ab Chaos” gerçekleşecek. Dünyaya finansal olarak yayılan bu kaostan tüm herkes nasibini alırken kriz paradigma değişimi yaratacak ölçüde küresel siyaset ve küresel güvenliğe sıçrayacak. Bu yüzden kriz bir dünya savaşının önünü açabilecek potansiyel taşıyor.
Ekonomi modelini Batı’dan alan ve IMF’nin ülkeleri batıran önerilerini gönüllü olarak uygulayan, Yeni Dünya Düzeninin elçisi Kemal Derviş gibi sözde kurtarıcıların reçeteleriyle ters köşeye yatan ve sistemi çökme yolunda olan Türkiye, böylesi günler için ne ölçüde hazırlıklı?Derviş, 2008 içinde; “Enflasyon tsunamisi geliyor” diye uyarmıştı.
IMF ve Dünya Bankası’nın reçeteleri, üretim sistemini bozdu. Halkı daha çok fakirleştirdi. Çiftçi ve sanayici tasfiye edildi. Türkiye Küçük Amerika oldu. Bu yüzden ABD’nin çöküş modeli Türkiye için de tehlikeli.  ABD’de çöken şirketlerin dünyadaki uzantıları şimdi alıcı arayışına girdi. Türkiye’de cari açık büyük. Halkın %90’ı ekonomik krizle boğuşurken ekonomik büyüme var ama yeterince anlamlı değil. Küresel kriz, taşıma suyla değirmen döndüren tüm yeryüzü hükümetlerini yolun sonuna getirdi. Herkes yanlışlarıyla yüzleşecek. Hükümetler, adil bir yapı tesis edemezlerse vatandaşları ile karşı karşıya gelecekler. Çünkü güven pazarlama işinin de sonuna gelindi.
ABD’nin ilkeleri tüketen ahlak çöküşü, yalnızca ekonomi ve finans piyasasında değil tüm alanlara yayılacak. Bu yüzden ülkeyi ve sonra da dünyayı iflasın eşiğine sürükleyen bu krizin Kapitalizmin beklenen büyük krizi olduğunu söylemek yanlış olmuyor. Uzunca bir dönem küresel kitle medyası ve işbirlikçiler aracılığıyla bu çöküşü gizlemek mümkün olmuşsa da artık bu krizin Kapitalizmin Mabedini, Neron’un Roma’yı gibi yaktığı görülüyor. Peki ABD’nin Neronları kimler?
Şimdi görülebiliyor mu gerçekler? 11 Eylül’de Dünya Ticaretinin sembolleri olan DTM’nin ikiz kuleleri vurulurken anlaşılan eski “Dünya Düzeni” de vuruluyordu.  Bu yalnızca terörist bir saldırı değildi. Aslında beklenen iflasın geciktirilmesi ve çıkış yolunun bulunması için bir basamaktı. Beklenen iflas ise hileli bir iflastı. Çünkü, ABD dahil tüm devletler dolandırıldı. ABD halkı tuzağa düşürüldü ve terörle savaş bahanesiyle masum insanların ekmek ve emeklerinden beslenen kapitalizm ve emperyalizmin sömürüyü yayma çabalarına kurban edildi. ABD, Yeni Dünya Düzeni’nin taşeronu olarak kullanıldı. ABD, ikilem içine düşürülürken, tuzağa da düşürülmüş oldu. Çöküşünde hileli iflas yaptırılırken, Dünya Haritası eş zamanlı olarak şekillendirilecekti. Zamanlama tuttu mu? ABD çöküyor mu? Bu sorulara artık “evet” deme zamanı geliyor. Ayrıca, ABD’nin, Yeni Dünya Düzeninin isteklerini yerine getiremeyeceği zaten bekleniyordu.
ABD’nin bütçe açığı ve uluslararası likidite fazlası sorununun önemli boyutta olduğu görülmektedir. Sözkonusu sorunu önceden olduğu gibi vergileri indirerek ve parasal genişleme yaratarak çözme olasılığı yoktur. ErginYıldızoğlu “FED’in elinde durgunlukla savaşım için bir araç kalmadığını” öne sürmektedir. ABD ekonomisi yavaşlamaktadır ve bu yavaşlamayı engelleme olanağı bulunmamaktadır. Ekonomistler, son dönemde olağanüstü bir likidite genişliği yaratarak gerçekleştirilen ekonomik büyümenin sürdürülebilir olmadığına inanmaktadırlar.
Şimdi son revizyon için kalan sorumluluğu yeni başkan üstlenecek. İran ve Suriye üzerinde Avrasya’nın mutlak kontrolu ve küresel olarak haydut adayı ve haydut sayılan (rogue states) Türkiye, İran, Irak, Afganistan ve Pakistan gibi Müslüman Devletleri hızla yola getirecek önlemler gündeme girecek. Böyle dönemler, emperyal güçler için daha da saldırganlaşma dönemleridir. Bir sabah ansızın saldırı başlayacaktır  ya da içe kapanarak çöküş hızlanacaktır. ABD, bu açmaza itilmiştir. Başaramazsa da yerine bir taşeron seçilmesi gündeme gelecektir. Bu da bir seçenek olarak durmaktadır. 
Birçok Batılı uzman, açıktan seslendiremese de Kapitalizmin şimdiki modelinin çöktüğüne ve yeni bir sermaye birikim ve düzenleme modeli bulmak gereğine inanıyor. Bu inanışta olanlara göre, tüketici talebini yapay yollarla değil, gerçekten güçlendirmek ve küresel talep dengesizliğini gelişmekte olan ülkelerin tüketim kapasitesini de güçlendirerek düzeltmek gerekiyor. Diğer bir deyişle mali sermayenin soygun döneminin sona ermesi artık kaçınılmaz. Başka bir deyişle kaosa değil kozmosa ihtiyaç var! Bunun için kanlı kapitalist düzenin değişmesi gerekiyor. Kapitalizm buraya kadar! Ne olursa oldun son tahlilde ABD ekonomisinin yazgısı aynıdır.ABD ekonomisinin dünya ekonomisi üzerindeki ağırlığı giderek azalacaktır. Çünkü, ABD’nin siyasal beklentileri ile gücü örtüşmüyor. Bu sistem ABD üzerinden dünyayı sömürme tezgahını daha fazla taşıyamıyor. ABD giderek daha çok yalnızlaşıyor. Mali sistemdeki problemlerin reel sektörü sarma olasılığı yüksek. Tek kutupluluk zaten sona ermişti. Şimdi de ABD’nin sonu geliyor. Yalnız başına askeri güç, tıpkı SSCB dönemindeki gibi ne denli modern olursa olsun bir işe yaramıyor. Hasta Adam, tıpkı ipini çekenlerden biri olan Soros’un Türklere “En iyi ihraç malınız askeriniz” derken yaptığı gibi, kendi askeri gücü üzerinden ekonomik getiriler aramaya yönlendirilecek. Karşı çıkan ABD’liler ölecekler ve gerektiğinde özgürlükleri kısıtlanacak. Belki de, FEMA’nın Alaska’da inşa ettirdiği 2 milyon kişilik hazır toplama kamplarına hapsedilecekler. ABD’li masum askerlerin canları Küresel Krallığın ve müritlerinin umurunda bile değil. Bunu artık ortalama Amerikalı ve dünyalı olanlar anladı. Bu yüzden kurulan düzen bu denli kokuşmuşken krize çare bulmak o denli kolay değil. Bu kriz, yapısal bir kriz ve sistem krizi! Bunun da ötesinde dünyayı pençesine almaya çalışan Yeni Dünya Düzeni’nin krizi.
Komünizm, temel yanlışları nedeniyle çökmüştü. Şimdi de kapitalizm çöküyor. Küresel Finans Tapınağında yangın büyüyor. Tehlikeli olan, bu yangının çok önceden Küresel Krallık tarafından planlanmış olması olasılığıdır. İlginç olan ise 11 Eylül ile tarih değişirken ABD’nin de ipinin çekiliyor olmasıdır.
                Son olarak bir çift sözüm daha var Yiğitler! Sait Molla gibi atasına ihanet edenlere, Hüsnüyadis’i hortlatanlara. KöşesindenTaraf olup Ali Kemal’lerin ruhu ile yaşayanlara. Güzide ordumuza kara çalmaya uğraşanlara.  Genç fidanları koparıp bahçesinde ayrık otu bitirenlere Damat Ferit gibi yöneticilere!


Mabedinizde yangın başladı.
Destek fonlarınızın paraları yanıyor.
Yanıyor bir kısım haram servetler.
Aklınızı başınıza koyun.
Öyle değil mi Uşaklar !
Öyle değil mi Tarzan'ın maymunları !
Öyle değil mi, Spil Dağı'nı KIBLE yapan kriptolar !!!


Notlar:


Elinde en çok ABD Hazine 
tahvili bulunduran ülkeler
Ülke
Milyar dolar
Japonya
583.8
Çin
503.8
İngiltere
280.4
Petrol ihracatçıları*
170.4
Brezilya
151.6
Karayipler grubu
122.4
Lüksemburg
88.6
Rusya
65.3
Hong Kong
61.2
İsviçre
44.4
Türkiye
30.3
Kaynak: ABD Hazine Bakanlığı
* Ekvador, Venezüella, Endonezya, Bahreyn, 
İran, Irak, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan, 
BAE, Cezayir, Gabon, Libya, ve Nijerya.
Ref: http://www.referansgazetesi.com/haber                                                                           21 Eylül 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder